Allâhü Teâlâ cehennemlilerden haber vermek üzere, “Sizi bu yakıcı azaba sürükleyen nedir?” diye sorulur. Onlar derler ki: “Namaz kılanlardan değildik. Düşkün kimseyi doyurmuyorduk. Bâtıla dalanlarla biz de dalardık” (Müddessir s. 43-45) buyurmuştur. Bir hadîs-i şerîflerinde Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terk vardır.” (Müslim) buyurmuştur. Diğer bir rivâyette Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Benimle onlar (münafıklar) arasındaki ahid (antlaşma) namazdır. Kim onu terk ederse küfre düşer.” (Tirmizi) Taberânî’nin rivâyetinde Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Emânete riâyet etmeyenin imanı, temizliğe riâyet etmeyenin ve namazı olmayanın da dini yoktur. Namazın dindeki yeri, başın ceseddeki yeri gibidir.” (Mecmeu’z-Zevâid) buyurmuştur. Tirmizî’nin beyânına göre Ashâb-ı Kirâm, namazdan başka hiç bir amelin terkini küfür saymazlardı. (Tirmizi)
İbn Abbâs (r.a.), gözleri görmez olduğu vakit kendisine: “Seni tedavi ederiz, fakat birkaç gün namazı terketmen gerekir,” dediklerinde, kendisi: “Hayır, Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in: “Namazı terkeden kimse, Allâhü Teâlâ kendisinden gazablı olduğu halde, Allah’a ulaşır” buyurduğunu duydum, demiştir. (Mecmeu’z-Zevâid)
Adamın biri Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’e gelerek: “Ya Resûlallâh, bana bir amel öğret ki, onu yaptığım vakit cen nete gireyim,” dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Ne kadar çok işkence görsen hatta yakılsan bile Allah’a ortak koşma. Servetini mahvederlerse de anne ve babana itaat et. Namazı da kasden terketme, zira namazı kasden terkeden, Allah’ın emânından uzaklaşır” (Tergib ve Terhib) buyurmuştur. Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’den itibaren günümüze kadar gelen âlimler, (farziyetini inkar ederek) namazı kasden terkedenin küfründe ittifak etmişlerdir.
(İbn Hacer el-Heytemi,İslâm’da Helâller Ve Haramlar, c.1, s.358)