Çocukluk çağından itibaren Peygamberimiz (s.a.v.)’in yanında
uzun bir bir hayat geçirmiş olan Hz. Ali (r.a.), oğlu Hüseyin
(r.a.)’e Peygamberimiz (s.a.v)’in ahlâkını şöyle tasvir ediyor:
“Peygamberimiz (s.a.v.), güler yüzlü, güzel huylu, nâzik
kalbli idi. Kendisinin ağzından kötü söz çıkmazdı. Resûlullah
(s.a.v.) sevmediği bir hareketi, hoşlanmadığı bir şeyi ihmâl ile
karşılardı. Şâyed öyle bir harekette bulunan bir adam, hareketini
kabul ettirmeye kalkışacak olursa, onu muaheze etmeden,
kalbini kırmadan ya bundan vazgeçirir, ya da susarak hoşnutsuzluğunu
hissettirirdi.
Resûlullâh (s.a.v.) şahsî münâkaşa ve mücâdeleden,
lüzûmundan fazla konuşmaktan, kendisini ilgilendirmeyen
şeylerle uğraşmaktan çekinirdi. Hiç kimseyi tenkîd, tahkir ve
mahcûb etmez, kimsenin sırlarına vâkıf olmak istemezdi.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in bahis konusu ettiği meseleler halkı
yararlandıracak mesele ve konulardı.
Resûlullah (s.a.v.), söz söylemeğe başladığı zaman,
Sahâbîleri hep birden susar, başlarını önlerine eğerek candan
dinlerlerdi. Bir kimse söz söylemeğe başladığı zaman da,
Resûlullah (s.a.v.) yönelir, onu dikkatle dinlerdi. Bir yabancı
kimse sert ve kaba bir şekilde konuşacak olursa, Peygamber
(s.a.v.) ona sonuna kadar katlanırdı.
Kendisinin övülmesini dinlemekten hoşlanmazdı. Eğer, birisi
gördüğü iyilikten dolayı teşekkür edecek olursa, onun bu
teşekkürünü kabul ederdi. Peygamber (s.a.v.) kimsenin sözünü
kesmezdi. Son derece âlicenap, özü, sözü doğru ve temizdi.
Konuşması, sohbeti tatlı idi.
Kendisini, ilk defa görenler vakar ve heybeti karşısında sarsılırlar.
Onunla arkadaşlık edenler ise kendisine hayran olurlardı.”
Ashâb’dan Enes b. Mâlik (r.a.) de: “Ben, on yıl Peygamber
(s.a.v.)’in yanında bulundum. Bir defa bile bana üff! dediğini bilmiyorum.
Ne işlediğim uygunsuz işlerden dolayı beni muaheze
etti, ne de yapılması gereken işlerden dolayı (Niçin yapmadın?)
dedi. O, herkese de böyle idi” der.
(M. Âsım Köksal, Sohbetler, s. 308, 309)