“Gerçekten Allâh, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir.
Öyleyse O’na ibâdet edin. Dosdoğru olan yol işte
budur.” (Âl-i İmrân s. 51)
İbâdetler kişilik ve karakteri düzenleyici, dengeleyici
sistemler olarak da anlaşılabilir. İbâdetler bilinçli bir şekilde
yapıldıklarında, hem ruhun hem de bedenin gelişmesine yardımcı
olurlar. Kişinin ruh yapısına tesir etmemiş, yani içinde
psikolojik olarak yaşanmamış bir ibâdet, gerçek ibâdet olmaktan
uzaktır.
Allâh (c.c.), içten ibâdet etmeyenlerle ilgili buyuruyor:
“İnsanlardan kimi, Allâh’a bir ucundan ibâdet eder, eğer
kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve
eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü
dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu,
apaçık bir kayıptır.” (Hacc s. 11)
Oysa samimi olarak yapılan ibâdet nimetlerle doludur.
Bilinçli olarak Allâh’ın karşısında olduğunu hisseden insan
daima Allâh’ın kontrolünde olduğunu düşünerek kendini
değerlendirir. Denetler. Hayatını Allâh’ın emir ve yasakları
çerçevesinde gözden geçirir, Allâh’a boyun eğer. Diğer insanlarla
ilişkilerinde de saygılı ve dürüst davranır. Bilinçli
amel eden insan güzel özellikler kazanacağı gibi, bunların
karşıtı olan toplumu parçalayıcı her türlü kötü davranıştan
da uzaklaşacaktır.
İbâdetler aynı zamanda insana bedensel ve ruhsal güçlüklere
katlanmayı öğretir. Kur’ân’da da belirtildiği gibi insan
huysuz, aceleci, hırsına düşkün ve ahlaki yönden zayıf olarak
yaratılmıştır. Bu durum insan için büyük eksikliktir ve ancak
ibâdetlerle düzeltilebilir. Ruh, ibâdetlerle huzura kavuşur.
“Sana Kitap’tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru
kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve
kötülüklerden alıkoyar. Allâh’ı zikretmek ise muhakkak
en büyüktür. (en büyük ibâdettir) Allâh, yaptıklarınızı bilir.”
(Ankebût s. 45)
(Hökelekli, Din Psikolojisi, s.241-242)