Müçtehid olmayan bir mü’min için, dört mezhebten birisini
taklid etmek vâcibtir. Taklid: Delîlini bilmeden, mezhebi
gününümüze kadar ulaşmış müçtehid bir imâma uymaktır.
Özellikle bu devirde mutlak müçtehid bulunmadığı için her
Müslüman buna mecburdur. Bu vecibeye riâyet etmeyen bir
kimse, mezhebsiz ve bid’at ehlidir.
Şeyh Abdulkerim, Nûru’l İslâm adındaki kitabında şöyle
diyor: Âmi (içtihad derecesine eremeyen kimse) için,
bu mezheb müçtehidlerinden birinin mezhebini taklid etmesi
vâcibtir. Bunun delîli hem kitap ve hem de sünnettir.
Resûlullâh (s.a.v.)’ın, en hayırlı nesiller olduğunu beyan ettiği
üç asrın âlimlerinin icmâi; bazı değersiz muhalifler dışında,
onlardan sonra gelenlerin de söz birliği ettiği bir husustur.
Şah Veliyullah Dehlevi der ki: “Bilmiş olun ki, bu dört
mezhebten birisine uymakta büyük yarar, terk etmekte ise
büyük zarar vardır…”
Müslümanlar bugün zillet içerisinde yaşıyor ve inançlarını
gereği gibi yaşayamıyorlarsa, bu, selefi ve müçtehidleri (Peygamber
(s.a.v.) dönemine yakın yaşamış âlimlerin en büyüklerini)
taklid ettiklerinden dolayı değil; tam tersine onlardan ve
onların hareket ve fıkıhlarından uzak kaldıklarındandır.
Bu yüzden toplumu inançsızlık ve ahlâksızlık bataklığından
kurtaracak tek yolun yeniden İslâm’a dönüp, mezheb
imâmlarının ve onların yolunda bulunan âlimlerin eserlerini
okuyup anlamak, tatbik imkânlarını aramak ve bulmakla
mümkün olacağını ve başka bir yol bulunmadığını her Müslüman
çok iyi bilmelidir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında mezhebler var mıydı?
Sorusuna cevâben deriz ki: Nebî (s.a.v.) zamanında,
günümüzdeki gibi kitaplar, medreseler ve tekkeler de bulunmuyordu.
Bu tip güzel, faydalı, gerekli ve özü itibariyle Nebî
(s.a.v.) zamanında bulunduğu hâlde sonradan ismi konup
müesseseleşmiş birçok şey vardır ki, bunlardan biri de mezheblerdir.
(Hakk Dînin Bâtıl Yorumları’na Cevaplar, s.138