Allâhü Te‘âlâ buyuruyor: “O halde Allâh’a, Onun Peygamberine ve indirdiğimiz O Nur’a (Kur’an’a) îman edin. Allâh, ne yaparsanız, hepsinden haberdardır. (Teğâbün s. 8)
“Hakikat biz Seni (kıyamette ümmetine) bir şahid, (mü’minlere cenneti) müjdeleyici, (kötü amellerden dolayı, cehennemle) bir korkutucu olarak gönderdik ki, (hepiniz ey insanlar) Allâh’a ve Peygamberine îman edesiniz.” (Fetih s. 8-9)
“…O halde Allâh’a ve O’nun Ümmî Nebisi olan Resûlüne ki kendisi de O Allâh’a ve O’nun sözlerine îman etmekte olandır, îman edin. Ona tâbi olun. Tâ ki doğru yolu bulmuş olasınız.” (A’raf s. 158)
Allâhü Te‘âlâ buyuruyor: “Kim Allâh’a ve Peygamberine îman etmezse muhakkak (bilsin) ki, biz O kafirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.” (Fetih s. 13)
Kadı Ebu’l-Fadl Iyaz der ki: Resûlullâh (s.a.v.)’e îman etmek; O (s.a.v.)’in peygamberliğini, Allâh’ın O (s.a.v.)’e gönderdiğini, Kendisinin getirdiğinin tümünü ve bütün söylediklerini tasdik etmektir. Kalble olan bu tasdiki, Resûlullâh (s.a.v.)’in peygamberliğini ikrar etmek için getirdiği Kelime-i şahâdete mutabık olmasıdır. Kalble olan tasdik, dille olan ikrarla birleştiğinde Resûlullâh (s.a.v.)’e olan îman tamamlanmıştır. Nitekim bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyurulmuştur: “Allâh’dan başka ilâh olmadığına, Muhammed (s.a.v.)’in muhakkak Allâh’ın elçisi olduğuna şahâdet edinceye kadar, insanlarla savaşmam için emrolundum.” (Buhârî)
Resûlullâh (s.a.v.)’in Cebrail’e daha açıklık getirmek için, Cebrail’in “İslâm nedir?” sorusuna: “İslâm; Allâh’dan başka İlâh olmadığına, Muhammed (s.a.v.)’in Allâh’ın elçisi olduğuna şahâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, farz olan zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gidip ziyaret etmeye gücün yettiğinde Beyt-i şerifi ziyaret etmendir.” diye cevap buyurmuşlardır. Sonra Cebrail (a.s.), Resûlullâh (s.a.v.)’e îmanı sordu. Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allâh’a, Allâh’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra tekrar dirilmeğe, âhiret gününe îman etmektir.”
(Kadı ‘Iyaz (rh.a.), Şifâ-i Şerîf, 378.s.)