Ensar’dan bir gencin kalbine Allâh (c.c) korkusu girmiş;
cehennem bahsi geldi mi ağlıyordu. Sonunda bu durumun
etkisiyle evinden çıkamaz oldu. Yakınları onun bu halini Hz.
Peygamber (s.a.v.)’e haber verdiler. O da bu genci ziyaret etmek
için evine gitti. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kendisini ziyarete
geldiğini gören genç kalktı ve onun boynuna sarıldı; sonra
da ölü olarak yere düştü. O zaman Hz. Peygamber (s.a.v.)
orada bulunanlara: “Arkadaşınızın cenazesini kaldırınız.
Çünkü cehennem ateşinin korkusu onun ciğerini parçalamıştır.
Nefsimi kudret elinde tutana yemin ederim ki
Allâh onu ateşten korumuştur. Kim bir şeyi arzularsa onu
arar, kim de birşeyden korkarsa ondan kaçar” buyurdular.
Ebû Zerr (r.a) şöyle buyuruyor: “Allâh’a yemin ederim ki
eğer benim bildiğimi bilmiş olsaydınız ne hanımlarınıza yaklaşabilir
ve ne de yataklarınıza girdiğinizde rahat edebilirdiniz.
Yemin ederim ki Allâhü Te‘âlâ’nın beni, meyveleri yenilen ve
kendisi kesilip biçilen bir ağaç olarak yaratmış olmasını çok
isterdim.”
Hz. Peygamber (s.a.v.) hastalanan Hz. Ömer (r.a.)’in ziyaretine
gitmişlerdi. Ona: “Ey Ömer! Kendini nasıl hissediyorsun?”
diye sordular. O da “Ey Allâh’ın Resûlü! Korku
ile ümit arasındayım. Şöyle ki bir taraftan Allâh’ın rahmetini
umarken diğer taraftan da O’nun azâbından korkuyorum”
dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): “Bu iki duygu
herhangi bir müslümanın kalbinde biraraya gelirse Allâh
ona umduğunu verir ve onu korktuğundan da emin kılar”
buyurdular.
Hz. Ebûbekir (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Gördüğünüz gibi
Allâhü Te‘âlâ bir rahmet (genişlik) âyetinin yanında bir azâb
(şiddet) âyeti, bir azâ âyetinin yanında da bir rahmet âyeti
indirmiştir. Bundan maksat da mü’minin havf ile recâ (korku
ile ümit) arasında bulunup Allâh’tan hak dışında birşey istememesi
ve elleriyle kendisini tehlikeye atmaması gerektiğini
vurgulamaktır”
(Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahâbe, c.3 s.171-175.)