İnsanların, günlük yaşantılarını sürdürürken veya hayata dair planlar yaparken rızk endişesi taşımamaları gerekir. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, “Aslandan kaçar gibi rızkınızdan kaçsanız, o yine de gelir sizi bulur.” buyurmuşlardır. Bu böyle iken Türkiye’de maalesef “Ekmek aslanın ağzında”, “Ekmek aslanın midesinde” gibi ifadeler kullanılmaktadır. Bunlar son derece yanlış ifadelerdir. Her canlının rızkının ne olduğu Cenâb-ı Hâkk tarafından tayin edilmiş ve Levh-i Mahfuz’a yazılmıştır. Burada kişiye düşen kendisi için tayin edilen bu rızka helâl yoldan mı haram yoldan mı ulaşacağını belirlemektir. Bu konuda Hz. Ali (r.a.) Efendimiz’in yaşadığı şu hadise son derece yerinde bir misâl olacaktır: Hz. Ali (r.a.) Efendimiz Kûfe’de bulunduğu sırada bir câmiye gidiyor. Kapıda bekleyen bir kişiden kendisi namaz kılıp gelene kadar devesini tutmasını rica ediyor. Namazını bitirip dışarı çıkarken deveyi emânet ettiği kişiye bahşiş olarak vermek üzere iki dirhem hazırlıyor. Dışarı çıkınca devenin yularının emânet ettiği kişi tarafından çalındığını görüyor. Orada bulunan başka birine selâm veriyor ve iki dirhemi ona vererek o para ile çarşıdan bir yular almasını rica ediyor. O zât çarşıya giderek iki dirheme bir yular satın alıp Hz. Ali (r.a.) Efendimiz’e getiriyor. Hz. Ali (r.a.) Efendimiz bakıyor ki bu yular biraz evvel devesinden çalınan yuların ta kendisi. Bunun üzerine yuları getiren kişiye durumu anlatıyor ve “Ben sana verdiğim iki dirhemi deveme sahip çıktığı için o adama verecektim. Adamın nasibi iki dirhemmiş; ancak o helâl yoldan kazanmak yerine haram yoldan kazanmış oldu.” buyuruyor.
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.92-93)