Osmanlı’da Hızlı Yargı Sistemi

Osmanlı’da Hızlı Yargı Sistemi. Osmanlı adaletiyle nam salmış bir devlet olmasını kurduğu bu hukuk sitemine borçludur. Osmanlı Devleti hukuk sisteminde adaletin gecikmeden sağlanması esastır.


Osmanlı düzeninde hemen tevzî edilmeyen adâlet, adâletsizlik sayılır. Osmanlı adaletinin bu husûstaki şöhreti ise, cihanşümûldür. 2 veyâ 3 celse nâdirdir, ekseri davâlar bir celsede hükme bağlanır.

Birkaç bin hâkimle, akıl almaz genişlikte bir devletin nasıl bu derecede süratli icrâ-yı adâlet edebiliyordu. Akla gelmesi muhtemel bu sorunun cevâbı şudur:

Vatandaş, çok mühim davâlar için kadıya giderdi. Ufak tefek anlaşmazlıkları, büyük otoriteleri olan âile reisleri, esnaftan olan zâtlar, esnaf kethudâları hakem olarak çözerlerdi. Böyle şeyler için çok mühim bir adam olan kadının huzûruna çıkmak ayıptı. Gerçi kadı, bir akçalık davâyı görmeye kânûnen mecbûrdu. Fakat böyle ehemmiyetsiz ihtilâflar aslâ kadı huzûruna getirilmezlerdi. Âmme davâlarına gelince, polis vukuatı günümüze göre çok azdı. Ahlâk ve gelenekler çok sağlamdı. O zamanki davâ sayısı ile bugünküler rakam şeklinde mukâyese edilirse, çok fecî bir sosyal durum ortaya çıkar.

Bugün ülke, âdetâ birbiriyle anlaşamayan insanların yurdu olmuştur. Üstelik bir kadı veyâ nâib, ancak yarım gün çalışabilirdi. Zîrâ aynı zamanda mülkî ve beledî (belediyeye âit) âmirdi. Yarım gününü de bu işlere ayırmaya mecbûrdu. Bu sûretle hızlı, hattâ derhal adâlet gerçekleştirilebiliyordu. Davâ sayısı kalabalık olan İstanbul gibi yerlerde “Kadının gece vekîli” vardı. Bu hâkimler, davâları kadı nâmına gece görüp bitiriyorlardı.


Kadının başında bulunduğu mülkî üniteye “kazâ”, nâib’in başında bulunduğu daha küçük ve kazâya bağlı mülkî üniteye “nâhiye” deniliyordu. Arapça’da kazâ “kadılık”, nâhiye de “nâiblik” demektir. Son zamanlarda kazâya ilçe, nâhiyeye bucak denilmeye başlanmıştır.


(Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, 10.c., 273-274.s.)