Ebû Hüreyre (r.a.) anlatıyor: “Resûlullâh (s.a.v.) buyurdular
ki: “Ademoğlu nesillerinin en temizinden süzüle süzüle
gelerek içinde bulunduğum nesilde ortaya çıktım.”
(Buhârî)
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Resûlullâh (s.a.v.) buyurdular
ki: “Bana bir mü’min selâm verdi mi, kendisine mukabele
etmem için Allâh ruhûmu bedenime iade eder. Ben de
mutlaka selâma mukabele ederim.” (Ebû Dâvud)
Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: “Resûlullâh (s.a.v.)’in Medine’ye
girdiği gün, şehirdeki her şeyi aydınlık bürüdü, vefât ettiği
günde ise her şey karardı. Defin işinden çıktığımız zaman
hepimiz kalplerimizi (vahyin kesilmesi sebebiyle) üzüntülü
bulduk.” (Tirmizî)
Amr İbnu’l-As (r.a.) anlatıyor: “Resûlullâh (s.a.v.) (Hz. İbrahim
(a.s.)’ın duâsı olan): “Ey Rabbim şüphesiz ki o putlar
insanlardan pek çoğunu saptırmıştır. Kim bana uyarsa
muhakkak ki o bendendir. Kim de emirlerime karşı gelirse,
şüphesiz ki sen çok bağışlayıcı, çok merhamet edicisin.”
(İbrahim s. 36) mealindeki âyeti ile, Hz. Îsâ (a.s.)’ın duâsı
olan: “Eğer onlara azâb edersen onlar senin kullarındır.
Eğer onları bağışlarsan, elbette sen dilediğini yapmaya
kadirsin ve sen her şeyi hikmetle yaparsın.” (Mâide s. 113)
mealindeki âyeti tilâvet buyurdu ve ellerini kaldırdı, şöyle yalvardı:
“Allâhım! Ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfiret
et!)” ve ağladı. Allâhü Te‘âlâ Hazretleri: “Ey Cibril,
Muhammed’e git!” dedi. (Rabbin bildiği halde) “niye ağladığını
sor!” diye emretti. Cebrail (a.s.), O’na gelip niye ağladığını
sordu. (Rabb Te‘âlâ’ya dönüp Hz. Peygamber (s.a.v.)’in
ne söylediğini (O (c.c.) çok iyi bildiği halde) haber verdi. Bunun
üzerine Allâhü Te‘âlâ Hazretleri: “Ey Cebrail! Muhammed’e
git ve ona söyle ki: “Biz seni ümmetin hususunda râzı
edeceğiz, asla kederlendirmeyeceğiz.” buyurdu. (Müslim)