“Allah Teâlâ Hazretleri ibtidâ (ilk önce) rah­metini yarattığında, yüz parça yarattı. Bu yüz rahmetinden doksandokuz parçasını ind-i ilâhi­de (kendi katında) alıkoydu. Sadece bir parça­sını bilcümie mahlukatına (yarattıklarına) gön­derdi, ihsan etti. Eğer bir kâfir Allah Teâlâ Haz­retleri’nin katındaki rahmetinin genişliğini bil­miş olsaydı cennetten ümidini kesmezdi Ve eğer bir mü’min de Allah Teâlâ Hazretleri’nin katın­daki azabı bilmiş olsaydı cehennemden ve aza­bından emin olamazdı.” Yani mü’minler dâima iki kanat mesabesinde olan korku ve ümid arasında bulunmalıdır.
Cenâb-ı Allah (c.c.) halkı yaratınca levhine “Rahmetim intikamıma gâlibdir.” diye yazması­nı kaleme emretti. (Buhari: 9/9)
Allah Teâla mahlukatı yarattığı ve onların mukaddemimi tayin ettiği zaman zât-ı ulûhiyyetine ahd û misâkı hâvi olan şu mektubu da kendi arşına koydu ki mazmun-ı şerifi: «Benim rahmetim gazabıma gâlibdir.» (Tecrid: 12/453)
Rasûlullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
“Allah katında kulların en fazla sevileni gü­zel ahlâk sahibi olandır.”
“Fukara ve zuafaya merhamet edenlere Cenab-ı Hak merhamet eder.” (Kenzül-İrfan/83)
Yumuşaklık ve şefkat yani insanlara mülayemetle lütuf ve merhamet eylemek akıl ve hikmetin başıdır. (Hz. M. Sami, Musâhabe C. 4. Sh. 94)