Abdest alarak vücûdumuzu ve ruhûmuzu temizleyerek
Allâh’ın huzûruna çıkar ve ona kul olduğumuzu ikrar ederiz.
Abdest, dîni ve manevî bir sorumluluk olmasının yanında
fiziksel ve ruhsal katkılar da sağlamaktadır. Âlimlerimizde,
abdest almak için sadece namaz vakitlerini beklememişler,
günün tamamını abdestli olarak geçirmeye çalışmışlardır.
Hücrelerin çevresinde belli bir statik elektrik vardır. Ancak
vücûdun tümü bu statik elektriğin olumlu dengesi içindedir.
Bunu hissetmeyiz dahi. Ne var ki, gerek havadaki
artar iyonları, gerek özellikle çağımızda bir mesele olan
plastik giysiler vücûdun dış yüzünde elektronların artmasına
neden olur. Bu olay dıştan içe doğru bizi etkilemektedir.
Özellikle sinir sistemi üzerinde ciddi rahatsızlıklar oluşturur.
Bir önemli etki de deri üzerindedir. Bahis konusu olan
elektron artışı deri altındaki çok minik kasları yorar ve onların
vaktinden önce esnekliklerinin kaybolmasına neden olur
ki, bu sonuç yüzde kırışmaların baş nedenidir. Vücûttaki
statik elektriğin fazlasını atmanın iki yolu vardır. Ya çıplak
el ve ayakla toprağı elleyerek bir nevi toprak hattı yapmak
ya da su ile yıkanarak bu elektronları dışarı aktarmaktır.
Su olmadığı zaman yapılan teyemmüm de tam bir elektron
boşalmasıdır.
Güneşte ısınmış su ve kullanılmış su ile abdest almak
mekruhtur. Bunun bilimsel hikmeti vardır. Yani, bu tarz sular
iyonizosyonunu kaybettiğinden elektron boşaltma kabiliyetini
yitirir.
Başın mesh edilmesi saçlardaki elektronları atmaktadır.
Şu halde abdest elektronları en tabii yoldan boşaltır ve rahatlık
sağlar.
Abdest, yüze ve genelde derimize zindelik ve güzellik
verir. Çocukluğundan beri abdest alan nûr yüzlü nineler bu
sırra ermişlerdir. Ayrıca sinirsel gerginliklerimizi ve eklem
ağrılarımızı yok eden ilâhi bir reçetedir abdest.”
(Onk. Dr. Haluk Nurbaki, Namazın Sırları)