Her şeyde serbestliğin yaygın olduğu bu zamanda biz
müslümanlar arasında da dînin pek çok meselelerinde ihmalkarlık
ve başıboşluğun rengi göze çarpmaktadır. Aynı
şekilde Sahâbe-i Kirâm (r.a.e.)’in kıymetini bilmek, onlara
hürmet ve saygılı olmak hususunda haddinden fazla eksiklik
vardır. Hatta daha ileri giderek dine aldırış etmeyen kimseler
onların şanına küstahça dil uzatmaktadırlar. Halbuki
Sahâbe-i Kirâm (r.a.e.) dînin temelleridir. Dîni ilk önce yayan
onlardır. Biz onların hakkını ölene kadar ödeyemeyiz.
Allâhü Te‘âlâ lütfû ile onların mübârek ruhlarına yüz binlerce
rahmet eylesin. Onlar Resûlullâh (s.a.v.)’den dini öğrenip,
bize kadar ulaştırdılar.
Sahâbe-i Kirâm (r.a.e.)’le ilgili şu hususlara riâyet etmek
bizzat Resûlullâh (s.a.v.)’in kendisine saygı ve hürmettendir.
Bize düşen Peygamber (s.a.v.)’in yüce ashâbına saygı
ve hürmet göstermek, onların hakkını gözetmek, onlara tâbi
olmak, onları övmek, onlar için istiğfar etmek, aralarındaki
ihtilaflar hakkında dilini tutmak, o mübârek zatların değerini
küçülten tarihçiler, şiiler, bid’at ehli ve câhil ravilerin haberlerinden
yüz çevirmektir. Onlar hakkında bu tip bir rivâyet
duyunca iyiye tevil etmek ve iyiye yormaktır. Onları anarken
saygısızlık etmemek gerekir. Bilakis devamlı iyiliklerini ve
üstünlüklerini anlatmak, eksik görülen şeylere sükût etmek
gerekir. Çünkü Resûlullâh (s.a.v.): “Ashâbım zikredilince
sükût ediniz” buyurmuştur. Çünkü onlar buna layıktırlar.
Sahâbe-i Kirâm (r.a.e.)’in fazîletleri Kur’ân-ı Kerîm ve hadîsi
şerîflerde sık sık geçmektedir. Allâhü Te‘âlâ şöyle buyuruyor:
“Muhammed Allâh’ın Resûlü’dür. Beraberinde bulunanlar
da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.
Onları rükua varırken, secde ederken görürsün.
Allâh’tan lütuf ve rıza isterler…” (Fetih-29)
(Zekeriyya Kandehlevi, Fezâil-i A’mâl, 178-179.s.)