İnsanoğlu bu dünyaya keyfine göre yaşaması için gönderilmemiştir. İnsanın boynunda kulluk halkası bulunmaktadır ve kıyâmet günü bu dünya yaşantısının hesabını verecektir. Dolayısıyla insan tüm hayatı boyunca bu gerçeği bilerek ve unutmayarak yaşamalıdır. Bugün İslâm’a aykırı olan birçok dünyevî meşgale müslümanlara güzel şeyler olarak lanse edilmekte ve müslümanlar aldatılmaktadır. Allâh Resûlü (s.a.v.) Efendimiz eline geçen parayı, malı, mülkü hep Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’e dağıtmıştır. Hâkk Teâlâ hazretleri bütün savaş ganimetlerinin beşte birini Resûlullâh (s.a.v.)’e ihsan etmişti; ancak Resûlullâh (s.a.v.) o ganimetlerden kendisi için hiçbir şey almamıştır, tamamını Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’e dağıtmıştır. “Ya Rabbim; bir gün rızık verirsin yer, içer, şükrederiz; bir gün de vermezsin sabreder böylece şükrederiz.” buyurmuşlardır. Nebi (s.a.v.) Efendimiz’in evinde aylarca ateş yanmadığı olurdu. Böyle zamanlarda süt ve hurma ile beslenirlerdi. Burada bazı kişilerin aklına “Allâh Resûlü (s.a.v.)’in elinde maddi imkân olmadığı için böyle bir hayat yaşamıştır.” şeklinde bir düşünce gelebilmektedir. Bu son derece yanlış bir düşüncedir. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’e ganimetlerle çok büyük mallar ve paralar geldiği olmuştur. Meselâ Huneyn Gazvesi’nde Resûlullâh (s.a.v.) payına düşen develeri dağıttığı zaman adam başı elli ila yüz kadar deve vermiştir. Bu derece yüksek miktarlarda mal ve mülke sahip iken kendisi bunlara asla tevessül etmemiştir ve “Benim bu dünya ile hâlim, yolculuk esnasında bir ağaç altında dinlenip, ihtiyaçlarını temin edip yoluna devam eden yolcunun hâli gibidir.” buyurmuşlardır. Eğer isteseydi “Yerin hazineleri bana verildi” buyurmuştu. Ama kendileri ona iltifat edip, almamışlardır.
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.94-95)