Rivayet olunur ki, Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in kızı Esmâ (r.anhâ) şöyle anlattı: “Babamla Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz çıkıp gittiler. Nice olduklarını bilemezdik. Bir gün Kureyşten bir toplulukla beraber Ebû Cehil kapıya geldi”. Ben de: “Ne istiyorsunuz?” diye çıktım. Ebû Cehil bana: “Baban nerede?” diye sordu. Ben de:“Vallâhi nerede olduğunu bilmiyorum. Şimdi burada değil” dedim. Ebu Cehil gayet kötü ve pis nefisli, fena sözlü bir kimse idi. Hemen yüzüme bir tokat attı. Kulağımdan küpem düştü. Sonra dönüp gitti. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz ne oldu ve nereye vardı diye üzüntülü ve karışık düşünceler içinde idik. Hemen bir cin gelip yolda ne vâki oldu ise haber verdi. “Sesini işitirdik, fakat kendisini göremezdik” dedi. Rivayet olunur ki, yolda giderlerken Sürâka bin Mâlik dedikleri kâfir atla yollarını kesti. Ebû Bekir (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’e bir zarar yetişir diye son derece korku içindeydi. Sürâka’yı görünce ağladı: “Ya Resûlâllah! Kâfirler geldi, bizi bastılar!” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz: “Ya Ebâ Bekir! Hâşâ ve kellâ ki, kâfirler bize bir zarar versinler!” dedi ve duâ eyledi. Sürâka’nın atının ayakları yere geçti, tutuldu kaldı. Sürâka: “Anladım, benim aleyhimde duâ ettiniz. Ama lütûf ve kerem edip bana âmân verin ve dua edip atımı kurtarın. Vallâhi benden zarar görmezsiniz. Diğer kâfirleri de üzerinizden savarım” dedi. Sürâka bundan sonrasını şöyle anlatmıştır: ”Durdular, duâ edip atımı kurtardılar. Üzerine bindim, yanlarına varıp kâfirlerin kastlarının ne olduğunu onlara haber verdim. Başıma bu iş gelince Resûlullâh (s.a.v.)’in yakın zamanda zuhurunun ne mertebeye varacağını anladım.” Sonunda Sürâka (r.a.) imâna gelip seçkin sahâbelerden olmuştur. Allâh onların hepsinden razı olsun. (İmâm Kastalâni, Mevahib-ü Ledünniye, s.100-101)