Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edilmiştir:
Allâhü Te‘âlâ hazretleri buyurur: “Kulum beni nasıl sanıyorsa
öyleyim. O kul beni andığı zamân ben onunla beraberim.
Eğer beni gönülden anarsa, ben de onu zâtımda
anarım. Eğer beni bir toplum içinde anarsa, ben de onu,
o toplumdan daha hayırlı bir toplum içinde (melekler
arasında) anarım. Eğer bana (benim rızâma) bir karış
yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Bana bir arşın
yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek
gelirse, ben ona koşarak varırım.”
Bir kul Allâh (c.c.)’a iyi zan besleyerek, Allâh (c.c.) merhametlidir
ve bağışlayıcıdır diye güven duyarsa; Allâh (c.c.)
o kulu bağışlar ve ona merhamet eder. Eğer Allâh (c.c.)’a güvenmez
de onun merhamet ve bağışlamasını inkâr ederse, bu
ni‘metten mahrum kalır. İnsan korku ve ümid içinde yaşamalı
ve mağfiret tarafı üstün olmalıdır. Ölüm haline geldiği zamân
da, Allâh (c.c.)’un rahmetine tam bir güven beslemelidir.
Bir de Allâh Te‘âlâ hazretleri anıldığı ve zikredildiği zamân
kul ile beraber olur, sözünün ma‘nâsı, Allâh (c.c.) o kula, yardımcı
olur, rızâsı onunla olur demektir. Yoksa Cenâb-ı Hakk’ın
kudret ve ilmi her varlık ile beraberdir. Hiç birşey onun, kudret
ve ilmi dışında kalamaz.
Kul, gizli ve aşikâr her nasıl Allâh (c.c.)’u yad ederse, Allâh
(c.c.) de onu daha hayırlı şekilde rahmetiyle melekler arasında
anacaktır.
Bir kul az ibâdet etmekle Allâh (c.c.)’un rızâsına yaklaşınca,
Allâh (c.c.) ona çok sevâb verir. Allâh (c.c.)’a ibâdeti çoğaldıkça
Allâh (c.c.)’un ona ikrâmı çok daha büyük olur.
İbn Abbas (r.a.)’in rivâyetine göre, Resûlullâh (s.a.v.) şöyle
buyurdu: “Sizden kimin gece zahmet çekmeye (geceyi
ibâdetle geçirmeye) gücü yetmiyorsa, cimrilikten dolayı
malını (nâfile sadaka olarak) harcayamıyorsa, korkaklıktan
dolayı cihada katılamıyorsa, Allâh’ı bol bol zikretsin.”
(Taberânî)
(Ömer Ziyâuddîn Dağıstânî, Zübdetü’l Buhârî, 700.s.)