Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulur:
“Yüce Allâh, beş vakit namazı kullarına farz kıldı. Her
kim, bunların hakklarından, hiçbir şeyi zâyi etmez, eksiltmez;
abdestlerini tam ve güzelce alır; namazlarını vakitlerinde
kılar; onların rükû ve huşû’larını tam yaparsa,
kıyâmet günü, Yüce Allâh’ın onu bağışlayacağı, cennete
koyacağı hakkında va’di vardır. Her kim de böyle yapmazsa,
Allâh’ın ona bir va’di yoktur. Yüce Allâh, dilerse, onu
azâba çarpar; dilerse, bağışlar, cennete koyar.”
Bilmiş ol ki; namazın bazısı hesab edilir ve yazılır, diğer
bazıları ise yazılmaz. Nitekim haberlerde buna delâlet etmektedir.
Her ne kadar fakihler, namaz bölünmez derlerse de hüküm
böyledir. Fakihlerin bu sözlerinin yukarıda anlattığımız
gibi başka manası vardır. Hadisler manaya delâlet etmektedir.
Nitekim Hadîs-i şerîfte:
“Farzların noksanları, nâfileler ile tamamlanır.” buyurulmuştur.
Yine haberde geldiğine göre Îsâ (a.s.) buyurdu ki:
Allâhü Te‘âlâ: “Kulum farzlar ile ancak azabımdan korunur
ve nâfileler ile de bana yaklaşır.” buyurmuştur.
Rivâyet olundu ki: “Peygamber (s.a.v.) Efendimiz kıldığı
bir namazda bir âyet atlamıştı. Namazdan çıkınca, “ne okudum”
diye sordu ve herkes sükût etti, kimse bilemedi. Bunun
üzerine Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Übey bin Kab’a sordu.
Übey (r.a.): “Falan sûreyi okudun ve falan âyeti atladın,
âyet mensuh mu oldu, yoksa kaldırıldı mı bilemedik,” dedi.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: “Senin aklın başında, sen bildin,
ya Übey!” dedi. Sonra diğerlerine dönerek: “Ne oluyor bir
kavim ki namaza hazırlanır, saflarını düzeltirler de Peygamberleri
önlerinde olduğu halde onlara Allâh’ın Kitabı’ndan ne
okunduğunu bilmezler.” İşte İsmailoğulları da böyle yaptı ve
Allâhü Te‘âlâ Peygamberlerine vahyetti ki:
“Ümmetine söyle; bedenleriniz ile hazırlanır, dilleriniz ile
okursunuz fakat kalpleriniz başka tarafta. Bu yaptığınız batıldır.”
buyurmuştur.
(İmam-ı Gazâli, İhya-u Ulumud-din, c. 1, s. 467)