Bir iş yaparken ehline sormaya “meşveret” veya “istişâre” denir. İstişâre sünnettir. Kur’an-ı Kerim’de meşveret emredilirken meâlen, “Yapacağın işi önce meşveret et”! (Al-i İmran 159) ve iyi kimseler övülürken de “İstişare ederek iş yaparlar” buyrulmaktadır. (Şûra 38).
Hadis-i Şerif’te de buyuruldu ki: “İstişâre, pişmanlığa karşı kaledir” “İstişare eden pişman olmaz” “İnsanı pişman eden, kendi görüşündeki ısrardır”  “Yapacağı işi ehli ile istişare edene, o işin en güzeli nasip olur”.(Müslim)
Lokman Hekim de buyurdu ki: “Yapacağın işi, daha önce bunu denemiş, tecrübeli kimseye danış! Çünkü o, kendisine pahalıya mâl olmuş doğru görüşleri sana bedava verir”.
Osmanlı padişahları için “astığı astık, kestiği kestik kimseler”, “her şey padişahların iki dudağı arasında” gibi dillere pelesenk olmuş ifadeler kullanılmaktadır. Gerçekten böyle midir?
İstişare etmek osmanlı padişahlarının en fazla önem verdikleri ve hiç vazgeçmedikleri bir husustu.
Hükümdarlar hemen her konuyu bilginlerle görüşerek karâra varmışlardır. Bu uygulama bir nevi gayr-ı resmi bir istişare meclisi görünümündedir.
Diğer taraftan ulemâyı fiîlen vezirlik, veziri âzamlık, kazaskerlik, defterdarlık ve nişancılık gibi divan üyelikleri ve merkezi bürokrasinin önemli makamlarına tayin ederek yararlanmışlardır. Nitekim Çandarlı âilesi bu konuda en somut mîsaldir.
Hatta Fatih Sultan Mehmed Han’dan itibaren padişahlar doğrudan doğruya divan toplantılarına dahi katılmamışlar ve meclisin en rahat bir şekilde tartışmasını ve işleri görmesini sağlamışlardır. Bulundukları mevkinin icâbı olarak birer cengâver olarak yetişen Osmanlı padişahları ilmin ve ilim adamlarının değerini dâima takdir ederken onlardan her vesile ile istifade etmeyi de ihmal etmemişlerdir.
(Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, Devr-i Gül Sohbetleri s.125-127)