Müctehid olmayan kişinin (Müctehid; İmâm-ı ‘zam gibi
Kur’ân ve Sünnetten hüküm çıkartma yetkisine sahip büyük
âlimlerdir.) İslâmî ilimleri çok iyi bir şekilde tahsil etmiş
olsa bile mezheb imâmlarının görüşünü terk ederek, duyduğu
bir âyete veya hâdise tâbi olması câiz değildir. Çünkü
âlimler, o âyeti veya hadîsi mutlaka görmüştür. Şâyet
görünüşte muhalefet etmişse mutlaka bildiği bir delîle
dayanmaktadır. Bu konu ile alakalı âyet-i kerîmeler şöyledir:
“Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun.” (Nahl s. 43) “…
Hâlbuki onu, Resûl’e veya aralarında yetki sahibi kimselere
götürselerdi; onların arasından işin içyüzünü
anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi…” (Nisâ s. 83)
Ahmed b. Hanbel (r.aleyh) şöyle demiştir:”Kişinin yanında,
içinde Resûlullah (s.a.v.)’in sözü, Sahâbe ve Tabiûn’un
görüşleri bulunan kitâblar varsa, ilim sâhibi müctehid birine,
hangisinin alınacağını ve böylelikle doğru bir biçimde
(nasıl) amel edeceğini sormadıkça, dilediği ile amel etmesi
ve dilediğini seçip onunla hükmetmesi ve amel etmesi câiz
olmaz.
(İmâm Ebû Ya’lâ el -Ferrâ, Tabakâtü’l-Hanâbile, 1.c.,31-65.s.)
(Kur’ân, Sünnet-i Seniyye ve icmâdan sonra), “kıyâs”
yani ehil alimlerin Kur’ân ve Sünnet-i Seniyyeden yola çıkarak
yaptıkları ictihâd, İslâmiyyet’in dört temelinden birisidir.
Buna hepimizin uyması gerekir. İctihâd, her müslüman için
huccettir, seneddir. Bunun için müctehid olan âlimlere uymak
lâzımdır. Dînin temellerini, bu âlimlerin bildirdiklerine
uygun olarak öğrenmelidir. İctihâd derecesinde olan yüksek
âlimler, dînin hükmlerini açığa çıkarmışlardır. Dînden
olmayan şeyleri meydâna çıkarmış değillerdir. Görülüyor
ki, ictihâd yolu ile bildirilen hükümler, sonradan meydâna
çıkarılmamıştır. Dînden olan, dînin temeli olan şeylerdir.
Çünkü, dîn bilgilerinin temelleri dörttür. Dördüncüsü, kıyâs
yanî ictihâddır.
(Mektubat-ı Rabbani, 1.c., 260. ve 272. Mektup)