Arefe Günü İbadetleri

Arefe Günü İbadetleri. Bir kimse Arefe günü öğle ile ikindi arasında dört rekât namaz kılsa, her rekâtinde bir kere Fâtihâ ve elli kere İhlâs sûrelerini okusa, Allâhü Te‘âlâ ona bin kere bin sevâb yazar.
Arefe Günü Namazı: Ebû Hureyre (r.a.)’dan Resûlullâh (s.a.v.): “Bir kimse Arefe günü öğle ile ikindi arasında dört rekât namaz kılsa, her rekâtinde bir kere Fâtihâ ve elli kere İhlâs sûrelerini okusa, Allâhü Te‘âlâ ona bin kere bin sevâb yazar. Kur’ân-ı Kerîm’den okuduğu her harf için cennette ona bir yüksek derece verilir. Her derece arası beş yüz yıllık yoldur. Ve her harf için ona yetmiş hûrî verilir. Her birisi için yakuttan yetmiş bin sofra, her sofrada yeşil kuş etinden yiyecekler vardır. (…) O kimse kabrine konulunca, Kur’ân-ı Kerîm’in her harfi ona öyle bir nur ile ışık saçar ki, o kimse o anda Beyt-i Şerîf’in etrafında tavâf edenleri görür. O Yâ Rabbi, kıyâmet kopsun, kıyâmet gelsin diyerek bir an evvel kıyâmetin kopmasını ister” buyurmuştur. Arefe Günü Zikri: Nebî (s.a.v.) Arefe gününde en çok şu zikri yaparlardı: “Lâ ilahe illâllâhüvahdehu lâ şerike leh lehül mülkü ve lehülhamdü biyedihi’lhayr ve hüve alâ külli şey’in kadir”
Terviye ve Arefe Günü Orucu: Enes bin Mâlik (r.a.)’in bildirdiği şu hadîs-i şerîfi naklederler:
“Bu günlerin herbiri, fazîlette bin güne, Arefe günü ise on bin güne eşittir” buyuruldu. (Beyhaki) Bir başka hadîs-i şerîfte de: “Zilhicce’nin ilk on gününün her günündeki oruç, sevâb bakımından, helâl malından âzâd edilmiş yüz kölenin sevâbına yâhud Allâh (c.c.) yolundaki mücâhidlere yüz at verme sevâbına, yâhud Kâ’be’ye kurban için gönderilen yüz devenin sevâbına eşittir. Terviye günü olunca, ya’nî Zilhicce’nin sekizinci günü ise, bin köle âzâd etmek, bin at vermek ve Kâbeye bin deve kurban için göndermek sevâbına eşittir. Arife günündeki oruç ise, iki bin köle âzâd etmek, iki bin at vermek ve Kâbe’ye kurban için iki bin deve göndermek
sevâbına eşittir”
 buyuruldu. Bir başka hadîs-i şerîfte: “Arefe günü oruç tutanın sevâbı, altmış sene ara vermeden oruç tutmanın sevâbı gibidir” buyuruldu.
(Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.), Gunyetu’t-Tâlibîn, s.335),(Muhammed Rebhâmi, Riyâd’ün-Nâsihîn, s.270-271)