Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular:
“Ölü kimse kabrinin içinde boğulmak üzere olup yardım isteyen kimse gibidir ki babasından, yâhud kardeşinden veyâhud dostundan kendisine ulaşacak duâyı beklemektedir. Nihâyet duâ kendisine ulaştığında bu duânın sevabı ona dünya ve dünyada bulunan her şeyden daha sevgili olur. Muhakkak ki hayâtta olanların ölüler için hediyeleri (hayır) duâ ve istiğfârdır.”
Hasan-ı Basrî (r.a.)’den şöyle hikâye edilmiştir: Bir kadın kabrinde azâb çekiyordu. Bütün insanlar da onun bu hâlini rü’yâlarda görüyorlardı. Kadın bundan sonra (rü’yâda) ni’met içinde olarak görüldü. Kendisine: “-Bunun sebebi nedir?” diye sorulunca kadın: “-Bizim mezarlığımıza bir zât uğrayıp Fâtihâ sûresini okudu. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e salât ü selâm getirdi ve bunun sevabını da bizlere hediye etti. -O sırada mezarlıkta azâb çekmekte olan beş yüz kişi vardı.- Müteakiben şu zâtın Peygamber (s.a.v.) üzerine getirmiş olduğu selât ve selâmın bereketiyle o ölülerden azâbı kaldırınız diye nida olundu.” diye cevâb verildi.
Kabir azâbından kurtulmak isteyen kimse şu dört şeye devam etmeli; dört şeyden de kaçmalı. Devam edecekleri şeyler şunlardır:
Namaz kılmak, sadaka vermek, Kur’ân okumak, Allâh’ı çok tesbîh etmek.
Bu anlatılan dört şöy, kabri aydınlatır ve genişletir.
Kaçması gereken dört şey de şudur:
Yalan, hıyanet, dedikodu, sidik sıçraması.
Bu, sonuncusu için Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Sidik sıçramasından sakınınız. Zîrâ, kabir azâbının çoğu, ondan dolayı gelir…”
(İmâm-ı Şa’rânî, Ölüm – Kıyâmet – Âhiret, s.86-87)