REGÂİB GECESİ
Regâib; rağbet olunan, rağbetle istenilen şeyler, bol ihsanlar ma’nasına gelmektedir.
Regâib gecesi de; Kendisinde yapılan ibadetlere büyük ve çok sevaplar verilmesi umulan gece demek olur. Bu geceye, Regâib ismini melekler vermiştir. Bu gece, yüce Allah (c.c.)’in, Mü’min kullarına rahmet ve inayetini bol bol ihsan ettiği, dualarının kabul olunduğu mübarek bir gecedir.
Rivayete göre 4 Peygamberimiz (s.a.v.), Receb ayının ilk cuma gecesinde ilahi bir takım tecellilere mazhar olup buna şükr için on iki rekat Regâib namazı kılmıştır.
Recebin ilk perşembe günü oruçlu geçirildikten sonra cuma gecesinde, akşamla yatsı vakti arasında ve gecenin ilk üçte birinde, iki rekatta bir selâm verilmek suretiyle on iki rekat nafile namaz kılınır. Her rekâtta bir kere fatiha (üç kere kadr, on iki kere ihlâs, sureleri okunur).
ESMÂ’ÜL-HÜSNÂ’DAN
El-Hamîd: (Ancak kendisine hamdü sena olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen.)
El-Muhsî: (Namütenahi de olsa, bir bir her şeyin sayısını bilen.)
El-Mecid: (Şanı büyük ve yüksek.)
ÜÇ AYLAR
Cenâb-ı Allah (c.c.) mü’min kulunun eksik ibadetlerini tamamlaması, tam olanının da ziyadesi için bir yıllık zamanda bazı vakitleri seçmiştir. Bunlar; duaların kabul olduğu, günahların afv edildiği, rızıkların dağıtıldığı, bir yıllık harekât tâ’yin edildiği, berâtların verildiği, Cennet kapılarının açılıp Cehennem kapılarının kapandığı saatleri, günleri, ayları içinde bulunduran vakitlerdir. Regâib, Mi’raç, Berât kandilleriyle Kadir gecesinin de içinde olduğu bu aylar hepimizce «ÜÇ AYLAR» olarak bilinen Recep, Şaban, Ramazan aylarıdır.
Peygamberimiz (s.a.v.) Ashabına Her ay üç gün oruç tutmalarını tavsiye etmiştir. Recep ve Şaban aylarında ise Peygamber Efendimiz’in bu sünnetine uymalı ve Allah (c.ç.) rızası için en azından üçer gün oruç tutmalıdır.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurmuştur ki:
«Recep, Eşhur-i Kurumdandır. Günleri altıncı göğün kapısında yazılıdır. Kişi ondan bir gün oruç tutup, Allah’tan korkarak (yine) yenilerse, kapı ve gün dile gelip şöyle derler: Allah’ım onu bağışla! Eğer, Allah korkusuyla oruç tamamlanmazsa, onun için mağfiret dilemezler ve «Nefsin seni aldattı» derler.»
(Ebû Saîd r.a.)
RECEP AYINI İDRÂK EDİYORUZ
Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
«Recep, Allah-ü Teâlâ’nın ayıdır.» diye buyurmuşlardır.
Resûlullah (s.a.v.) bu aya tazîmen ekseriya oruçlu bulunurlardı. Recep’te oruç tutanlar Allah-ü Teâlâ (c.c.)’nın üç türlü eltaf (iyilik) ve inayetine mazhar olurlar. Bunlardan biri geçmiş günahlarının mağfireti, ikincisi kalan ömürlerin bereketi, üçüncüsü «Müvekkıf» haşirde susuzluktan emîn olmasıdır.
Bir ihtiyar, Resûlullah (s.a.v.)’ın Recep ayının fazileti hakkındaki bu beyânından sonra:
— «Yâ Resûlullah! Ben ihtiyarım, Recep ayının küllisini tutamam» dediğinde.
— «Sen Receb’in evvel günü, orta günü, ahir günü oruçlu ol, cümlesini oruç tutmuş gibi olursun.» buyurmuşlardır.
«Her iyiliğe on sevap verilir.» Âyet-i Kerîmesine göre üç gün tutulan oruca da otuz gün oruç tutmak sevabı verileceğine işaret edilmiştir.
Resûlallah (s.a.v.) buyurdular:
«Şeytan, kan damarlarda dolaştığı gibi, âdem oğlunun damarlarında dolaşır. Siz oruç ile onun yollarını daraltın.» (Buhârî-Müslim)
ESMÂ’ÜL-HÜSNÂ’DAN
El-Mübdi: (Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan.)
MÜSLÜMANLARIN GÜNÜ CUM’A
Allah (c.c.) bu günü müslümanlara vermiştir. İslâmiyeti onunla zîynetlemiştir ve Cuma gününü müslümanların bir bayramı kılmıştır.
Cuma günü mevzuunda Allah-ü Teâlâ şöyle buyuruyor: «Ey îmân edenler, Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman hemen Allah’ı zikretmeğe gidin. Alışverişi bırakın. Bu bilirseniz, sizin için çok hayırlıdır.» (Cum’a-, 9)
Cuma gününü Allah (c.c.), Muhammed (s.a.v.) ümmeti için saklamıştır ve mü’minlere bildirmiştir. Faziletini kavramak ve en uygun bir şekilde ihyaya çalışmak gerekir.
Hz. Peygamber (s.a.v.): «Güneşin doğduğu en hayırlı gün, Cuma günüdür, Âdem o günde yaratıldı, Cennete o gün girdi, yer yüzüne o gün indi, tövbesi o gün kabul oldu, o gün de öldü. Kıyamet o gün kopacak, Allah katında bu gün «YEVMÜ’L-MEZİD»dir. Halen göklerde melekler ona «Yevmü’l-Mezid» derler. Cuma günü, Cennet halkının Allah’a nazar edeceği gündür.» «Şüphesiz Allah-ü Teâlâ’nın, her Cuma günü, cehennemden altıyüzbin azatlısı vardır.» buyurmuştur.
ESMÂ’ÜL-HÜSNÂ’DAN
El-Muîd: (Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan.)
El-Muhyî: (Can bağışlayan, sağlık veren.)
Mİ’RAC KANDİLİ
Resulullah ‘(s.a.v.) Efendimiz:
«Ben Kabe’de, Hicr-i İsmail’de, uyku ile uyanıklık arasında bulunduğum bir sırada, bir de baktım, Cibril (a.s.) bana Burak’ı getirdi…» Böylece başlayan yolculuk bir gece içinde tamam olmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v.) Mescid-i Aksa’da iki rek’at namaz kılmıştır. «Bana peygamberler gösterildi, onlara, imâm olarak namaz kıldırdım,» diyerek Mescid-i Aksa’daki namazı ta’rif etmiştir. Sonra yine Cebrail (a.s) ile birlikte semâya yükselerek «Sidre’t-ül-Müntehâ» denilen kısma geldiği zaman Cebrail (a.s.) sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e:
« Yâ Resûlullah, artık ben ileri gidemem. Eğer bir parmak ileri gidersem yanarım. Daha ilerisi Allah (c,c.)’a ve Habîbine aittir.» demiştir. (Fizilâl’il Kur’ân. c. 9. s. 278-279).
Bundan sonra Peygamberimiz (s.a.v.) «Refref» adı verilen vasıta ile bu ulvî seyahate devam ederek Arş, Kürsî, Cennet, Cehennem gibi varlıkları seyretmiştir. İşte Mi’rac, sadece Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e nasib olmuş, ulvî, semavî bir seyahattir. Bu olayın geçtiği geceye de İsrâ veya Mi’rac Gecesi adı verilir.
RAHMET VE MAĞFİRET AYI
«Üç aylar»ın ikinci ayı olan, «Şa’ban» ayı Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerine mahsus bir aydır.
«Şa’ban» kelimesi, dağ yolu anlamına gelen şaîbden alınmıştır ki; ma’nâsı hayır yoludur…
«Şa’ban’ın «Ş» harfi şerefe, «ayın» harfi yüceliğe, ululuğa, «B» harfi bir’e, «Elif» harfi kaynaşma, dostluğa, «Nun» harfi de «nura» delâlet eder. Buna göre, toplu bir ma’nâ verilmesi îcâb ederse, hayratın fetih olduğu, rahmet ve bereketin nazil olduğu, hatanın terk, kusurların örtüldüğü bu ay, ibâdeti ve ganimetleri bakımından mü’min için bir fırsattır diye bildirirler. Resûlullah (s.a.v.):
«Şa’ban (ayı) girdiğinde nefislerinizi temizleyiniz. Şa’ban ayında niyetlerinizi güzelleştiriniz!…» buyurdular. Ümâme (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)’e;
Ben seni Şa’ban (ayın)da oruç tuttuğun kadar, diğer aylarda oruç tutuğunu görmedim.
Resûlullah (s.a.v.):
«Bu öyle bir aydır ki; insanlar Recep ile Ramazan arasında ondan gafil olurlar. O öyle bir aydır ki; o ayda bütün ameller âlemlerin Rabbisine çıkarılır. Ben, amelimin oruçlu olduğum halde çıkmasını severim.» buyurdular. (Neseî)
BERÂT GECESİ
Şaban’ın on beşinci gecesi bir senelik günahlara kefarettir. Bunun için Şa’ban’ın onbeşinci gecesine «kefaret gecesi» de denilir…
Bu gecede yüz rek’at namaz kılınır. Bu namazın, her iki rek’atında bir selâm verilir. Her re’atda Fatiha’dan sonra onbir İh1âs-ı Şerîf okunacaktır, Dilenirse bu namaz on rekatda da kılınabilinir. O zaman her rek’atda Fatiha’dan, sonra yüz İhlâs-ı Şerîf okunur..
Hasan-ı Basrî (r.a)’nın bu namaz için şöyle dendiği rivayet olunur:
— «Allah (c.c.) Resulü (sa.v.)’nün Sahâbelerinden otuz kişi bana dediler ki: Bu gecede bu namazı kılan bir kimseye Cenâb-ı Hakk yetmiş defa nazar eder ve her bir nazar ile onun yetmiş ihtiyacını giderir. Bu ihtiyaçların en azı da afvedilmektir.» (İhya)
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Berât gecesi için:
— «Allah-ü Tebâreke ve Teâlâ, Şa’ban’ın onbeşinci gecesi semâ-i dünyâya iner ve Kelb kabilesi koyunlarının tüylerinin sayısından fazla günah afveder.» (Sünen-i Tirmizî).
«— Berât gecesi kâhinler, büyücüler, içkiye devam edenler, ana ve babasına isyan edenler ve zinaya devam edenler hariç, AIlahü Teâlâ (c.c.) bütün müslümanları mağfiret eder» buyurmuşlardır.
BERÂT GECESİNDE OKUNACAK DUALAR
Bismillâhirrahmânirrâhîm
«Allâhümme yâ zelmenni velâ yümennü aleyhi. Yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm. Yâ z’et-tavli v’el-in’âm. Lâilâheill ente zahraila cîne vecârat müstecirîne ve eman’el-hâifîne. Allâhümme inkünte ketebtenî ‘ındeke fi ümm’il-kitâbi şekîyyen ev mahrûmân ev matrûdân ev mukatterâ aleyye fir-rızkî femhullahümme bifazlike, şekâvetî ve hirmânî ve tardî ve ıktâra rızkı ve esbitnî ındeke fi ümm’il-kitâbi saîden ve merzûkan ve müveffekân lil-hayrati fe inneke kulte ve kavlük’el-hakku fîkitâbik’el-munzeli a’lâ lisani Nebiyyik’el-mürseli. Yemhullâhü mâyeşâü ve yüsbitü ve indehu ümm’ül-kitâbi. İlâhi bi’t-tecelliyyil-a’zami fi leyl’etil nısfı min şa’bân’el-mükerremilletî fihe yüfraku küllü emrin Hakim. Ve yübramü en tekşife ‘anna min’el-belâi ma na’lemü ve ma’lâ na’ğlemü vemâ en-tebihi a’lemü inneke entel cazz’ül-ekrâmu. Ve sallallâhü a’lâ seyyidine Muhammedin ve a’lâ âlihi ve ashâbihî ve evlâdihî ve ezvâcihi veselleme.» Bu gece akşam namazından sonra, üç defa Yâsin-i Şerif okunacaktır. Her Yasinden sonra, bir defa Berât duası okunacaktır, ilkinde Cenâb-ı Hak’tan hayırlı ve uzun ömür talep; kaza ve belâ’dan emin olmak; ikincisinde bol ve helâl rızık temennisi üçüncüde, son nefsinde hüsn-i hatime niyetiyle, okunacaktır.
KADİR GECESİ’Nİ ARAMAK
Bu mübarek gece, müslümanlar için bir kurtuluş vesilesidir. Kadir Gecesinin ehemmiyeti iyi kavranmalıdır. Bakınız Peygamberimiz s.a.v.) ne buyuruyor: «Kim Kadir Gecesi’nde (sevabına) -inanarak ilhâs ile- kaim olursa (o geceyi ibâdetle ihya ederse) geçmiş günaharı yarlığanır.» Yalnız sadece bir geceyi değil, Ramazanın son on gününü ve bilhassa tek rakamlı geceleri ihlâs ile yapılan ibâdetlerle ihyaya çalışmalıdır.
Kadir Gecesi içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Binaenaleyh bu gecede yapılan sâlih amel, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aylık ibâdetten hayırlıdır.
Bu gece, kesin olarak bilinmemektedir. Peygamberimiz (s.a.v.): «Kadir Gecesi’ni, Ramazan’ın son yedisinde arayın». Yine: «Kadir gecesini Ramazan’ın son on (gününün) tekinde arayın.» buyurmuştur.
Müslümanlar olarak bu geceyi ibâdetle, taatle ihya etmeli, kusur ve günahlardan dolayı tövbe ve istiğfar etmeliyiz. Yine teravihten sonra iki rek’at nafile namaz kılarak, Kur’ân-ı Kerîm tilâvet etmeli. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e bol bol salât-ı selâm getirmelidir. Kaza namazı olanlar kaza namazlarını kılmalı; kaza namazı olmayanlar da, nafile namazı kılmalıdır.
KADİR GECESİNİ İDRAK EDERKEN
«Gerçek, biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin (o büyük fazl-u şerefini) sana bildiren nedir? Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır. Ondan melekler ve ruh, Rablerinin izniyle, her bir iş için iner de iner. O (gece) tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır.» (El-Kadr Süresi)
«Kadir Gecesi»; ne kadar ulvî, ne kadar ruhanî bir gecedir ki, o gece melekler de yeryüzüne iner de inerler. Peygamberimiz (s.a.v.) de bir hadîs-i şeriflerinde «Kadir Gecesi olduğu zaman Allah-ü Teâlâ, Cibril (a.s.)’a «yeryüzüne in» der. Cibril (a.s.) Sidre-i Münteha sakinlerinden yetmiş bin melek ile ellerinde nurdan sancaklarla yeryüzüne inerler. Melekler sancaklarım Kâbe-i Muazzama’ya, Nebi (s.a.v.)’nin kabrine, «Beytül Mukaddes» mescidine ve Mescîd-i Tûri Sînâ civarına dikerler.» (İbn-i Abbas (r.a.)’dan)
Leyle-i Kadir’de emr-i ilâhî neticesinde yeryüzüne inen melekler de, bu gecenin feyzinden istifade ederler. Gecenin faziletine nail olurlar. Mü’minleri tebrik eder onlara selâm verirler. Yine mü’minlerin hal ve ibâdetine, itaatine vakıf olurlar. Mü’minlerin bağışlanması için Allah (c.c.)’a niyaz ederler. Bu da beşeriyet için, muslumanlar için büyük bir şeref ve lütûftur.
BAYRAMA DOĞRU
Hadîs-i Şerîf’de: «Allah-ü Teâlâ Hazretleri Ramazan Bayramı gecesi, Şehru Ramazân-ı oruçlu geçiren kullarına ikram ve izzetini ecir ve mükâfatlarını verir. Bayram Sabahı ise, meleklerine yeryüzüne inmelerini emreder. Melekler yeryüzüne inerler. Onlar sokak başlarına ve yol kavşaklarına dururlar. Bunlar insanlar ve cinlerden başkasının işiteceği bir lisan ile çağırmağa başlarlar:
«Ey Ümmet-i Muhammed, azı kabul ederek çoğu veren ve büyük günahlarınızı bağışlayan Rabbımıza doğru çıkınız.» Müslümanlar Bayram Namazını kıldıklarında ve dua ettikten sonra Allah-ü Teâlâ Hazretleri Müslümanların her istediği şeyleri verir.» buyurulmaktadır. (Üç aylar ve faziletleri . A. Geylânî)
Yine H. Şerifte: «Fıtır günü insanlar Bayram namazı için evlerinden çıktıklarında Allah-ü Teâlâ hazretleri onlara rahmet nazarı ile bakar da şöyle buyurur:
«Ey benim kullarım, sizler benim için oruçtuttunuz ve benim rızam için namaz kıldınız. Artık evlerinize, mekânlarınıza suçlarınızdan bağışlanmış ve geçilmiş olduğu halde dönünüz.» buyurulur. (a.g.e.)
BAYRAM NAMAZININ KILINIŞI
Bayram namazı iki rekattir. Cemaatle cehren (açıktan) kılınır. İki rek’at bayram namazına, imama uymaya niyet edip (Allahu ekber) diye iftidah tekbiri alınır. Eller bağlanıp (sübhanekellahümme…) okunur, sonra imam açıktan cemaat gizlice (Allahu ekber) diye üç defa tekbir alınır, her tekbirde eller kulak hizasına kaldırılır sonra yanlara bırakılır. Üçüncü tekbirden sonra eller tekrar bağlanır, imam gizlice (Euzü-besmele)den sonra, açıktan Fatiha ile bir miktar Kur’an okur. (Allah-u ekber)’i açıktan diyerek bilindiği gibi rükû ve secdeler yapılır. Sonra tekbir alınarak ikinci rek’ata kalkılır, imam Fatiha ve bir miktar daha Kur’an okur, tekrar üç defa eller kaldırılarak birinci rek’atte olduğu gibi tekbir alınır. Sonra (Allahu ekber) diyerek rükû ve secdelere varılır. Sonra da oturulup (Ettehıyya tu…, Allahümme salli ve barik, Rabben atina…, Rabbenâ’firli…) duaları gizilce okunup iki tarafa imamla beraber selam verilerek namaz tamamlanır.
İmam, Bayram namazından sonra minbere çıkar, oturmaksızın hutbeye başlar. Cemaatte hutbeyi dinler ve hutbeden sonra dua edilerek bayram namazı kılınmış olur.
BAYRAM GÜNÜ NELER YAPMALIYIZ
Mü’minler olarak Bayram gününde erken kalkmalı, yıkanmalı, misvak kullanmalı ve güzel kokular sürünmeli. İmkân varsa elbisenin mubah olanını ve en güzelini, temizini giymeli. Yine Bayram günü Allah (c.c.)’ın verdiği ni’metlere şükür için ferah ve sevinç göstermeli, karşılaşılan din kardeşlerine karşı güzel yüzlü bulunmalı, imkân varsa fazlaca bol bol sadaka vermeli, hayır ve hasenat yapmalıdır. Ayrıca Bayram gecesini ibâdet ve taatla ihyaya çalışmalıdır. Bütün bunlar müstehap ve müstahsendirler.
Ramazan Bayramında Bayram namazından evvel hurma gibi tatlı bir şey yenilmesi de müstehaptır. Müslüman, Bayram günü Cami-î Şerife temkinli ve sükûnetle yürüyerek gitmelidir. Ramazan Bayramı namazına giderken gizlice tekbîr almalı ve mümkünse namazı müteakip başka yoldan evine dönmelidir.
Bayram gününde müslümanlar birbirlerini tebrik etmeli, birbiriyle musafaha yapmalı ve bayramlaşmalıdır. Yine müslümanlar bugün birbirine «Gaferallâhü lena veleküm», yani (Allah-ü Teâlâ bizi de sizi de mağfiretine nail buyursun), veya «Tekabbelallâhü Teâlâ minna ve min küm», yani (Allah-ü Teâlâ bizden ve sizden kabul buyursun) diye dua etmelidir.
BAYRAMLAŞALIM
Ramazan Bayramı, Allah’ın (oruç tutan kullarına) bir ziyafetidir. Hevâ ve nefsiyle mücâhede edip muzaffer olan Müslümanın bu ilâhî ziyafetle sevinmesi, bayram etmesi hakkıdır. Allah’ın yasaklarından tövbe edip temizlenmiş Müslüman, kendisi gibi bayram hakkı olan kardeşini ziyaret eder; ana, baba ve büyüklerinin elini öper, dualarını alır. Küsmüşü varsa, gider barışır, gönlünü alır; yoksulları, yetimleri, muhtaçları gözetir. Komşuları ile, akrabaları ile, cami kardeşleri ile ve kendisini ziyarete gelenlerle bayramlaşır, Kabirleri ve ölmüşlerini unutmaz, temiz bir kalple onlar için mağfiret diler, ruhlarını sevindirir. Bu bayram; oruç tutarak felaha kavuşanların bayramıdır. Yüce Allah buyuruyor ki:
«Müminler muhakkak felah bulmuştur ki, onlar namazlarını huşu (içinde) kılarlar, boş ve faidesiz şeyden yüz çeviricidir onlar. (Öyle mü’minler) ki onlar zekat (vazife)lerini yapanlardır.» (Mü’minun: 1-4)
ESMÂ’ÜL-HÜSNÂ’DAN
El-Muksit: (Bütün işlerini denk ve birbirine uygun ve yerli yerinde yapan.)
El-Câmî’: (İstediğin istediği zaman, istediği yerde toplayan.)
El-Ganiyy: (Çok zengin ve her şeyden müstağni.)
CUMA’YI NASIL İHYA EDECEĞİZ?
Cuma sabahı erkenden boy abdesti almalıdır. Hz. Resûlullah (s.a.v.): «Sizden biriniz Cuma’ya gelecek olduğunda boy abdest alsın.» buyurmuştur.
Cuma günü. temiz elbise giymeli, temizlik yapmalı ve güzel kokular sürünmelidir. Bu meyanda misvak kullanmak, bedendeki temizlenmesi gereken kılları temizlemek, tırnakları kesmek de lâzımdır,
Cuma günü camiye erken gitmelidir. Peygamberimiz (s.a.v.) ve (Ashâb-ı Kiram (r.a.) zamanında, bugün ancak bayram namazlarında olduğu gibi erkenden camiye gidiliyordu.
Camiye giriş âdabına uygun olarak, sağ ayağımızı atıp girmeli ve selâm verip, uygun bir yere oturmalıdır. Cemaatın omuzlarınabasarak ön tarafa geçmemelidir.
Cum’a’da imam hutbeye çıkınca onu dinlemeli, hiç konuşmamalıdır.
NEDİR BU
Hz. Âişe der ki «Resûlullah, evime gelmişti. Parmaklarımdaki, gümüşten yapılmış, kaşsız iki yüzüğü görünce: «Âişe! Nedir bu?» diye sordu. «Yâ Resûlullah! Onu, sana karşı süsleneyim diye yaptırdım!» dedim. «Onların zekâtını ödüyor musun?» diye sordu. «Hayır! Allah, dilerse öderim!» dedim. «Bu, sana, cehennem ateşi olarak yeter!» dedi.»
ZİLHİCCE AYI MÜNASEBETİYLE
İçinde bulunduğumuz şu günlerde milyonlara varan hüccâc (Hacılar) fevç fevç Kâbe-i Muazzama’ya doğru yol almaktadır. Hacca gidebilmek, Allah (c.c.)’m lütfuna nail olabilmek en büyük şereftir. Zîra o kutsal beldelere varıp Hz. Resûlullah (s.a.v.)’ın bastığı yerlere basebilmek, Beytullah’a yüz sürebilmek, o mukaddes toprakları doyasıya öpebilmek, yeniden doğarcasına günahlardan yıkanabilmek herkese nasip olan bir şey değildir. Kabe yollarında kalanlar, kumlara batanlar, Hz. Peygamber (s.a.v.). Efendimiz’in izinin tozuna yüzünü sürenler, A’rafat’ta duanın faziletini bilerek yapanlar, Medîne’de (s.a.v,) Efendimiz’i ziyaret edip şefaat dileyenler ve bütün bu ulvî mükâfatlarla şerefyâb olan mü’minler pek makbul kullardır. Bundan dolayı ne kadar Allah (c.c.)’a hamd ve sena etseler, şükürde bulunsalar azdır.
Bütün hüccâc o mübarek beldede İslâm’ın felahı için, müslümanların uyanması için defalarca dualar etmelidirler. Tazarru ve niyazda bulunmalıdırlar. Bu mevzuda gaflet üzere olmamalıdırlar. Arafat dağı bizim dağımızdır. Ve dualarımız onda kabul olur. Orada yine Allah (c.c.)’tan bize nusretini göndermesini, İslâm’ı hakkıyle yaşamayı nasip etmesini ve bunalan insanlığa nurunu indirmesini dilemelidir. Mü’minin silâhı duasıdır.
ZİLHİCCE AYINDA YAPACAKLARIMIZ
Rabb’ımıza hamd olsun. Hicrî yılımızın son ayında bulunuyoruz. Bazı aylarda yapılan ibâdetlerin, sevabı daha çoktur. Mü’minler olarak Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in yaptığı ve tavsiye ettiği gibi hareket edersek şüphesiz pek kârlı amel yapmış oluruz.
İnsanın Allah (c.c.)’a daha çok yaklaşabilmesi ve iyi bir kul olabilmesi için ibâdetin önemi büyüktür.
Peygember (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: «Zilhicce’nin ilk on gününde yapılan ibâdetler, diğer aylarda yapılan iyi amellerden, Allah nezdinde, daha sevgilidir.»
Bunun üzerine:
«Yâ Resûlallah! Allah yolundaki cihad, Zilhicce’de yapılan ibâdetten daha sevgili değil midir? dediler.
O (s.a.v.):
«Evet o da sevgilidir. Yalnız malını, nefsini tehlikeye koyarak cihada çıkıp da dönmeyen, (şehid olan) kimsenin cihadı bundan sevgilidir.» (Buhârî)
«Hac ediniz, Zira zahirdeki kirleri su izale ettiği gibi, günahları da Hacc-ı Şerif imha eder.” (Hadîs-i Şerîf)
MUHARREM AYI
Bugün Muharrem Ayı’nın 1. Günü. Bu faziletli günde ve devamındaki günlerde yapılacak ibâdet ve taatler de çok ehemmiyetlidir. Bu ayda da yapılabilecek en makbul ibâdet muhakkak ki ORUÇ’tur.
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
«Ramazan orucundan sonra tutulan oruçların en faziletlisi Allah’a izafet ile şereflendirilen Muharrem ayındaki oruç’tur. Farz namazlarından sonra kılınan en faziletli namaz da gece namazıdır.» (Müslim)
İlk on günde okunacak dua
Bismillâhirrâhmânirrahîm.
Elhamdülillah! Rabbilâlemîn, Vesselâtü vesselâmü âlâ seyyidinâ Muhammedin ve âlâ âlihi ve sahbihi ecmaîn. (Allahümme entel ebediyyülkadim, Elhayyül kerîm. Elhannanülmennân ve hazihî senetün cedîdetün es’elüke fihel’-ismete mineşşeytanîrracim. Vel’avne âlâ hazihinnefsil’emmareti bissuî vel’iştigale bimâ yukarribüni ileyke yazelcelâli vel’ikram). Birahmetike ya erhammerrahimin. Ve sallallahü ve selleme âlâ seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammedin ve ala âlihi ve sahbihî ve ehlibeytihî ecmâîn. Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular:
«Her kim Muharremin ilk günü bu duayı üç kere okursa, (ilk 10 gün arası) Allah Celle Celâlühü o kimseyi gelecek Muharreme kadar bütün belâlardan emin kılar.»
ARTIŞ GÜNÜ
Allah Resulü (s.a.v.):
«— Üzerinde güneşin doğduğu en hayırlı gün, Cuma’dır. Âdem (Aleyhisselâm) o günde yaratıldı. Cennete o günde gönderildi. O günde Cennetten yeryüzüne indi. Tövbesi o günde kabul olundu. O günde vefat etti. Ve (nihayet) kıyamet o günde kopacaktır. O gün Allah’ın nezdinde mezîd (artırma) günüdür. Göklerdeki melekler de böylece o güne (artış günü) ismini vermektedirler. Ve aynı zamanda o gün Cennette Hak Cemâli’nin temaşa günüdür.» buyurdu. (Müslim, Ebû Hüreyre’den rivayet etmiştir).
Seleften bazıları «Cuma günü nasibi en fazla olan kimse Cum’a saatini bekleyen ve tâ dünden beri onu gözetendir. En az nasibli olan kimse ise, sabahladığı zaman «Bu hangi gündür?» diye sorandır» buyurmaktadırlar. (İhyâ-i Ulûmiddin).
ÇOCUK GELİŞİMİ:
Çocukların büyüme biçimleri arasında farklar olduğu gibi, aynı çocuğun büyüme temposunda da, hamleler, sıçramalar ve duraklamalar mevcuttur.
Bir çocuğun hastalığının uzun sürmesi ve ciddî bir durum arzetmesi halinde, büyümesi daimî olarak yavaşlayabilir.
AŞURE GÜNÜ
İslâmî sene başı olan Muharrem ayının onuncu günü Aşure günü olup, o günde şu mühîm hâdiseler husule gelmiştir:
1 — Arş-ı âlâ, Kürsî. Levh-i Mahfuz, 7 kat semâ ve Dünya’nın yaratılması, 2 — Hz. Âdem (a.s.)’a hayat verilmesi, 3 — Hz. Nuh (a.s.)’ın Tufan’dan kurtarılması, 4 — Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. İsmail (a.s.)’e Cennetten koç indirilmesi, 5 — Hz. İbrahim (a.s.)’ın Nemrut’un ateşinden selâmete erdirilmesi, 6 — Hz. İdris (a.s.)’ın semâya kaldırılması, 7 — Hz. Eyüp (a.s.)’ın belâlardan kurtarılması, 8 — Hz. Musa (a.s.)’ın Firavun’un denizde boğulması ile ondan kurtarılması, 9 — Hz. Yunus (a.s.)’m balığın karnından çıkarılması, 10 — Hz. İsa’nın doğumu, Muharrem ayının 10. günü vuku bulmuştur. Ve, Mahşer Günü Muharrem ayının 10. günü (AŞURE GÜNÜ) kurulacaktır.
(Dünden devam)
Aşure günü yapılacak işler:
8 — Eve getirilen normal günlerdeki rızık ne ise bugüne hürmeten o rızık arttırılacak. Cenâb-ı Hak, o kulun Aşure Günü hürmetine evin rızkını artırmasından, bütün sene o kulun rızkını bollaştırır. (Efdali on çeşit olmalı). Işrak vaktinden sonra 4 rekât namaz kılınacak. Her rekâtta Fatihâ’dan sonra 51 adet ihlâs-ı Şerif okunacak, (İşrak vakti; Güneş doğduktan takriben bir saat sonradır.)
ÜÇ AYLAR
Cenâb-ı Allah (c.c.) mü’min kulunun eksik ibadetlerini tamamlaması, tam olanının da ziyadesi için bir yıllık zamanda bazı vakitleri seçmiştir. Bunlar; duaların kabul olduğu, günahların afv edildiği, rızıkların dağıtıldığı, bir yıllık harekâtın tâ’yin edildiği, berâtların verildiği, Cennet kapılarının açılıp Cehennem kapılarının kapandığı saatleri, günleri, ayları içinde bulunduran vakitlerdir. Regâib, Mi’raç, Berât kandillariyle Kadir gecesinin de içinde olduğu bu aylar hepimizce «ÜÇ AYLAR» olarak bilinen Recep, Şaban, Ramazan aylarıdır.
Peygamberimiz (s.a.v.) Ashabına Her ay üç gün oruç tutmalarım tavsiye etmiştir. Recep ve Şaban aylarında ise Peygamber Efendimiz’in bu sünnetine uymalı ve Allah (c.c.) rızası için en azından üçer gün oruç tutmalıdır.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurmuştur ki:
«Recep, Eşhur-î Kurumdandır. Günleri altıncı göğün kapısında yazılıdır. Kişi ondan bir gün oruç tutup, Allah’tan korkarak (yine) yenilerse, kapı ve gün dile gelip şöyle derler. Allah’ım onu bağışla! Eğer, Allah korkusuyla oruç tamamlanmazsa, onun için mağfiret dilemezler ve «Nefsin seni aldattı» derler.»
(Ebû Saîd r.a.)
ESMAÜN NEBİ (S.A.V.)
Mutahhar (s.a.v.): Ona gelen ilâhî feyz ve kerametlere ait tecellinin gereği bu isim verilmiştir.
RECEP AYINI İDRAK EDİYORUZ
Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
«Recep, Allah-ü Teâlâ’nın ayıdır.» diye buyurmuşlardır.
Resûlullah (s.a.v.) bu aya tazimen ekseriya oruçlu bulunurlardı. Recep’te oruç tutanlar Allah-û Teâlâ (c.c.)’nın üç türlü eltaf (iyilik) ve inayetine mazhar olurlar. Bunlardan biri geçmiş günahlarının mağfireti, ikincisi kalan ömürlerin bereketi, üçüncüsü «Müvekkıf» haşirde susuzluktan emin olmasıdır.
Bir ihtiyar, Resûlullah (s.a.v.)’in Recep ayının fazileti hakkındaki bu beyânından sonra:
«Yâ Resûlullah! Ben ihtiyarım, Recep ayının küllisini tutamam» dediğinde:
«Sen Receb’in evvel günü, orta günü, ahir günü oruçlu ol, cümlesini oruç tutmuş gibi olursun.» buyurmuşlardır.
«Her iyiliğe on sevap verilir.» Âyet-i Kerimesine göre üç gün tutulan oruca da otuz gün oruç tutmak sevabı verileceğine işaret edilmiştir.
Resûlullah (s.a.v.) buyurdular:
«Şeytan, kan damarlarda dolaştığı gibi, âdemoğlunun damarlarında dolaşır. Siz oruç ile onun yollarını daraltın.» (Buhârî-Müslim)
Recep ayında okunacak dua: Allahümme barik lena fi recebe ve Şa’bane ve belliğna ramazane.
Yani: «Ey Rabbim! Bize Receb’i ve Şa’ban’ı mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.»
REGAİB GECESİ
Regaib; rağbet olunan, rağbetle istenilen şeyler, bol ihsanlar ma’nasına gelmektedir.
Regaib gecesi de: Kendisinde yapılan ibadetlere büyük ve çok sevaplar verilmesi umulan gece demek olur. Bu geceye, Regaib ismini melekler vermiştir. Bu gece, yüce Allah (c.c.)’ın, Mü’min kullarına rahmet ve inayetini bol bol ihsan ettiği, dualarının kabul olunduğu mübarek bir gecedir.
Rivayete göre: Peygamberimiz (s.a.v.), Receb ayının ilk cuma gecesinde ilahi bir takım tecellilere mazhar olup buna şükr için on iki rekat Regaib namazı kılmıştır.
Receb’in ilk perşembe günü oruçlu geçirildikten sonra cuma gecesinde, akşamla yatsı vakti arasında ve gecenin ilk üçte birinde, iki rekatta bir selâm verilmek suretiyle on iki rekat nafile namaz kılınır. Her rekâtta bir kere fatiha, üç kere kadr, on iki kere ihlâs sureleri okunur.
ESMAÜN NEBİ (S.A.V.)
Resûlür Rahatî (s.a.v.): Kendisinden evvel gelen peygamberlerin şeriatlerindeki zorlukları, zahmetli ve güç teklifleri peygamber olduktan sonra kaldırıp, yerine kolaylık ve rahatlık getirdiği için bu isim verilmiştir.
Mukaffa (s.a.v.): Bütün nebi ve resullerin sünnetine tâbi olup hidayet yolundan ayrılmayan…
RAHMET VE MAĞFİRET AYI
«Üç aylar» ın ikinci ayı olan, «Şa’ban» ayı Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerine mahsus bir aydır.
«Şa’ban» kelimesi, dağ yolu anlamına gelen şaibden alınmıştır ki, ma’nâsı hayır yoludur…
«Şa’ban’ın «Ş» harfi şerefe, «ayın» harfi yüceliğe, ululuğa, “B” harfi bir’e, «Elif» harfi kaynaşma, dostluğa «Nun» harfi de «nura» delâlet eder. Buna göre, toplu bir ma’nâ verilmesi icâb ederse, hayratın fetih olduğu, rahmet ve bereketin nazil olduğu, hatanın terk, kusurların örtüldüğü bu ay, ibâdeti ve ganimetleri bakımından mü’min için bir fırsattır diye bildirirler. Resûlulah (s.a v.):
“Şa’ban (ayı) girdiğinde nefislerinizi temizleyiniz. Şa’ban ayında niyetlerinizi güzelleştiriniz!…” buyurdular. Ümâme (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)’e;
Ben senin Şa’ban (ayın) da oruç tuttuğun kadar, diğer aylarda oruç tuttuğunu görmedim.
Resûlullah (s.a.v.):
– «Bu öyle bir aydır ki; insanlar Recep ile Ramazan arasında ondan gafil olurlar. O öyle bir aydır ki; o ayda bütün ameller âlemlerin Rabbisine çıkarılır. Ben, amelimin oruçlu olduğum halde çıkmasını severim.» buyurdular. (Neseî)
ESMAÜN NEBİ (S A.V.)
Resûlür Rahmet (s.a.v.): Risaleti tüm dünyaya ve alemlere rahmet olarak gönderilen.
ŞEHRÜ RAMAZANIN ÜSTÜNLÜĞÜ
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyurdular:
«Ey insanlar, şüphesiz mübarek Ramazan sizi rahmet gölgesinde gölgelendirmiştir. Onun içinde bin aydan daha hayırlı bir gece vardır. Gündüzleri farz olan oruçla, geceleri tatavvu olan ibâdetlerle ihya etmelidir. Kim bu ayda hayır yollarından biriyle Allah’a yaklaşırsa Ramazan dışında bir farz eda etmiş gibidir. Kim bu ayda bir farz yerine getirirse Ramazan dışında yetmiş farz yerine getirmiş gibidir. Bu ay sabır ayıdır. Sabrın mükâfatı da cennettir. Bu tam eşitlik ayıdır. Mü’minin rızkının arttığı aydır. Kim bu ayda bir oruçluya iftar ettirirse günahları affolur. Ve kendini cehennemden kurtarır. Hiçbir şey eksilmemek üzere sevabını tam alır.» Bunun üzerineAshab-ı Kiram’dan bazıları: -Ya Resûlullah, hepimiz oruçluya iftar ettirecek bir şey bulamayız» deyince:
«Cenâb-ı Hak bu sevabı bir hurma ile, bir içim su ile, bir yudum süt ile iftar verene de verir. Bu öyle bir ay ki, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennem azabından kurtuluştur. Kim bir oruçlunun iftarını bir bardak su ile açarsa Cenâb-ı Hakk da onu havzından hiç susamayacak bir şekilde sular ve cennetine dahil eder. İnsanoğlunun ameli için ondan yetmiş misline kadar sevap vardır. Allah Teâlâ buyurmaktadır ki, oruç müstesnadır.» (Müslim)
ESMAÜN NEBİ (S.A.V.)
Mübin (s.a.v.): İyiyi kötüyü ayırt eden.
BAYRAMA DOĞRU
Hadîs-i Şerif de: «Allahu Teâlâ Hazretleri Ramazan Bayramı gecesi, Şehru Ramazân-ı oruçlu geçiren kullarına ikram ve izzetini ecir ve mükâfatlarını verir. Bayram Sabahı ise, meleklerine yeryüzüne inmelerini emreder. Melekler yeryüzüne inerler. Onlar sokak başlarına ve yol kavşaklarına dururlar. Bunlar insanlar ve cinlerden başkasının işiteceği bir lisan ile çağırmağa başlarlar:
«Ey Ümmet-i Muhammed, azı kabul ederek çoğu veren ve büyük günahlarınızı bağışlayan Rabbımıza doğru çıkınız.» Müslümanlar Bayram Namazını kıldıklarında ve dua ettikten sonra Allah-ü Teâlâ Hazretleri Müslümanların her istediği şeyleri verir.» buyurulmaktadır.
(Üç aylar ve faziletleri – A. Geylânî)
ÇELEBİ SULTAN MEHMED HAN
Osmanoğulları’nın en büyük hükümdarlarından biridir. Devletin ikinci kurucusu sayılır. Devletini 8 sene içinde uğradığı çok büyük bir felaketten çekip çıkarmış; onu eski haşmetine kavuşturmak için yorulmak bilmez bir gayretle çalışmıştır. Bundan dolayı kendisine «Banî-i Sanî-i Devlet» denmiştir.
Bedeni kuvveti ne kadar fazla ise, manevî vasıfları da o kadar yüksekti. Âdil, şefkatli, âli cenap, tebaasına karşı merhametli bir hükümdar idi. 32 gibi genç sayılacak bir yaşta Edirne’de vefat etmiştir. (A. Hilmi-İslâm Tarihi)
CUMA ÂDÂBI
— Bu mübarek günde hergün olduğu gibigünahtan sakınmak ve hayırlı işler görmek,
— Cuma vakti gelmeden evvel gusül veya abdest almak,
— Temiz ve yeni elbiselerini giyinmek
( Zikrullaha devam etmek,
— Hutbeyi huzurla dinleyip o esnada konuşmamak,
( Duyduğu şer’i mes’elelerle amel etmek,
( İbadetinin kabulüne inanmak,
— Allah’dan affını içinden dilemek.
(İbrahim Eken, Kulluk, Sh. 50)
VİTAMİN C
Vücudumuz için oldukça gerekli bir vitamindir. Eksikliğinde skorbüt hastalığı oluşur Karafrenk üzümü, yeşil biber, maydonoz, limon, portakal, greyfurt suyu, tere ve diğer taze meyve ve sebzelerde bol miktarda C vitamini bulunur.
Ancak dikkat edilecek hususlar vardır. Pişirirken, bayatlayan besinlerde, kesilip doğrandıktan sonra bekletilince, besinleri doğradıktan sonra yıkayınca önemli miktarda C vitamini kaybı olur. Bu davranışlardan kaçınmak gerekir Taze sebze iyice kaynamış suya birden atılarak haşlanırsa C vitaminin % 50’si korunabilir. Patates kızartılırken birden kızgın yağa atılırsa kayıp nisbeten az olur. (Beslenme ve Diyet)
KADİR GECESİNİ İDRAK EDERKEN
«Gerçek, biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin (o büyük fazl u şerefini) sana bildiren nedir? Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır. Ondan melekler ve ruh, Rablerinin izniyle, her bir iş için iner de iner. O (gece) tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır.” (El-Kadr Süresi)
“Kadir Gecesi” ne kadar ulvî ne kadar ruhani bir gecedir ki o gece melekler de yeryüzüne iner de inerler. Peygamberimiz (s.a.v.) de bir Hadîs-i Şeriflerinde: «Kadir Gecesi olduğu zaman Allah-ü Teâlâ, Cibril (a.s.)’a «yeryüzüne in» der. Cibril (a.s.) Sidre-i Münteha sakinlerinden yetmiş bin melek ile ellerinde nurdan sancaklarla yeryüzüne inerler. Melekler sancaklarını Kabe-i Muazzama’ya, Nebi (s.a.v.)’nin kabrine, «Beytül Mukaddes» Mescidine ve Mescid-i Tûri Sînâ civarına dikerler.» buyurmuşlardır. (İbn-i Abbas (r.a.)’dan)
Leyle-i Kadir’de emr-i ilâhî neticesinde yeryüzüne inen melekler de bu gecenin feyzinden istifade ederler. Gecenin faziletine nail olurlar. Mü’minleri tebrik eder onlara selâm verirler. Yine mü’minlerin hal ve ibâdetine, itaatine vakıf olurlar. Mü’minleri bağışlaması için Allah (c.c.)’a niyaz ederler. Bu da beşeriyet için, müslümanlar için büyük bir lütuftur.
«Sofranızda oruçlular iftar etsin, yemeklerinizi iyi kimseler yesin, melekler de size dua etsin.» (Riyâzü’s-Sâlihîn, C. 2, Sh. 517)
AREFE GÜNÜ VE GECESİNİN FAZİLETLERİ
İmam-ı Gazalî (k.s.) Hazretleri, İhyâsı’nın 1. cildinin 877. sahifesinde «DUANIN ADABI» bahsini izah ederlerken «Duânın 10 âdabından biri o Şerefli vakitleri aramak» Sene içerisinde arefe günleri, aylardan Ramazan ayı, haftada Cum’a günü ve gecelerde seher vakti gibi.» buyurmaktadırlar.
İbn Mâce (r.a.), Ebû Umâme’den rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte Resûlullah (s.a.v.) Hazretleri: «Bayram gecelerini ibâdetle geçiren kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü günde ölmez.» bu yurmuşlardır.
Faziletli günler de 19 gündür. Bunları ibadetle geçirmek müstehabdır. Bunlar arefe, aşure ve Receb’in yirmi yedinci günleridir. Bugün hepsinden mühimdir. Ebû Hureyre (r.a.) Resul Ekrem (s.a.v.)’den şöyle rivayet ediyorlar: “Recebin yirmi yedinci günü oruç tutan kimseye Allah û Teâlâ, altmış aylık oruç sevabı verir.” Bugün, Cebrail (a.s.)’in Resûlullah (s.a.v.)’a gönderildigi gündür. Bir de Ramazanın onyedinci günü, bu da Bedir Gazvesi günüdür.
Alimin biri şöyle diyor: “Dünyanın beş gününde mihnet ve meşakket çeken âhirette mihnet ve meşakket çekmez. Bu beş gün ise arefe, aşûre, cum’a ve bayram günleridir.”
Arafe gününü gafletle geçirmeyip tevbe, ibadet ve zikirle geçirmek, Cenâb-ı Hakk Teâlâ’dan bol rızık, salih amellerle dolu uzun bir ömür ve Cennette «Cemâullah» ile müşerref olmayı istemeliyiz.
(İhya. C. 1, Sh.: 1039-1040)
ÜÇ AYLAR
Cenâb-ı Allah (c.c.) mü’min kulunun eksik ibadetlerini tamamlaması, tam olanının da ziyadesi için bir yıllık zamanda bazı vakitleri seçmiştir. Bunlar; duaların kabul olduğu, günahların afv edildiği, rızıkların dağıtıldığı, bir yıllık harekâtın tâ’yin edildiği, berâtların verildiği, Cennet kapılarının açılıp Cehennem kapılarının kapandığı saatleri, günleri, ayları içinde bulunduran vakitlerdir. Regâib, Mi’raç. Berât kandilleriyle Kadir gecesinin de içinde olduğu bu aylar hepimizce “ÜÇ AYLAR” olarak bilinen Recep, Şaban, Ramazan aylarıdır.
Peygamberimiz (s.a.v.) Ashabına her ay üç gün oruç tutmalarını tavsiye etmiştir. Recep ve Şaban aylarında ise Peygamber Efendimiz’in bu sünnetine uymalı ve Allah (c.c.) rızası için en azından üçer gün oruç tutmalıdır.
— «Sen Receb’in evvel günü, orta günü, ahir günü oruçlu ol cümlesini oruç tutmuş gibi olursunuz.»
( «Şaban (ayı) girdiğinde nefislerinizi temizleyiniz. Şa’ban ayında niyetlerinizi güzelleştiriniz!..»
“Recep, Eşhur-i Kurumdandır. Günleri altıncı göğün kapısında yazılıdır. Kişi ondan bir gün oruç tutup, Allah’tan korkarak (yine) yenilerse, kapı ve gün dile gelip şöyle derler: Allah’ım onu bağışla! Eğer, Allah korkusuyla oruç tamamlanmazsa, onun için mağfiret dilemezler ve «Nefsin seni aldattı» derler.» (Ebû Said r.a.)
(Günyet-üd Talibin)
RAMAZAN-I ŞERİF
Oruç İslâm’ın şartlarından biridir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Allah-û Teâlâ buyuruyor ki; her iyiliğe on misli karşılık verilir. Fakat oruç bana mahsustur, onun karşılığını ben veririm.” demiştir. Ez-Zümer Sûresi’nin 10. âyetinde «Kendi arzu ve isteklerine sabredenler (canları istediği halde yapmayanlar) hesaba çekilmezler; ecir sevapları hesapsızdır» buyurulmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Sabır îmânın yarısıdır. Oruç da sabrın yarısıdır.” “Oruç tutanın ağzının kokusu Allah-û Teâlâ’nın indinde misk Kokusundan daha güzeldir.” “Oruçlunun uykusu ibadettir.” buyurmuşlardır. Allah-û Teâlâ bütün ibâdetler kendisine ait olduğu halde “Oruç benim içidir karşılığını ben veririm” buyurmaktadır Bu bütün mülk kendisine ait olduğu halde Kâbe’ye “Benim evim” buyurmasına benzemektedir.
Oruçta iki ehemmiyetli hususiyet vardır. Biri yememektir. Bu batini bir şeydir. Diğer insanlar bunu görmediği için buna riya da karışmaz. Diğer hususiyet ise Allah-û Teâlâ’nın düşmanı olan şeytanın askeri, insanın nefsi, şehavı arzu ve istekleridir. Oruç bunları kırar. Çünkü orucun hakikati arzulan terkdir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Şeytan insanın vücûdunda kan gibi dolaşır. Onun geçiş kolunu açlıkla tıkayınız.”«Oruç kalkandır.» «İbâdetlerin kapısı oruçtur.» buyurmuşlardır.
***
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz: «Bizim oruçlarımızla Ehl-i Kitabın orucu arasında fark sadece sahura kalkmaktır.» buyurmuşlardır. (Müslim)
CUMA’NIN FAZİLETİ
Cum’a günü büyük bir gündür. Allah-ü Teâlâ İslamiyet’i onunla süsledi ve bugünü yalnız müslümanlara verdi. Kur’ân-ı Kerim’de: “Cum’a günü namaz için ezan okunduğu vakit, alış verişi terk ederek Cum’a namazına gidin.” (32 Cum’a: 9) buyrulup dünya işiyle Cum’a’ya gitmeye mani her şey ve uğraşma haram kılınmıştır.
Resûlullah (s.a.v.) efendimiz bir hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur:
“Cebrail (a.s.) elinde beyaz bir ayna olduğu halde bana geldi ve işte bu Cum’adır. Sana ve senden sonra ümmetine bayram olması için Rabbin bunu sana takdim ediyor.” dedi.
Bunun bize kârı nedir? diye sorulduğunda dedi ki: “Bu gün de hayırlı bir saat vardır. Kim ki o saate tesadüf eder. Allah’tan hayırlı bir şey diler ve o şey taksimatında var ise, Allah onu ona verir. Kim ki bir miktar belanın kaldırılması için o saatte dua ederse Allah duasını kabul eder ve daha büyüğünü üzerinden kaldırır. Bu gün bize günlerin en ulusudur. Ahirette bugüne “MEZİD GÜNÜ” deriz.”
Ahirette “Mezid” günü denmesinin hikmeti sorulduğunda: Cebrail, “Allah-ü Teâlâ Cennette Misk’den daha kokulu beyaz bir vadi yaratmıştır. Cum’a günü olduğu vakit kullarını buraya davet eder. Hak Teâlâ a’lai İlliyinden kürsüsüne inerek Cennet ehline tecelli eder. Onlar da zat-i cemalini müşahede ederler.»
(İhya-u Ulumi’ddin, İmam Gazali, Cilt: 1 Sh. 485)
RAMAZAN-I ŞERİFİN İHSÂNI
Allahü Teâlâ (c.c.) bu ümmete Ramazan-ı şerifte, da ha önce hiç kimseye vermediği beş şey ihsan eder:
— Birinci gecesi: Hak Teâlâ bu ümmete rahmet nazarı ile bakar. Rahmetle baktığı kuluna hiç azâb etmez.
— Hak Teâlâ bütün meleklere: Bu ayda ibâdeti bırakıp Habîbimin ümmetine istiğfar edin! buyurur.
— Cennet meleklerinin reisi “Rıdvân”a, Hak Teâlâ: “Cenneti süsle ve kapılarını aç. Eğer Resulümün ümmetinden ölen olursa, cesedi gelinceye kadar ruhu Cennet’e girsin” buyurur.
— Allahü Teâlâ (c.c.), cehennem meleklerinin reisi “Malik”e “Kapıları kapa, günahkâr birisi ölürse, bu ayda azâb olunmasın” buyurur.
— Allahü Teâlâ (c.c.) Kadir gecesini bu ümmete vermiştir. O gece Hak Teâlâ’ya ibâdet edenin günâhları afv edilir. O gecede bütün Ramazan ayı boyunca Cehennem’den âzâd olanların sayısınca günahkar mü’minler âzâd olur. (Dört Büyük Halife)
Resûl-i Ekrem salla’llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
Üç kimse vardır ki onlar, sorulmazlar (kendilerine kıymet verilmez ve hiçbir amelleri kabul edilmez):
— Ululukta Allah (c.c.) ile yarışa kalkışan, çünkü Allah (c.c.)’ın ridası büyüklük, izan da izzetidir.
— Allah (cc.)’ın emirlerinden şüphe eden,
— Allah (c.c.)’ın rahmetinden ümit kesen kimselerdir.
ON GÜNLERİN FAZİLETİ
Zilhicce ayının 1-10 günleridir. Resûlullah (S.A.V) Efendimiz bu günler hakkında şöyle buyurmuşlardır:
— “Bu günlerde tuttuğun orucun her günü, yüz köle azâd etmeye, yüz deve kurbanına, Allah (c.c.) yolunda cihad için binilen yüz ata bedeldir.
Terviye günü orucu ise senin için bin köle azâd etmeye, bin deve kurban kesmeye, üzerine binip cihat edilen bin ata bedeldir.
Arefe gününün orucu ise, iki bin köle azâd etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve üzerine binip Allah(c.c) yolunda cihada gidilen iki bin ata bedeldir.
Bu oruç, iki sene evvelinin ve iki sene sonrasının orucuna bedeldir.”
Resûlullah (S.A.V) Efendimiz yine şöyle buyurmuşlardır:
— “Allahu Teâlâ günlerden dördünü seçti. Aylardan dördünü seçti. Kadınlardan dördünü seçti.
Dört kimse var ki, Cennet’e koşarlar. Dört kimse de var ki Cennet onlar için koşar.
Allah (c.c.)’ın seçtiği dört gün şunlardır:
Cum’a günü.
Arefe günü.
Kurban günü.
Ramazan Bayramı günü.
Allah (c.c.)’ın sevdiği dört ay şunlardır:
Receb, Zilkade, Zilhicce, Muharrem.
Allah’ın seçip üstün kıldığı dört kadın şunlardır:
İmran’ın kızı Meryem, Hatice bint Hüveylid, Asiye binti Mühazim (Firavun’un hanımı ve Cennet ehlinin hanım efendisi) Fatıma binti Muhammed (S.A.V).
(Tenbihü’l Gâfilîn)
ASR-I SAÂDETTE BAYRAMLAŞMA
Ramazan ve Kurban bayramı kutlamaları Asr-ı Saâdet’te
musallâ (namazgâh) adı verilen geniş bir alanda kadınların
ve genç kızların da katıldıkları bayram namâzı ile başlardı. İlk
def‘a bayram namâzı, musallâda hicretin ikinci yılında kılın-
dı. Kurban bayramında Zilhicce ayının onuncu günü kılınmış-
tır. Hz. Peygamber (s.a.v.) musallâda kurbanını keserdi. Bay-
ramların kalabalıkla ve büyük bir coşku içinde kutlanmasını
arzû ederdi. Hattâ kimseye zarar verme söz konusu olmadı-
ğı durumlarda silâhlarla folklor gösterilerine dahî izin verirdi.
Mescîd-i Nebevî’nin toprak zemîni üzerinde bir grup Habeş-
linin oynadığı mızrak-kalkan oyunlarını hanımı Hz. Âişe (r.a.)
ile birlikte seyretmiştir. Ayrıca, kendisi seyretmemekle birlik-
te, Hz. Âişe (r.anhâ)’nın yanında câriyelerin def çalıp oyna-
malarına izin vermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Ramazan
bayramlarında namâzgâha çıkmadan önce hurma yeme
âdeti bir sünnet telâkkî edilmiş; bu anlayış, bayramlarda tatlı
ikrâmı geleneğini doğurmuştur. Tebrikleşme de vardı. İlk
Müslümânların, muhtemelen, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in “Al-
lâhım! Muhammed’den, Muhammed âilesinden ve Mu-
hammed ümmetinden kabûl et!” demesinden mülhem ola-
rak “Allâh bizden ve sizden kabûl etsin” duâsıyla tebrikleştik-
leri mervîdir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanındaki eğlencelerden birisi
de hayvan yarışları idi. Burada söz konusu olan, birbirinin ha-
yâtına kastedecek veyâ yaralayacak şekilde dövüştürülmesi
câiz olmayan hayvanların yarıştırılmasıdır. Bu hayvanlar da
at, katır, deve gibi binek hayvanlarıdır. Hz. Peygamber
(s.a.v.) bu yarışları teşvîk etmiştir. Yarışların mesâfesi, id-
mansız atlar için yaklaşık 1600 m. uzunluğunda, Seniyyet’ül-
Vedâ ile Benî Züreyk Mescîdi arası; özel olarak yarışa hazır-
lanmış atlar için ise, yaklaşık 10 km. uzunluğunda, Hafyâ ile
Seniyyetü’l-Vedâ arası idi. Bu yarışlar bizzat Hz. Peygamber
(s.a.v.)’in öncülüğünde yapılıyor ve yarışı kazananlar ödül-
lendiriliyordu. (İbrâhîm Sarıçam, Hz. Muhammed (s.a.v.)
ve Evrensel Mesajı, 323.s.)
ALTI GÜN ORUCUNU TUTUYOR MUYUZ?
Salla’llâhu ‘aleyhi vesellem Efendimizin bizlere olan
emir ve vasiyetlerinden biri de Ramazân orucundan sonra,
Şevvâl ayında altı gün oruç tutmamız hakkındadır.
Bu altı günlük oruç onarım gibidir. Şöyle ki: Ramazân
ayında farz olan oruçlar sırasında, bizlerden çıkan hatâ ve
kusûrların, terbiye ve edebimizdeki bozuk yönlerin, farz ve
sünnet namâzlarındaki aksaklıkların, yani eksik veyâ fazla
rükû’ ve secdelerin secde-i sehivle tashîh edilip noksanlığı
doldurulduğu gibi, altı günlük oruç da eksik ve bozuk ibâdet-
lerimizin doldurulmasına yarayan birer ta’mîr ve telâfi aracı-
dır. “Her kim Ramazân orucunu tutar ve altı gün de Şev-
vâl’den ilâve ederse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi
olur.” (Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn-i Mâce)
“Ramazân bayramından sonra altı gün oruç tutan bir
kimse, bir seneyi oruç tutmuş gibi olur. Kişi bir iyilikte
bulunursa, kendisine bunun on katı verilir.” buyrulmuştur.
(İbn-i Mâce ve Nesâî)
Taberânî’nin rivâyetinde şu ziyâde vardır: Allâh Resûlü
(s.a.v.) böyle deyince Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.)’in Efendi-
miz (s.a.v.)’e:
“Ey Allâh’ın Resûlü! Tutulacak bir günlük oruç on güne
karşı mıdır?” sorusuna Efendimiz (s.a.v.) “Evet!” buyurmuş-
lardır. Hâfız Münzirî, Taberânî’nin râvîlerinin sahîh olduğunu
kaydetmişlerdir. (İmâm-ı Şa‘rânî (rh.a.), el-Uhûdü’l- Kübrâ, 225.s.)
Altı günlük oruç bayramdan sonra arka arkaya tutulabile-
ceği gibi bütün Şevvâl ayına dağıtılarak da tutulabilir. Lâkin
Pazartesi ve Perşembe günleri tutulursa daha makbûl olur.
Zîrâ Âişe (r.anhâ) vâlidemiz: “Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efen-
dimiz Pazartesi ve Perşembe günlerinde oruçlu olmaya
çalışırdı.” buyurdular. “Her ayda üç gün oruç tutmak, bü-
tün hayatını oruçlu geçirmek gibidir.” (Buhârî ve Müslim)
Hz. Ebû Ubeyde (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.)’den şöyle işitti-
ğini söylemiştir: “Oruç, insan için bir kalkandır. İnsan onu
delmedikçe…” (Nesâî, ibn-i Mâce, Hâkim, Terğîb)
ZİLHİCCE’NİN İLK ON GÜNÜNÜN ÜSTÜNLÜĞÜ
İbn Abbâs (r.a.): “Âdem (a.s.)’ın tevbesini, Allâhü Te‘âlâ,
Zilhicce’nin onuncu günü kabûl eyledi. İbrâhîm (a.s.) da ay-
nı günde hillete kavuştu; malını misâfir, oğlunu kurbân ve
kalbini Rahmân için bezleyledi. Tam tevekkül ancak İbrâ-
hîm (a.s.) için doğrulandı. İbrâhîm (a.s.) Zilhicce’nin ilk on
gününde Kâ‘be’yi binâ eyledi. Mûsâ (a.s.)’a da Allâhü
Te‘âlâ, yine aynı günlerde münâcât ile ikrâm eyledi. Dâvud
(a.s.) da Zilhicce’nin onuncu günü bağışlandı. Övünme ge-
cesi de Zilhicce’nin ilk on günündedir.” diye Resûlullâh
(s.a.v.)’den haber vermişlerdir. Bazıları da Kur’ân-ı Kerîm’in,
Resûlullâh (s.a.v.)’e ilk gelişi de Zilhicce’nin onunda sabahleyin
oldu dediler. Bey‘at-ı Rıdvân da Hudeybiye de Zilhicce’nin ilk
onunda oldu. Tevriye, Arefe, Kurbân bayramı, Haccu’l-ekber de
Zilhicce’nin ilk on günündedir. Ebû Sa‘îd el-Hudrî (r.a.)’den rivâ-
yet edilen hadîs-i şerîfte: “Ayların efendisi ve üstünü Rama-
zân ayıdır. Ondan daha üstünü, Haccu’l-ekber ve Kurbân
bayramının bir araya geldiği Zilhicce’nin onuncu günü-
dür.” diye buyurulmuştur. Hazret-i Âişe Sıddîka (r.anhâ) şöyle
buyurmuşlardır: “Resûlullâh (s.a.v.) zamanında teğannî ve nağ-
meyi seven bir kimse vardı. Zilhicce ayında oruç tutardı. Bu hâl
Resûlullâh (s.a.v.)’e ulaşınca, o adamı huzûrlarına çağırdılar ve
“Seni bu günlerde oruç tutmağa mecbûr eden sebeb nedir?”
buyurdular. O kimse de: “Yâ Resûlallâh (s.a.v.), şu günler, me-
şâ‘ir ve hacc günleridir. Hâcıların duâlarına ortak olmağı Allâhü
Te‘âlâ’dan istedim.” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) de ona: “Zilhic-
ce’den oruç tuttuğun her gün için bir köle âzâd etmiş, on-
dan önce bir sene ve sonra bir sene oruç tutmuş gibi se-
vâb vardır.” diye tebşîrâtta bulundular. İbn Abbâs (r.a.)’dan ri-
vâyet edilen hadîs-i şerîfte: “İçinde oruç tutulacak ve sâlih
ameller işlenecek günler içerisinde Allâhü Te‘âlâ katında
Zilhicce’nin ilk on günündekilerden daha sevgili yoktur.”
diye buyrulmuştur. Câbir (r.a.) de Peygamber (s.a.v.) Efendi-
mizden: “Bir kimse Zilhicce’nin ilk dokuz günü oruç tutsa
Allâhü Te‘âlâ her günkü orucu için tam bir yıl oruç tutmuş
gibi sevâb yazar.” diye müjdeler verdiklerini rivâyet etmiştir.
(Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.), Ğunyetu’t-Tâlibîn, 320.s.)
ZİLHİCCE’NİN İLK DOKUZ GÜNÜ İBÂDETLER
Hazret-i Âişe Sıddîka (r.anhâ) vâlidemiz, rivâyet ettikleri ha-
dîste Peygamber (s.a.v.) Efendimizin şöyle müjde verdiklerini
haber veriyorlar: “Zilhicce’nin ilk on gününün gecelerinden
birini ihyâ etmesi, o kimsenin bir seneyi hacc ve umre ibâ-
detiyle ihyâ etmesi gibidir. Bu (dokuz) günlerden bir gün
oruç tutması, senenin öbür vakitlerinde ibâdetle meşgûl ol-
ması gibidir; o kadar sevâb alır.” Hazret-i Alî (k.v.) efendimiz-
den de Peygamber (s.a.v.) Efendimizin şu müjdeli hadîs-i şerîf-
leri rivâyet edilmiştir: “Zilhicce’nin ilk on günü gelince siz tâ-
at ve ibâdete gayret ediniz; zîrâ Allâhü Te‘âlâ o günleri, öbür
günlerden üstün; gecesine hürmeti de gündüzüne hürmet
gibi kılmıştır. Biriniz Zilhicce’nin ilk on gecesinden birinde,
gecenin üçte ikisi geçtikten sonra dört rek‘at namâz kılıp
her rek‘atta Fâtiha’dan sonra üçer kere Âyetü’l-kürsî, üçer
kere İhlâs-ı şerîf ve birer kere de Felak ve Nâs sûrelerini
okusa ve namâzı bitirince ellerini kaldırıp “Sübhâne zî’l-’izze-
ti ve’l-ceberût. Sübhâne zi’l-kâ‘ideti ve’l-melekût. Sübhâne’l-hay-
yü’llezî lâ-yemût. Lâ-ilâhe illâ hüve yuhyî ve yumît ve hüve hay-
yun lâ-yemût. Sübhâna’llâhi rabbi’l-’ibâdi ve’l-bilâdi ve’l-hamdü
li’llâhi kesîran tayyîben mübâraken ‘alâ küllî hâlin. Allâhu ekber ke-
bîran. Rabbenâ celle celâluhu ve kudrete bi-külli mekânin ” dese
ve sonra da dilediği gibi duâ eylese Beytullâh’ı haccetmiş,
Resûlullâh (s.a.v.)’i ziyâret etmiş ve Allâh (c.c.) yolunda ci-
hâd etmiş gibi ecir ve sevâb kazanır. Allâhü Te‘âlâ o kimse-
ye, o kimsenin, dilediği şeyi verir. Sizden biriniz, Zilhic-
ce’nin ilk on gecesinin her gecesinde bu namâzı kılsa bu
duâyı okusa ve dilediği gibi duâ etse Allâhü Te‘âlâ, ona Fir-
devsü’l a‘lâyı helâl kılar; günâhlarını ondan siler. O kimse
Arefe günü oruç tutsa gecesinde de bu namâzı kılsa ve ha-
ber verildiği üzere duâ etse Allâhü Te‘âlâ’ya yalvarsa; Allâ-
hü Te‘âlâ: “Ey benim meleklerim, şâhid olunuz ki ben o ku-
lumu bağışladım. Beytullâhı haccedenlere, onu ortak eyle-
dim.” der. Bu hâlde melekler, Allâhü Te‘âlâ’nın o mü’min ku-
lunun kıldığı namâzı ve ettiği duâsı sebebiyle ihsân buyur-
duğu ecir ve sevâblardan ötürü sevinirler ve neş’elenirler.”
(Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.), Ğunyetu’t-Tâlibîn, 320. s.)
KURBAN
Kurban, hür, mukîm olan ve sadaka-i fıtır nisâbına Kurban
bayramı günü mâlîk olan her müslümâna vâcibdir.
Kurban; koyun, keçi, sığır ve deveden birini, kurban bayra-
mının ilk üç gününde, kurban niyyeti ile kesmek demektir. Bir
sığır veyâ deveyi, yedi kişiye kadar kimse, ortak olarak da ke-
sebilirler. (Bunlara adak kurbanı da ortak edilebilir. Eti tarta-
rak, eşit ağırlıkta olarak paylaşmaları lâzımdır).
Yukarıda sayılan üç cins hayvandan başkasından kurban
câiz olmaz. Yani koyunla keçi bir cins, inekle manda bir cins,
deve de bir cinstir. İzâhî kitabında diyor ki: Yedi kimse, bir sı-
ğır veyâ devede ortak olsalar ve kurbanlarındaki niyyetleri ay-
rı olsa, mes’elâ birincisi Kurbana, ikincisi adak kurbanına,
üçüncüsü akîkaya, dördüncüsü ölüsü için kurbana, beşincisi
Haremde avlamanın cezâsına, altıncısı hediyyeye, yedincisi
nâfile kurbana niyyet etseler, hanefî mezhebi âlimlerine göre
câizdir. Ama birinin niyyeti et olur veyâ hiç niyyeti bulunmaz-
sa, hiçbirinin kurbanı olmaz.
Hidâye’de diyor ki: Kurban edilecek koyunun bir, sığırın iki,
devenin beş yaşında olması lâzımdır. Bundan aşağısı kurban
edilmez.
Kurban kesme vakti, bayram sabahından üçüncü günün
akşamına kadardır. Bir gözü görmeyen, topal olup yürüyeme-
yen, gözünün, kulağının veyâ kuyruğunun çoğu, ön veyâ arka
bir ayağı kesilmiş olan, çok zayıf olan hayvan kurban olmaz.
Boynuzu kırık veyâ boynuzsuz, burulmuş olan kurban câizdir.
Zîrâ bunlar maksad olan, kan ve ete ve diğer maksadların
tamlığına zarar vermez. En iyisi, kurbanı kendisinin kesmesi-
dir. Kesemezse, birini vekîl ta‘yin edip, yanında bulunmalıdır.
Demek ki, zengin olan, Kurban bayramında kurban kes-
melidir. Kendi kurbanının etinden yemek, zengin ve fakirlere
yedirmek, saklamamak müstehabdır. Bu kadarını yapamaz-
sa, üçde birini dağıtmalıdır. Bundan aza düşmemelidir. Kur-
ban derisini sadaka vermelidir. Yâhud evde kullanılacak deri
sofra, tulum, seccade gibi bir şey yapmalıdır.
(M. Muhammed Rebhanî, Riyâdü’n Nâsihîn, 261.s.)
KURBAN KESMENİN FAZÎLETİ VE SEVÂBI
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, gözlerinin ışığı hanımların
efendisi, kerîmesi Fâtıma (r.anhâ)’ya: “Yâ Fâtıma! Kalk! Kurba-
nının yanına git! Ve kurban kesilirken şu duâyı oku: İnne sa-
lâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbi’l-âlemîne,
lâ şerike lehü ve bizâlike ümirtü ve ene evvelü’l müslimîn.
(Meâli: Şübhesiz benim namâzım, ibâdetlerim, hayâtım ve ölü-
müm, âlemlerin Rabbi olan Allâh içindir. Onun ortağı yoktur. Ben
bununla emr olundum ve ben müslümân olanların ilkiyim.) Mu-
hakkak ki, kurbanından yere damlayan ilk kan damlası ile,
ömründe işlemiş olduğun her günâh mağfiret olunur. Mu-
hakkak yarın Kıyâmet günü, kestiğin bu kurbanın kanını ve
etini getirip, terâzinin sevâblar kefesine koyarlar, yetmiş kat
fazlasıyla.” buyurdu. Ebû Saîd (r.a.) der ki; Yâ Resûlallâh
(s.a.v.), bu büyük ikrâm, Muhammed (s.a.v.)’in Âline mi mahsûs-
tur, bu şeref onlara mı, yoksa onlarla beraber bütün müslümân-
lara da mahsûs mudur, dedim. “Husûsî olarak Âl-i Muham-
med’e, umûmî olarak bütün Müslümanlaradır.” buyurdu.
Diğer bir hadîs-i şerîfte, Zeyd bin Erkam (r.a.)’in, Bu kurban-
lar nedir? suâline: “Babanız İbrâhîm (a.s.)’ın milletidir” buyur-
vanın üzerindeki kıllar sayısınca, sâhibine sevâb yazılır.” bu-
yurdu. Terğîb-i Hamîdî ve birçok fıkıh kitabında, mü’minlerin an-
nesi Âişe Sıddîka (r.anhâ)’nın bildirdiği hadîs-i şerîfte: “Âdem
oğlu için, Kurban bayramı günü, Allâh katında kurban kanı
akıtmaktan daha sevgili birşey yoktur.” buyuruldu. Sa‘îd bin
Abdülâziz (rh.), Mekhûl’de: “Gömleğini sat, onunla kurban sa-
tın al.” buyurdu.
Zâdü’l Mukvîn kitâbında diyor ki: Haberde geldi ki, kurban
kesmesi gerektiği halde, içindekilerin kurban kesmediği ev, inler
ve sâhibi için bedduâ eder ve: Allâh sana iyilik yaptırmasın, ben-
de kurban kesmediğin gibi der. O ev, o sene belâ oklarına hedef
olur. İçinde kurban kesilen ev memnûn olur, sâhibine iyi duâ
eder. O evde rahatlıklar, iyilikler sürer. Peygamber (s.a.v.) Efen-
dimiz buyurdu ki: “Kurbanlarınızı büyük yapınız, yâhud yağlı
yapınız. Muhakkak ki, onlar Sırat üzerinde sizin binekleriniz
olacaktır.”
(M. Muhammed Rebhanî, Riyâdü’n Nâsihîn, 262.s.)
HİCRET-İ NEBEVÎ (S.A.V.)’İN YILBAŞI OLARAK KABÛLÛ
Muharrem, Hicrî senenin ilk ayıdır. Hicrî târih, Resûl-i
Ekrem (s.a.v.)’in, Mekke’den Medîne’ye hicretleriyle baş-
lar.
Hz. Ömer (r.a.) zamanından mukaddem (önce) Arabis-
tân’da bir târih-i mahsûs (husûsî bir târih) yoktu. Bir def‘a
Ka‘b bin Lü’eyy’in vefâtı ve daha sonra Fil hâdisesi, târihe
mebde’ (başlangıç) olarak kabûl olunmuştu. Hicretin 21.
senesinde Hz. Ömer (r.a.)’e, üzerinde Şa‘bân ayı yazılı bir
sened getirilmişti. Hz. Ömer (r.a.), “Bu senedi, geçen se-
nenin Şa‘bân’ı mı yoksa sene-i hâliye (bu senenin)
Şa‘bân’ı mı olduğunu” sordu. Bu sırada, Hz. Ömer (r.a.),
Yemen vilâyeti mâl emîni Ya‘lâ bin Ümeyye (r.a.)’den gü-
nü, ayı, yılı yerli yerinde düzgün yazılar almağa başlamış;
bu şekil, Hz. Ömer (r.a.)’in çok hoşuna gitmişti. Bu da, Mu-
harrem’in ilk günü ile, Hicrî târihin başlangıcına vesîle ol-
muştur.
Bunun üzerine Meclis-i Şûrâ toplanarak Hz. Alî
(k.v.)’nun tavsiyesi üzerine Hicret-i Muhammediyye
(s.a.v.)’in târihe mebde’ (başlangıç) olması, ittifâk-ı ârâ
(re’y birliği) ile kabûl edildi. Hicret-i Nebevî (s.a.v.)’de Hz.
Ebû Bekir (r.a.) âilesinin şerefli ve büyük hizmetleri vardır.
Hicret-i Peygamberî (s.a.v.), târihin seyrini değiştiren mü-
him bir hâdisedir. İslâm güneşinin Medîne-i Münevvere
ufuklarında bütün meş‘aleleriyle parlayarak, arzın her tara-
fını aydınlatmağa başlaması bu hicretten sonra başlar.
Bu feyizli ve bereketli günün, her Müslümân tarafından
kutlanması ve müslümân kardeşler arasında tebrîklerin
teâtî edilmesi dînî bir borçtur. Bu hicretle doğan İslâm dev-
leti otuz yıl gibi çok kısa bir zamanda Endülüs’ten Çin’e ka-
dar, cihânın en kıymetli mıntıkasında insanları, dîn ve vic-
dan hürriyetine, sulha sükûna kavuşturmuştur.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (k.s.), Hz. Ömer (r.a.), 127.s.)
AŞÛRE GÜNÜ MEYDANA GELEN HÂDİSELER
Aşûre günü, Muharrem ayının onuncu günü olup o
günde şu mühim hâdiseler husûle gelmiştir:
dünyânın yaratılması,
dirilmesi,
erdirilmesi,
ondan kurtarılması,
kurulacaktır. İnşâa’llâh.
İLK AŞÛRE YEMEĞİ
Nûh aleyhisselâm berâberindekilerle gemiden Âşû-
re günü indi. O gün oruç tuttu ve Allâh (c.c.)’e şükür ol-
mak üzere maiyyetine oruç tutmalarını emretti.
Azıkları artmıştı. Birisi bir avuç buğday, diğeri bir avuç
nohut getirdi. Yedi çeşit hubûbât ile Nûh aleyhisselâm
onlara yemek pişirdi. İnsanlar bunu Âşûre günleri için
âdet edindiler ki yapanlar için ecr-i azîm (büyük sevâb)
vardır. Fakîrleri ve miskinleri de doyurmak lâzımdır.
Zikrolunduğuna göre Allâhü Te‘âlâ, Aşûre gününde
Zemzemi diğer sularla berâber akıtır. O gün gusleden
kimse bir sene boyunca hastalık görmez. er-Ravzü’l Fâ-
ik’de bu şekilde yazılıdır.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (k.s.), Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsîri)
AŞÛRE GÜNÜ
Aşûre gününde, âile ferdlerine, yeme içme ve elbi-
se bakımından, elini açık tutmak mendûbdur.
Çünkü Beyhâkî ve Taberânî’nin Ebû Sa‘îd el-Hud-
rî (r.a.)’den rivâyet ettikleri Hadîs-i şerîfte:
Cenâb-ı Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
“Aşûre gününde âilesi için bolluk sağlayan kim-
seye, Allâhü Te‘âlâ da, bütün senesinde bolluk sağ-
lar.” diye buyurmuşlardır.
Sâdece Aşûre gününe mahsûs olmak üzere kına
yakmanın, sürme çekmenin fazîletli olduğuna dâir rivâ-
yetler sahîh değildir; (belki) mekrûhtur.
Aşûre gününde Kerbelâ vak‘asını canlandırmak
câiz değildir. Çünkü bu, râfızîlerin şi‘ârıdır (âdetidir). Bu-
nu hatırlamak isteyen olursa, önce Sahâbe-i Kirâm
(r.a.e.)’i hatırlar, sonra gâye olarak değil; Onlara ittibâ‘
ederek (uyarak) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.a.)’yı hâ-
tırına getirir (hatırlar) ki bu şekilde davranmakta beis
yoktur. (Aksine fazîlet vardır ki bu da, Ashâb-ı Kirâm
(r.a.e.)’e ittibâ‘ etmektir ve ehl-i sünnetin şi‘ârıdır.)
(Muhammed Alâeddîn, el-Hediyyetü’l-‘Alâiyye Terc., 345. s.)
HADÎS-İ ŞERÎF
“Ramazân orucundan sonra tutulan oruçların en
fazîletlisi Allâh’a izâfet ile şereflendirilen Muharrem
ayındaki oruçtur. Farz namâzlardan sonra kılınan en
fazîletli namâz da gece namâzıdır.” (Müslim)
“Farz namâzı kıldığınız zaman her bir farz namâz-
dan sonra on def‘a: Lâ-ilâhe illa’llâhu vahdehû lâ-şe-
rîkeleh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve ‘alâ-
külli şey’in kadîr deyiniz. Böyle diyene bir köle azâd et-
miş gibi ecir yazılır. Günde yüz def‘a söyleyene de on
köle âzâd etmiş gibi ecir yazılır.” (Buhârî)
“KADİR GECESİ”Nİ ARAMAK (97)
Bu mübârek gece, müslümanlar için bir kurtuluş vesilesidir. Kadir Gecesi’nin ehemmiyeti iyi kavranmalıdır. Bakınız Peygamberimiz (s.a.v.) ne buyuruyor: “Kim Kadir Gecesi’nde (sevabına) -inanarak ihlâs ile- kâim olursa (o geceyi ibâdetle ihyâ ederse) geçmiş günahları yarlığanır.” Yalnızca sadece bir geceyi değil, Ramazanın son on gününü ve bilhassa tek rakamlı geceleri ihlâs ile yapılan ibâdetlerle ihyâya çalışmalıdır.
Kadir Gecesi, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Binaenaleyh bu gecede yapılan sâlih amel, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aylık ibâdetten hayırlıdır.
Bu gece, kesin olarak bilinmemektedir. Peygamberimiz (s.a.v.): “Kadir Gecesi’ni, Ramazan’ın son yedisinde arayın.” Yine: “Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on (gününün) tekinde arayın.” buyurmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v.) böyle mübarek geceleri çeşitli ibadetlerle ihya ederdi. Ramazan geceleri Kur’ân okurdu. Namaz borcu olan kimselerin en az bir günlük kaza namazı kılması efdâldir. Kaza borcu yoksa nâfile kılar.
“Cem’i ahvâlinizde ve bilcümle düşmanınıza mukâtele ve mukâbele zamânında ALLAH (c.c.)’ın ve RESÛLÜ (s.a.v.)’nün bütün emir ve nehiylerine itâat edin ve aranızda ihtilâf etmeyin ki korkmayasınız, devletiniz ve kuvvetiniz zâil olmaya!. Ve düşmânınıza karşı sabr ü sebât edin, zirâ ALLAH (c.c.)’ın muâveneti sabr ü sebât edenlerle berâberdir.” (Enfâl: 46)
KADİR GECESİNİ İDRAK EDERKEN (97)
“Gerçek, biz onu (Kur’ân’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin (o büyük fazl u şerefini) sana bildiren nedir? Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır. Ondan melekler ve rûh, Rablerinin izniyle, her bir iş için iner de iner. O (gece) tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır.” (el-Kadr Sûresi)
“Kadir Gecesi” ne kadar ulvî ne kadar rûhânî bir gecedir ki o gece melekler de yeryüzüne iner de inerler. Peygamberimiz (s.a.v.) de bir Hadîs-i Şerîflerinde: “Kadir Gecesi olduğu zaman Allah-ü Teâlâ, Cibril (a.s.)’a “yeryüzüne in” der. Cibril (a.s.) Sidre-i Münteha sakinlerinden yetmiş bin melek ile ellerinde nûrdan sancaklarla yeryüzüne inerler. Melekler sancaklarını Kâbe-i Muazzama’ya, Nebî (s.a.v.)’nin kabrine, “Beytül Mukaddes” Mescidine ve Mescid-i Sînâ civarına dikerler,” buyurmuşlardır. (İbn-i Abbas (r.a.)’dan)
Leyle-i Kadir’de emr-i ilâhî neticesinde yeryüzüne inen melekler de, bu gecenin feyzinden istifâde ederler. Gecenin faziletine nâil olurlar. Mü’minleri tebrik eder, onlara selâm verirler. Yine mü’minlerin hal ve ibâdetine, itaatine vâkıf olurlar. Mü’minleri bağışlaması için Allah (c.c.)’a niyâz ederler. Bu da beşeriyet için, müslümanlar için büyük bir lütuftur.
“Sofranızda oruçlular iftar etsin, yemeklerinizi iyi kimseler yesin, melekler de size duâ etsin.”
(Riyâz’üs-Sâlihîn, C. 2, Sh. 517)
KADİR GECESİ (97)
“Gerçek, biz onu Kadir Gecesi’nde indirdik, Kadir Gece’sinin (o büyük fazl-u şerefini) sana bildiren nedir? Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır. onda melekler ve rûh, Rablerinin izniyle, her bir iş için iner de iner. O (gece) tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır.” (El-Kadr Sûresi)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
“Kadir gecesi’ni sıdk ve yakîn ile ihyâ eden mü’min-i kâmilin günahı sağîrleri (küçük günahları) mağfur olur (affedilir).” (Camiüssağîr-Kenz’ül İrfân)
Kadir gecesi, Ramazan ayında ve bu ayın da büyük bir ihtimalle son on günü içindedir. Kur’ân-ı Kerîm, âyetler halinde inzâl olmağa bu gecede başlamıştır.
Kadir Gecesi, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. Binaenaleyh bu gecede yapılan sâlih amel, içinde “Kadir gecesi’ni Ramazan’ın son on (gününün) tekinde arayın.” (İmâm-i Ahmed, Tirmizî) buyurmuştur.
Müslümanlar olarak bu geceyi ibadetle, taatle ihyâ etmeli, kusur ve günahlarımızdan dolayı tövbe ve istiğfar etmeliyiz. Yine terâvihten sonra iki rek’ât nafile namaz kılmalı, Kur’ân-ı kerîm tilâvet etmeli, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e bol bol salât-ü selâm getirmeliyiz. Ana, baba, akraba ve din kardeşlerimizin de hukukuna bu gecede riâyet etmeliyiz. Kötü fiillerden son derece kaçınmalıyız.
KADİR GECESİ VE FAZİLETLERİ (97)
Kadir kelimesinin lûgat mânâsı, güç getirmek, hüküm ve kaza, şeref ve azamet, tazyik demektir. Bu mânâlara göre müfessirler Kadir gecesini şu vecihlerle tefsir etmişlerdir.
1- Takdir-i ilâhide hükmolunmuş işlerin ayırd edildiği mübarek gece demektir.
2- Azamet ve şeref demektir.
3- Tazyik mânâsınadır ki, tazyik gecesi demek olur.
Çünkü o gece inen meleklere yeryüzü dar gelir denilmiştir. İşte Kadir gecesinde şu her üç mânâ mevcuttur.
Yeryüzüne nur saçan, âlemi zulmetten nûra garkeden ve insanlığa ebedî saadeti bahşeyleyen Kur’ân-ı Azimûşşan bu mübarek gecede nâzil olmuştur. Kadir gecesi bütün sene içerisinde gizli olup en ziyade Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi olmak galibdir. O gece amel, ibadet ve mücadele suretiyle erişilecek hayır ve sevap, onsuz bin ayda kazanılacak hayır ve sevabdan çok daha ziyade hayırlıdır. (İslâm İlmihali, S. 531)
Mİ’RÂC GECESİ
Cenâb-ı Allah (c.c.)’ın emriyle sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) “Burak” adı verilen semavî bir binek ile bu gecede Mescid-i Haram’dan, Mescid-i Aksa’ya gitmiştir. Yolculuğun başlangıcını,Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) şöyle anlatmıştır:
“Ben Kâbe’de, Hıcr-ı İsmâil’de, uyku ile uyanıklık arasında bulunduğum bir sırada, bir de baktım. Cibrîl (a.s.) bana Burak’ı getirdi.” Böylece başlayan yolculuk bir gece içinde tamam olmuştur. Peygamberimiz (s.a.v.) Mescid-i Aksa’da iki rek’at namaz kılmıştır. “Bana peygamberler gösterildi, onlara, imâm olarak namaz kıldırdım” diyerek Mescîd-i Aksa’daki namazı ta’rîf etmiştir. Sonra yine Cebrâil (a.s.) ile birlikte semaya yükselerek “Sidret’ül Müntehâ” denilen kısma geldiği zaman Cebrâil (a.s.) Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e:
— “Yâ Resûlallah, artık ben ileri gidemem. Eğer bir parmak ileri gidersem yanarım. Daha ilerisi Allah (c.c.)’a ve Habîb’ine aiddir” demiştir.
Bundan sonra Peygamberimiz (s.a.v.) “Refref” adı verilen vasıta ile bu ulvî seyahâta devam ederek Arş, Kürsî, Cennet, Cehennem gibi varlıkları seyretmiştir. İşte Mi’râc, sadece âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e nasib olmuş, ulvî, semavî bir seyahâttir. Bu olayın geçtiği geceye de İsrâ veya Mi’râc gecesi adı verilir. (Tebliğ Derg.)
Mİ’RÂC GECESİNDE KILINACAK NAMAZ
VE OKUNACAK DUÂ
Receb’i Şerîf’in yirmi yedinci gecesi oniki (12) rek’at namaz kılınır. Her iki rek’atta selâm verilir. Her rek’atta bir (1) Fâtiha ve onbir (11) İhlâs okunur. Namazdan sonra yüz (100) Salavât-ı Şerîfe ve şu duâ okunur:
Allahümme innî es’elüke bimüşâhedeti esrâr’il-muhibbîne ve bil hılvetilleti hassaste bihâ Seyyid’il Mürselîn. Hîne üsriyet bihî leylet’üs-sâbi’u vel ışrûne en terhame kalbiy’el hazîne ve tücîbe da’veti yâ ekrem’el-Ekremîn. Amîn!
Resûlullah (s.a.v.)’in mi’râcı hicretten bir sene sekiz ay evvel vuku bulmuştur. Rûh ve cesetle berâber gerçekleşmiştir.
Mi’râcın gece olmasındaki hikmet gaybe îmân cihetinden mü’minlerin tasdik ederek îmânlarının ziyâdeleşmesine (kuvvetlenmesine) vesîle olacağı gibi, kâfir ve münkirin de küfrünün artmasına sebeb olmuştur.
Ebû Seleme (r.a.) der ki:
“Mi’râc, İsra Vak’ası üzerine müşrikler fitne buhranına düşerek âdeta deli gibi oldular. Ebû Bekir (r.a.)’in yanına koşarak Resûlullah (s.a.v.)’ın:
— Muhammed (s.a.v.)’in doğru sözlü olduğuna kanâatım vardır. Bu kanâatımı size de bildiririm.
— Evet tasdik ediyorum. Değil böyle, bundan daha ziyâde uzaklarına da, meleklerin gökten haber getirdiklerine de inanmışımdır, dedi.”
( Hz. R.M.Sâmî (k.s.) Musâhabe C. 3, S. 29)
BERÂT GECESİ VE FAZÎLETLERİ
Yüce Allah (c.c.)’ın mağfiret hazînelerinin dolup taştığı ve isteyen her mü’mine bol bol ihsân edildiği gecelerden biri de Berât Gecesidir. Şa’bân-ı Şerîfin 14. gününün akşamı Berât Gecesi’dir.
Berât demek “suçtan ve borçtan kurtulmak” mânasına gelir. Böyle bir gecede kul, Rabbine dönüp O (c.c.)’nun dergâhına yüz sürerek af dileyecek olursa, Cenâb-ı Hakk (c.c.), o kulun günahlarını bağışlar ve kendine dost seçer. Bir Hadîs-i Şerîf’te: “Allah-ü Teâlâ (c.c.) bu gece ümmetime, Beni Kelb Kabilesi’nin koyunlarının tüyleri adedince rahmet eder.” buyurulmaktadır. (İbn-i Mace, Tirmizî)
Bu gece mağfiret gecesidir. Bütün günahlarının bağışlanmasını isteyen mü’minler şu Hadis-i Kûdsi’deki çağrıya uymalıdır. “Bu gecede istiğfar eden yok mu, onu mağfiret edeyim? Rızık isteyen yok mu, ona (bol, bol) rızık vereyim, herhangi bir sıkıntıya, hastalığa ve belâya duçar olan yok mu, ona da sıhhât ve âfiyet vereyim.”
Me’mûr melekler tarafından kulların rızıkları, ecelleri ve diğer işleri bu gece yazılır ve tertip edilir. Vazîfeli melekler, bugünden itibaren Levh-i Mahfûzdan insanların hayat hâdiselerini yazmaya başlarlar ve bu durum, Kadir Gecesi’ne kadar devâm eder.
Nitekim Allah-ü Teâlâ hazretleri, Âyet-i Celîlesi’nde: “Her hikmetli iş o mübârek gecede ayırt edilir. (Rızık, ecel, hayır ve şerden ibâret bütün işler o gece yazılır.)” buyurmaktadır. (Duhân Sûresi: 4)
Muhammed b. Fazl, Muhamm
CUMANIN FAZİLETİ
ed b. Cafer, İbrahim b. Yusuf, İsmail b. Cafer, Alâ b. Abdurrahman ve babası yolu ile gelen bir rivayette Ebû Hureyre, Resûlullah (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu anlattı:
– “Cuma gününden daha faziletli bir gün üzerine güneş ne doğmuş ne de batmıştır. Yerde gezen her canlı, cuma günü için çağrışır. Ama cinler ve insanlar hariç.
Cuma günü mescitlerin her kapısında iki melek durur. Cuma namazına gelenlere sevap yazarlar. İlk defa gelen bir deve kurbanı sevabı alır. İkinci gelen koç kurbanı sevabı alır. Üçüncü gelen bir tavuk sadakası sevabı alır. İmam, minbere oturduktan sonra defter kapanır. Daha sonra gelenlere yazmazlar.”
Abdurrahman b. Yezid, Ebû Lübabe b. Abdülmünzir yolu ile gelen bir rivayette Resûlullah (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğu anlatıldı:
– “Cuma günlerin efendisidir. Allah katında günlerin en büyüğüdür. Hattâ cuma günü fıtır (ramazan bayramı) gününden daha büyüktür. O gün, önemli beş şey olmuştur: Hz. Âdem (a.s.) o gün yaratıldı. Hz. Âdem (a.s.) yeryüzüne o gün indi. Hz. Âdem (a.s.) o gün vefat etti. O gün içinde bir saat vardır ki; haram olmamak şartı ile Allah’tan ne istenirse, ihsan edilir. Kıyamet o gün kopacaktır. Rabbin katında, gökte, yerde ne kadar mukarreb melek varsa hepsi de cuma gününün heybetinden korkar.”
(Tenbîhü’l-Gâfilîn, S. 344-345)
ON GÜNLERİN FAZÎLETİ
Zilhicce ayının 1-10 günleridir. Resûlulah (S.A.V.) Efendimiz bu günler hakkında şöyle buyurmuşlardır:
– “Bu günlerde tuttuğun orucun her günü, yüz köle azâd etmeye, yüz deve kurbânına, Allah (C.C.) yolunda cihâd için binilen yüz ata bedeldir.
Arefe gününün orucu ise, iki bin köle azâd etmeye, iki bin deve kurbân kesmeye ve üzerine binip Allah (C.C.) yolunda cihâda gidilen iki bin ata bedeldir.
Bu oruç, iki sene evvelinin ve iki sene sonrasının orucuna bedeldir.”
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz yine şöyle buyurmuşlardır:
– “Allah-ü Teâlâ günlerden dördünü seçti. Aylardan dördünü seçti. Kadınlardan dördünü seçti.
Dört kimse var ki, Cennet’e koşarlar. Dört kimse de var ki Cennet onlar için koşar.
Allah (C.C.)’ın seçtiği dört gün şunlardır:
1- Cum’a günü.
2- Arefe günü.
3- Kurbân günü.
4- Ramazan Bayrâmı günü.
Allah (C.C.)’ın sevdiği dört ay şunlardır:
Receb, Zilkâde, Zilhicce, Muharrem.
Allah’ın seçip üstün kıldığı dört kadın şunlardır:
İmrân’ın kızı Meryem, Hatice bint-i Hüveylid, Âsiye bint-i Mühâzim (Fir’avun’un hanımı ve Cennet ehlinin hanımefendisi) Fâtıma bint-i Muhammed (S.A.V.).
( Ebûl-Leys Semer kândî Tenbih’ül Gâfilîn)
MUHARREM AYINA GİRERKEN
Bugün Hicrî 1418’nin son günü, yarın Muharrem ayının 1. günü. Bu fazîletli günde ve devamındaki günlerde yapılacak ibâdet ve taatler de çok ehemmiyetlidir. Bu ayda da yapılabilecek en makbûl ibâdet muhakkak ki ORUÇ’tur.
Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle buyuruyorlar:”Ramazan orucundan sonra tutulan oruçların en fazîletlisi Allah’a izâfet ile şereflendirilen Muharrem ayındaki oruçtur. Farz namazlarından sonra kılınan en fazîletli namaz da gece namazıdır.” (Müslim).
Muharrem ayının, birinci ve onuncu günleri (1-10 Muharrem) arasında aşağıdaki duâ okunur. Bu duâyı okuyan ölüm dâhil o yıl bütün belâlardan emin olur. Kurtulur. Sabah namazının dışında kalan o günlere isâbet eden bir zaman parçası içinde de okunabilir.
İLK ON GÜNDE OKUNACAK DUÂ
Bismillahirrahmanirrahîm
Elhamdülillahi Rabbîlâlemîn, Vesselâtü vesselamü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmain. Allahümme entel ebediyyü’l kadîm, El-hayyül kerim. El-hannânü’l mennân ve hâzihî senetün cedîdetün es’elüke fihel’ismete mineş şeytan’ir racîm. Vel’avne alâ hazihin-nefsil’emmareti bissuî vel’iştigale bimâ yukarribüni ileyke yazelcelâli vel’ikrâm. Birahmetike ya erhame’r rahimin. Ve sallallahü ve selleme alâ seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve ehlibeytihi ecmaîn.
Peygamberimiz (S.A.V.) buyurdular ki:”Her kim Muharrem’in ilk günü bu duâyı üç kere okursa, (ilk 10 gün arası) Allah Celle Celâlühü o kimseyi gelecek Muharreme kadar bütün belâlardan emin kılar.”Şeyh Şihâbüddin’i Suhreverdî’den menkûldür ki: “Her kim bu duâyı aşûre günü üç kere okursa ölümden de emin kılınır. Zira o sene ölümü mukadder kimseye bu duâyı bu veçhile okumak nasib olmaz.”
ÂŞÛRE GÜNÜ
Muharrem ayının 10. günü Âşure günüdür. Hz. Âişe (r.anha)’nin bildirdiğine göre: Âşûre günü orucunu, öteden beri Kureyş müşrikleri de, Peygamberimiz (S.A.V.) de tutardı.
Âşûre günü, Kâbe’ye müşrikler tarafından yeni örtü örtülürdü.
Ramazân orucu, Medîne’de müslümanlara farz kılınınca, Peygamberimiz (S.A.V.):
“Âşûre günü orucunu tutmak isteyen, tutsun. Bırakmak isteyen de bıraksın1 Ramazandan sonra en faziletli bir ay olan Muharrem’de tutulan oruçtur. Allah (c.c.)’ın, âşûre günü orucunu, ondan önceki yılın günahlarına keffâret kılacağını umarım!” buyurmuştur.
Âşûre günü orucu, yahudilere benzememek için Muharrem’in 9, 10 veya 10, 11. günleri olmak üzere iki gün, daha güzeli ise 9, 10 ve 11. günleri olmak üzere üç gün olarak tutulabilir.
Mûsa (a.s.) bir münacâtında şöyle demiştir:
“-Ya Rabb! Sen semâdasın, biz ardayız. Senin gazabını hoşnutluğundan ayıran âlamet nedir?”
Hakk sübhânehü ve Teâlâ vahy etti ki:
“– İnsanların başına hayırlılarını getirdiğim zaman, bu hoşnutluğumun alâmetidir. Şerlilerini getirdiğim zaman da, bu gazabımın alâmetidir.”
(R.M.Sâmî (k.s.), Ashâb-ı Kirâm, Sh: 133)
ÂŞÛRE GÜNÜ HÜRMETİNE
1- Bugünün hürmetine aşağıdaki duâ üç defa okunacaktır.
Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillâhi Rabbil âlemin. Vesselâtü vesselamü alâ seyyidiniâ Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmâîn. Allahümme entel ebediyyül kadîm. Elhayyül kerim. El-Hannân’ül-Mennân ve hâzih senetün cedidetün es’elüke fihel’ ismete mineşşeytanirracîm. Vel’avne alâ hâzihin nefsil’ emmâreti bis sui vel’ iştiğale bimâ yukarribûni ileyke Yâ Zelcelâl vel’ikrâm. Birahmetike yâ erhamerrâhimîn. Ve Sallallâhü ve selleme âlâ seyyidinha ve nebiyyina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ve ehlibeytih ecmâîn.
2- 70 defa: Hasbinallahü ve niğmel ve niğme mevlâ ve niğmel nasîr. Gufrâneke rabbenâ ve ileyke masîr.
3- Bol bol istiğfar edilecek, 4- 313 defa: Lâ ilâhe illa ente sübhâneke inni küntü minezzâlimin. 5- Muharrem ayının 9-10, 10-11 veya 9-10-11. günleri oruç tutulacak. 6- Gusl (boy abdesti) alınacak. 7- En az bir mü’mine iftâ ettirilecek (böylece bütün mü’minler iftâr ettirilmiş olur. 8- Bir hasta ziyâret edilecek. 9- Eve getirilen normal günlerdeki rızık ne ise bugüne hürmeten o rızık arttırılacak. Cenâb-ı Hakk, o kulun Âşûre günü hürmetine evin rızkını artırmasından, bütün sene o kulun rızkını bollaştırır. (Efdali on çeşit olmalı). 10- İşrâk vaktinden sonra 4 rekât namaz kılınacak. Her rekâtta Fâtiha’dan sonra 51 adet İhlâs-ı Şerîf okunacak.
İLK ÂŞÛRE YEMEĞİ
Nuh (a.s.)beraberindekilerle gemiden âşûre günü indi. O gün oruç tuttu ve Allah (c.c.)’a şükür olmak üzere maiyyetine oruç tutmalarını emretti.
Azıkları artmıştı. Birisi bir avuç buğday, diğeri bir avuç nohut getirdi. Yedi çeşit hububât ile Nuh (a.s.) onlara yemek pişirdi. İnsanlar bunu âşûre günleri için âdet edindiler ki yapanlar için ecr-i azîm vardır. Fakirleri ve miskinleri de doyurmak lâzımdır. Zikrolunduğuna göre Allah-ü Teâlâ (c.c.) âşûre gününde zemzemi diğer sularla beraber akıtır. O gün gusleden kimse bir sene boyunca hastalık görmez. Er Ravz’ül Fâik’de bu şekilde yazılıdır.
(Hz. R.Mahmud Sâmi (k.s.), Yûnus ve Hûd Sûreleri)
“Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz âşûre gününde oruç tutar ve o günlerde oruç tutmayı emrederdi.” (Riyaz’üs Sâlihîn, C. 2, Sh: 589)
“Aşûre gününde tutulan orucun fazileti geçmiş senenin günâhına keffâret olur.” (Riyaz’üs Sâlihîn, C. 2, Sh: 509)
“Birisi Allah (c.c.) korkusundan ağlayan, diğeri Allah (c.c.) rızâsı için gece nöbet bekleyen iki gözü, Cehennem ateşi yakmaz.” (Riyaz’üs Sâlihîn, C. 2, Sh: 544)
ÂŞÛRE GÜNÜ
Fakih anlatıyor:
Bir rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) şöyle buyurdu:
– “Bir kimse, muharrem ayının âşûre günü oruç tutarsa Allahû Teâlâ o kimseye onbin melek sevabı ihsan eder.
Bir kimse, muharremin âşûre günü bir yetimin başını okşarsa ondaki her kılın sayısınca Allah o kulun derecesini yükseltir.
Bir kimse âşûre akşamı bir mü’mine iftar ettirirse Muhammed ümmetine iftar yemeği vermiş ve onları doyurmuş gibi olur.”
Dediler ki:
– Ya Rasûlallah! Allahû Teâlâ âşûre gününü diğer günlere nazaran gerçekten üstün kılmış.
Bunun üzerine Rasûlullah (S.A.V.) şöyle buyurdu:
– “Evet öyledir. Allahû Teâlâ yerleri, gökleri ve dağları, denizleri, Levhi, Kalemi, Âdem’i, Havva’yı, Cenneti o gün yarattı ve Âdem’i cennete o gün koydu.
İbrahim, o gün doğdu; Allah, onu o gün ateşten kurtardı. Ona oğlunu kurban etmesini o gün emretti, oğluna karşılık kurbanı o gün indirdi.
Firavun o gün boğuldu. Eyyub’un belası o gün kalktı. Allahû Teâlâ, Âdem’in tevbesini o gün kabul etti. Davud’un hatasını o gün bağışladı. Süleyman’ın mülkünü o gün verdi. İsa o gün doğdu. İsa ve İdris o gün semaya yükseldiler. Rasûlullah (S.A.V.) âşûre günü doğdu. Kıyamet o gün kopacaktır.(Tenbih’ül Gafilîn, S. 382-383)
KÂDİR GECESİ
“Gerçek, biz onu Kadir Gecesi’nde indirdik, Kadir Gecesi’nin (o büyük fazlu şerefini) sana bildiren nedir? Kadir Gecesi, bin aydan daha hayırlıdır. Onda melekler ve Rûh, Rableri’nin izniyle, her bir iş için iner de iner. O (gece) tanyeri ağarıncaya kadar bir selâmdır.” (El-Kadr Sûresi)
Peygamberimiz (S.A.V.) buyuruyorlar:
“Kadir Gecesi’ni sıdk ve yakîn ile ihyâ eden mü’min-i kamilin günah-ı sağîrleri (küçük günahları) mağfur olur (affedilir).” (Câmissağîr-Kenz’ül İrfân)
Kadir Gecesi, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. “Kadir Gecesi’ni, Ramazan’ın son on (gününün) tekinde arayın.” (İmâm-ı Ahmed, Tirmizî) diye buyurulmuştur.
Müslümanlar olarak bu geceyi ibadetle, tâatle ihyâ etmeli, kusur ve günahlarımızdan dolayı tövbe ve istiğfâr etmeliyiz. Yine terâvihten sonra iki rek’ât nâfile namaz kılmalı, Kur’ân-ı Kerîm tilâvet etmeli, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’e bol bol salât-ü selâm getirmeliyiz. Ana, baba, akraba ve dîn kardeşleri-mizin de hukukuna bu gecede riâyet etmeliyiz. Kötü fiillerden son derece kaçınmalıyız.
KÂDİR GECESİ VE FAZÎLETLERİ
Kâdir kelimesinin lûgat mânâsı, güç getirmek, hüküm ve kazâ, şeref ve azamet, tazyîk demektir. Bu ma’nâlara göre müfessirler Kâdir Gecesi’ni şu vecihlerle tefsîr etmişlerdir: 1- Takdir-i İlâhide hükmolunmuş işlerin ayırd edildiği mübârek gece demektir. 2- Azâmet ve şeref demektir. 3- Tazyîk ma’nâsındadır ki tazyîk gecesi demek olur. Çünkü o gece inen meleklere yeryüzü dar gelir denilmiştir. İşte Kadir Gecesi’nde şu her üç ma’nâ mevcuddur:
Yeryüzüne nur saçan, âlemi zulmetten nûra garkeden ve insanlığa ebedî sâ’adeti bahşeyleyen Kur’ân-ı Azîmûşşân bu mübârek gecede nâzil olmuştur. Kadir Gecesi bütün sene içerisinde gizli olup en ziyâde Ramazân ayının yirmi yedinci gecesi olmak gâlibidir. O gece âmel, ibâdet ve mücâdele suretiyle erişilecek hayır ve sevab, onsuz bin ayda kazanılacak hayır ve sevabdan çok daha ziyâde hâyırlıdır.
(Ö. N. Bilmen, B. İslâm İlmihâli)
KADİR GECESİ’NİN ÜSTÜNLÜĞÜ
Allâh-ü Teâlâ (Kadr, Âyet: 3’te): “Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır.” buyuruyor. Yani, “Kadir Gecesi’ndeki amelin, kendisinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan hayırlı olduğunu” beyân eylemiştir. Verilen habere göre, “Ashâb-ı Kirâm (R.A.), Allâh-ü Teâlâ’nın “Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır.” Âyeti’nin inmesine kadar bir başka şeye sevinmemişlerdir.” Çünkü “Resûlullâh (S.A.V.) bir gün, Ashâbı’na, Ben-i İsrâîl’den dört kimseyi: Eyyûb, Zekeriyyâ, Harkîl ve Yûşâ bin Nun (A.S.)’ın seksen sene ibâdet etip, o seksen sene içinde, göz açıp kapayıncaya kadar bile, isyânda bulunmadıklarını haber verince Ashâb-ı Kirâm (R.A.) hayret ettiler ve “-Biz, bu kısa ömrümüzde bu ecr ü sevâba nasıl kavuşabiliriz?” dediler. Bu anda Cebrâil (A.S.) gelip: “-Ey Habîbullâh, Sen ve Ashâb’ın, bu dört kimsenin seksen sene ibâdet edip hiçbir şekilde isyânda bulunmadıklarına hayret ettiniz. Allâh-ü Teâlâ, sana bundan hayırlısını indirdi. “ deyip Sûre-yi Kadr’i Resûl-i Ekrem (S.A.V.)’e okudu. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) bu haberi (Sûre-yi Kadr’i) Ashâbı’na müjdelediler ve Onlar da buna çok sevindiler.” Bir rivâyette,” Ben-i İsrâil içinde adının Şem’ûn veyâ Şemsûn olduğu âbîd bir kimsenin seksen sene sîlâhını hiç bırakmayıp Allâh yolunda cîhâd ettiği haber verilince Ashâb-ı Kirâm’ın hayret, gıbta etmeleri ve üzülmeleri üzerine bu müjdeli Sûre-yi Celîle’nin indirildiği” beyân edilir.
Sûre’nin 4.Âyeti’nde “Melekler ve Rûh inerler.” yani “Güneşin batışından tanyeri ağarıncaya kadar melekler inerler.” buyuruldu. “Rûh, yani Cebrâil (A.S.) da iner.” Mukatil (R.A.), “Rûh, Allâh-ü Teâlâ’nın katında meleklerin en şereflisidir.” dedi. Başkaları: “Rûh, Arş-ı A’zam’ın yanında büyük bir mahlûktur ki yalnız başına bir saff olarak, diğer melekler de bir saff olarak dururlar.” Nitekim Sûre-yi Nebe, Âyet 38’de: “O gecede (Melekler ve Rûh) Rabblerinin emriyle (inerler) her hayırlı iş için.” buyuruldu. Ve Sûre’nin sonunda: ‘Kadir Gecesi, tanyeri ağarıncaya kadar selâm ve selâmettir.” buyuruldu. “O gece hastalık, falcılık olmaz. Melekler, sabaha kadar mü’minlere selâm verirler.” denilmiştir.
(Hz. Seyyid Abdülkadir Geylânî (K.S.), Gunyetü’t-Tâlibîn)
BAYRAMLARIN MENDÛBLARI ŞUNLARDIR
1- Erken kalkmak
2- Gusl etmek
3- Misvak kullanmak
4- Güzel koku sürünmek
5- Guyulmesi mübâh olan elbisenin en güzelini giymek
6- Allah’ın niŞ’metlerine şükretmiş olmak için sevinçli ve neş’eli görünmek ve yüzük takınmak.
7- Ramazan bayramında câmiye çıkmadan önce tatlı bir şey yemek
8- Yenilen şeyin kuru hurma olması
9- Yenilecek olanın adedinin tek olması
10- Kurban Bayramında kurban kesecek olan kimsenin kurbandan yemek için yemeği namazdan sonraya bıraması
11- Namaza erkence davranıp sabah namazını mahalle mescidinde kılarak bayram namazı için namazgâha ve büyük camiye gitmek.
12- Namaza giderken acele etmeyip sükûnetle yürümek
13- Namaza giderken Ramazan bayramında gizli ve Kurban bayramında açıktan tekbir getirmek
14- Namazdan dönerken mümkünse başka yoldan gelmek
15- Mü’minlerle karşılaştığı zaman güler yüz göstermek
16- Elinden geldiğince çokça sadaka vermek.
(Ni’met-i İslam, S. 510)
ON GÜNLERİN FAZÎLETİ
Zilhicce ayının 1-10 günleridir. Resûlulah (S.A.V.) Efendimiz bu günler hakkında şöyle buyurmuşlardır:
– “Bu günlerde tuttuğun orucun her günü, yüz köle azâd etmeye, yüz deve kurbânına, Allah (C.C.) yolunda cihâd için binilen yüz ata bedeldir.
Arefe gününün orucu ise, iki bin köle azâd etmeye, iki bin deve kurbân kesmeye ve üzerine binip Allah (C.C.) yolunda cihâda gidilen iki bin ata bedeldir.
Bu oruç, iki sene evvelinin ve iki sene sonrasının orucuna bedeldir.”
Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz yine şöyle buyurmuşlardır:
– “Allah-ü Teâlâ günlerden dördünü seçti. Aylardan dördünü seçti. Kadınlardan dördünü seçti.
Dört kimse var ki, Cennet’e koşarlar. Dört kimse de var ki Cennet onlar için koşar.
Allah (C.C.)’ın seçtiği dört gün şunlardır:
1- Cum’a günü.
2- Arefe günü.
3- Kurbân günü.
4- Ramazan Bayrâmı günü.
Allah (C.C.)’ın sevdiği dört ay şunlardır:
Receb, Zilkâde, Zilhicce, Muharrem.
Allah’ın seçip üstün kıldığı dört kadın şunlardır:
İmrân’ın kızı Meryem, Hatice bint-i Hüveylid, Âsiye bint-i Mühâzim (Fir’avun’un hanımı ve Cennet ehlinin hanımefendisi) Fâtıma bint-i Muhammed (S.A.V.).
(Ebûl-Leys Semer kândî Tenbih’ül Gâfilîn)
İHYÂSI MÜSTEHABB OLAN MÜBÂREK GECELER
Bazı âlimler, ihyâsı müstehabb olan mübârek geceleri hesâb edip on dört (14) gecedir dediler:
11., 12., 13., 14., Gâlib kavle göre, Kadir Gecesi, Ramazân’ın yirmi yedinci gecesi olduğu beyân edilmişse de, tek gecelerden, Ramazân’ın yirmi birinci, yirmi üçüncü, yirmi beşinci, yirmi dokuzuncu geceleri de ihyâ edildiğinde, yirmi yedinci gece ile birlikte gecelerin sayısı 14’e çıkıyor.
İHYÂSI MÜSTEHABB OLAN GÜNDÜZLER
Bunların en kuvvetlisi, Cum’a günü ve Ramazân ayıdır. Enes (r.a.) Resûl-i Ekrem (S.A.V.)’den rivâyet ediyor ki: “Cum’a günü, sağlam ve günahtan ârî olarak geçince diğer günlerde böyle geçer. Ramazân iyi olduğu ve günahtan berî olarak geçtiği zaman senenin hepsi iyi geçer.”
Böylece ibâdet, evrâd ve ezkâr’ın müstehabb olduğu gündüzler toplam olarak (Safer ayının ilk çarşambasının gecesi, son çarşambasının gecesi veyâ gündüzü ve, teşrîk günleri de beş gün olarak hesâblandığında) on yedi güne ulaşıyor.
(Hz. Seyyid Abdülkadir Geylâmî (K.S.), Gunyetü’t-Tâlibin)
“KADİR GECESİ”Nİ ARAMAK
Bu mübârek gece, müslümanlar için bir kurtuluş vesîlesidir. Kadir Gecesi’nin ehemmiyeti iyi kavranmalıdır. Bakınız, Peygamberimiz (S.A.V.) ne buyuruyorlar: “Kim Kadir Gecesi’nde (sevabına) -inanarak ihlâs ile- kâîm olursa (o geceyi ibâdetle ih-yâ ederse) geçmiş günahları yarlığanır.” Yalnızca sadece bir geceyi değil, Ramazanın son on gününü ve bilhassa tek rakamlı geceleri ihlâs ile yapılan ibâdetlerle ihyâya çalışmalıdır. “Kadir Gecesi, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır.” Binaenaleyh bu gecede yapılan sâlih amel, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aylık ibâdetten hayırlıdır. Bu gece, kesin olarak bilinmemektedir. Peygamberimiz (S.A.V.): “Kadir Gecesi’ni, Ramazan’ın son yedisinde arayın.” Yine: “Kadir Gecesi’ni Ramazan’ın son on (gününün) tekinde arayın.” buyurmuştur. Peygamberimiz (S.A.V.) böyle mübârek geceleri çeşitli ibâdetlerle ihyâ ederdi. Ramazan geceleri Kur’ân okurdu. Namaz borcu olan kimselerin en az bir günlük kaza namazı kılması efdâldir. Kaza borcu yoksa, nâfile kılmalıdır.
CUM’A GÜNÜ
Hazret-i Enes (R.A.)’in Peygamberimiz (S.A.V.)’den rivâyet ettiği bir Hadîs’te:
“Cebrâil Aleyhisselâm elinde beyaz bir ayna olduğu hâlde bana geldi ve işte bu, cum’a’dır. Sana ve senden sonra ümmetine bayram olması için, Rabbin bunu sana takdîm ediyor, dedi. Bunun bize kârı nedir? diye sordum.” Dedi ki:
Bu günde hayırlı bir sâat vardır ki, kim o sâate tesâdüf eder, Allâh’tan hayırlı bir şey diler ve o şey taksîmâtında var ise, Allâh onu ona verir, yok ise ondan daha hayırlısını kıyâmette verir. Kim ki bir mikdâr belânın kaldırılması için duâ ederse Allâh duâsını kabûl eder ve daha büyüğünü üzerinden kaldırır. Bu gün, bize günlerin en ulusudur. Âhirette bugüne “mezid günü” deriz. Âhirette “mezid günü” denmesinin sebebini sorduğumda:
Cebrâil:
Allâh-ü Teâlâ Cennet’te miskten daha kokulu beyaz bir vâdi yaratmıştır. Cum’a günü olduğu vakit kullarını buraya da’vet eder, Hakk Teâlâ A’lâ-yı I’lliyyîn’den Kürsî’sine inerek Cennet ehline tecellî eder. Onlar da zât-ı Cemâli’ni müşâhede ederler.”
(İhyâ-yı Ulûmi’d-dîn, C. 1, S: 485)
REGÂİB GECESİ VE NAMAZI
Regâib Gecesi, kendisinde yapılan ibâdetlere büyük ve çok sevâblar verilmesi umulan gece demek olur. Bu geceye Regâib ismini melekler vermiştir. Bu gece, Yüce Allâh (c.c.)’nün Mü’min kullarına rahmet ve inâyetini bol bol ihsân ettiği, duâlarının kabûl olunduğu mübârek bir gecedir. Rivâyete göre Peygamberimiz (s.a.v.) Receb ayının ilk cum’a gecesinde İlâhî bir takım tecellilere mazhar olup buna şükür için on iki rek’ât Regâib namazı kılmışlardır.
Recebin ilk perşembe günü oruçlu geçirildikten sonra cum’a gecesinde akşamla yatsı vakti arasında veyâ gecenin ilk üçte birinde iki rek’atta bir selâm verilmek sûretiyle on iki rek’at nâfile namaz kılınır. Her rek’atta bir kere Fâtiha, üç kere Kadir, on iki kere İhlâs Sûreleri okunur.
RECEB AYININ İLK PERŞEMBE GÜNÜNDEKİ ORUÇ
Enes bin Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular: “Receb, Allâh-ü Teâlâ’nın ayıdır. Şa’bân Benim ayımdır. Ramazân Benim Ümmetimin ayıdır.” Bunun üzerine: “-Yâ Rasûlullâh, Receb, Allâh-ü Teâlâ’nın ayıdır ne demektir?” diye soruldu da, Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz: “-Receb, Allâh-ü Teâlâ’nın ayıdır; çünkü Receb, Hakk’ın mağfiretine mahsûs bir aydır. Bu ayda insanlar kan dökmekten men’ olunur, bu ayda çarpışmağa izin yoktur. Bu ayda, Allâh-ü Teâlâ, Peygamberlerin duâlarını kabul etmiştir. Yine bu ayda Allâh-ü Teâlâ evliyâsını düşmanlarının elinden kurtarmıştır. Bir kimse Receb ayında oruç tutsa, Allâh-ü Teâlâ tarafından üç türlü lütuf ve inâyete mazhar olur: Birincisi, Allâh-ü Teâlâ, onun geçmiş günahlarının hepsini mağfiret eder. İkincisi, ondan sonraki hayatında da onu korur. Üçüncüsü, Mahşerde susuzluktan emin olur.” diye buyurdular. Bir pîr-i fânî ayağa kalkıp: “-Yâ Rasûlullâh, ben Receb ayının hepsini oruçlu geçiremem.” deyince Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz: “-Sen Receb ayının birinci, onbeşinci ve sonuncu günleri oruç tut. Hepsini tutmuş sevabına kavuşursun. Çünkü sevablar on misli yazılır. Fakat sen, ilk cum’a gecesinde gâfil olma ki melekler o geceye Regâib Gecesi demişlerdir. O gecenin üçte biri geçtikten sonra göklerde ve yerde bir melek kalmaz, hepsi Ka’be’nin etrafında toplanırlar. Allâh-ü Teâlâ onlara hitab eder: “Ey meleklerim, Benden dilediğinizi isteyiniz!” der. Onlar da: “-Dileğimiz, Receb ayında oruç tutanları mağfiret etmendir.” derler. Allâh-ü Teâlâ da: “-Ben, Receb ayında oruç tutanları mağfiret ettim.” buyurur.” diye buyurdular.
(Hz. Seyyid Abdülkadir Geylânî (k.s.), Gunyetü’t-Tâlibîn)
RECEB-İ ŞERÎF
Hazreti Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
“Receb Allâh-ü Teâlâ’nın ayıdır.” diye buyurmuşlardır. Rasûlullah (s.a.v.), bu aya ta’zîmen ekseriyâ oruçlu bulunurlardı. Receb’de oruç tutanlar Allâh-ü Teâlâ (c.c.)’nın üç türlü iyilik ve inâyetine mazhâr olurlar:
Bunlardan biri geçmiş günahların mağfireti, ikincisi kalan ömürlerin bereketi, üçüncüsü “müfekkuf” haşirde susuzluktan emin olmasıdır.
Enes bin Mâlik (r.a.)’den rivâyet edilen Hadîs-i Şerîf’te:
“Cennette bir nehir vardır. Ona Receb denir. Sütten beyaz, baldan tatlıdır. Receb ayında bir gün oruç tutana Allâh-ü Teâlâ (c.c.) kıyâmet günü o nehirden su verir.” buyuruldu.
Bir başka Hadîs-i Şerîf’te:
“Bir kimse Receb’in ilk günü oruç tutsa, Allâh-ü Teâlâ (c.c.) onun bu orucunu yetmiş yıllık günahına keffâret sayar…”
Bir ihtiyâr, Rasûlullah (s.a.v.)’in Receb ayının fazîleti hakkındaki beyânlarından sonra:
“–Yâ Rasûlullah! Ben ihtiyârım, Receb ayının küllîsini tutamam.” dediğinde:
“–Sen Receb’in evvel günü, ortası ve âhir günü oruçlu ol, cümlesini oruç tutmuş gibi olursun.” buyurmuşlardır.
“Her iyiliğe on sevâb verilir.” Âyet-i Kerîme’sine göre üç gün tutulan oruca da otuz gün oruç tutmak sevâbı verileceğine işaret edilmiştir.
Receb ayında okunacak duâ: “Allâhümme bârik lenâ fi Recebe ve Şa’bâne ve belliğnâ Ramazâne.
Yani: “Ey Rabbim! Bize Receb’i ve Şa’bân’ı mübârek kıl ve bizi Ramazân’a ulaştır.”
Receb ayı içerisinde iki fazîletli gece vardır. Bu gecelere kandil denir. Receb-i Şerîf’in ilk cum’a gecesine Regâib Gecesi, yirmiyedinci gecesine Mi’râc Gecesi denir.
PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)’İN BERÂT GECESİ İBÂDETİ
Hz. Âişe Vâlidemiz (R.A.), Yüce Peygamberimiz (S.A.V.)’in bu gecedeki hallerini şöyle naklediyorlar:
“Peygamber (S.A.V.) namaza kalktı. Secdeye kapanıp uzun müddet kaldı. Süre o kadar uzadı ki rûhunu teslîm etti zannettim. Elimle parmağına dokundum, kımıldadı, ben de sevindim. Secdede şöyle duâ ediyordu:
“Allâhım azâbından affına; gazâbından rızâna sığınırım. Senden yine Sana ilticâ ederim. Şânın yücedir. Seni, lâyık olduğun şekilde medh-ü senâ edemem. Sen, kendini senâ ettiğin gibisin.”
Sabah olunca bunları Rasûlullah (S.A.V.)’e söyledim. O da:
“Yâ Âişe bunları öğrendin mi?” buyurdu.
“Evet Yâ Rasûlallah.” dedim. Rasûlullâh (S.A.V.)’de:
“Bunları hem öğren, hem de başkalarına öğret. Çünkü bunları bana Cebrâil öğretti ve secdede öyle duâ etmemi istedi.” buyurdular.
(Et-Tergîb ve’t-Terhîb)
İşte bu suretle Rasûlullah (S.A.V.) sabaha kadar ibâdet ve tâattan ayrılmadılar. Ben Rasûlullah (S.A.V.)’in ayaklarını oğuştururken:
“Anam babam sana fedâ olsun; Allâh-ü Teâlâ evvel ve âhir günahlarını mağfiret etmedi mi? Seni geçmişte ve gelecekte günah işlemekten muhâfaza etmedi mi? Öyle değil mi? Öyle olmadı mı?” dedim de. Rasûlullah (S.A.V.):
“Yâ Âişe ben Rabbimin (C.C.) bunca nimetine şükreden bir kul olmayayım mı? Hem sen bu gecede ne olduğunu biliyor musun” dediler.
devamını bulamadım?
(Üç Aylar ve Fazîletleri)
AŞÛRE GÜNÜ
Aşûre Günü’nde, âile ferdlerine, yeme içme ve elbise bakımından, eli açık tutmak mendûbdur.
Çünkü Beyhâkî ve Taberânî’nin Ebû Saîd el-Hudrî (R.A.)’den rivâyet ettikleri Hadîs-i Şerîf’te Cenâb-ı Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: “Aşûre Günü’nde âilesi için bolluk sağlayan kimseye, Allâh-ü Teâlâ da, bütün senesinde bolluk sağlar.” diye buyurmuşlardır.
Sâdece Aşûre Günü’ne mahsûs olmak üzere kına yakmanın, sürme çekmenin fazîletli olduğuna dâir rivâyetler sahîh değildir; (belki) mekrûhtur.
Aşûre Günü’nde Kerbelâ Vak’ası’nı canlandırmak câiz değildir. Çünkü bu, Râfızîlerin şiârıdır. (âdetidir.) Bunu hatırlamak isteyen olursa, önce Sahâbe-i Kirâm (R.A.)’ı hatırlar, sonra gâye olarak değil; Onlara ittibâ ederek (uyarak) Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (R.A.)’ı hâtırına getirir (hatırlar) ki bu şekilde davranmakta beis yoktur. (Aksine fazîlet vardır ki bu da, Ashâb-ı Kirâm (R.A.)’e ittibâ etmektir ve Ehl-i Sünnet şiârıdır.)
(M. Alâaddîn, El-Hediyyetü’l-Alâiyye Ter. C., S: 345)
İLK AŞÛRE YEMEĞİ
Nûh Aleyhisselâm berâberindekilerle gemiden Âşûre Günü indi. O gün oruç tuttu ve Allâh Celle Celâlühü’ne şükür olmak üzere maiyyetine oruç tutmalarını emretti.
Azıkları artmıştı. Birisi bir avuç buğday, diğeri bir avuç nohut getirdi. Yedi çeşit hubûbât ile Nûh Aleyhisselâm onlara yemek pişirdi. İnsanlar bunu Âşûre Günleri için âdet edindiler ki yapanlar için ecr-i azîm vardır. Fakîrleri ve miskinleri de doyurmak lâzımdır.
Zikrolunduğuna göre Allâh-ü Teâlâ Celle Celâlühü, Aşûre Gününde Zemzemi diğer sularla berâber akıtır. O gün gusleden kimse bir sene boyunca hastalık görmez. Er-Ravzü’l Fâik’de bu şekilde yazılıdır.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (K.S.), Yûnus ve Hûd Sûreleri Tefsîri)
RIZIK BOLLUĞU İÇİN OKUNACAK DUÂ
Îkâz: Bu, aşağıdaki Âyet-i Celîle, Zâriyât Sûresi, Âyet: 58 olup, akşam ve sabah veyâhûd beş vakitte on birer (11’er) kere okunacaktır:
“İnnallâhe hüve’r-Razzâku zü’l-kuvveti’l Metîn.”
AŞÛRE GÜNÜ YAPILACAK OLANLAR
HADÎS-İ ŞERÎF
Müslim’in rivâyet ettiği bir Hadîs’te:
“Aşûre orucu geçmiş bir senenin günâhlarını affettirir.” buyurulmuştur.
İbn Mâce’nin rivâyet ettiği bir Hadîs’te de:
“Aşûre Günü orucu ile gelecek senenin hatâ ve kusurlarını örtmesini Allâh’dan dilerim.” buyurulmuştur.
Beyhakî ve diğerleri çeşitli tarîklerden merfûan şu Hadîs’i naklederler:
“Aşûre Günü âile-i efrâdını iyi doyuran ve onları her bakımdan memnûn edenlere Hakk Teâlâ gelecek senenin refâh ve rızkını o nisbette genişletir.”
MEVLİD AYINDA MEVLİD-İ ŞERÎF OKUTMAK
Mevâhib’den:
Resûl-i Ekrem (Sallallahü aleyhi vesellem) Efendimiz, doğduğunda Ebû Leheb’in câriyesi Süveybe emzirmiştir. Resûlullah (Sallallahü aleyhi vesellem) Efendimiz’in velâdetini beşâret ettikte Ebû Leheb onu âzâd eylemişti.
Ebû Leheb öldükten sonra bir gece vâkıa (rü’yâ)’da gördüler. (Dedi ki):
– “Cehennemdeyim. Ammâ düşenbe (Pazartesi) geceleri geldiği zamân azâbım tahfîf olunur. Parmaklarımın arasını emerim, su çıkar onu içerim.” dedi.
“Sebebi budur ki; düşenbe (pazartesi) gecesi Resûlullah (Sallallahü aleyhi vesellem) dünyâya teşrîf ettikte, Süveybe gelip bana haber vermişti. Ben de âzâd etmiş idim. Hakk Teâlâ (Azze ve Celle) onun mukâbelesinde düşenbe (pazartesi geceleri âzâbımı tahfîf edip bu ihsânı kıldı” dedi.
İbn-i Cezerî (Rahmetullahi aleyh) der ki:
Ebû Leheb, Resûlullah (Sallallahü aleyhi vesellem) Hazretlerinin doğduğu gece bu ihsânı etmekle – Ebû Leheb gibi bir kâfir- Cehennem içinde fâidesini müşâhede edince; kıyas ile, bir kimse mü’min ve muvahhid ola, o gecelere ta’zîm edip, Resûlullah (Sallallahü aleyhi vesellem) hürmetine in’âm ve ihsânlar eyleyeler. Hakk Sübhânehü ve Teâlâ cânibinde ne kadar lütf u keremlere müstehakk olur!
İşte mü’minlere lâyık olan olan budur ki Mevlid ayında Resûlullah (Sallallahü aleyhi vesellem) hürmetine Mevlid-i Şerîf okutup hayrât ve fukarâya vereler, demişlerdir.
Ve mücerrebdir ki, bir kimse Mevlid ayında Resûlullah (Sallallahü aleyhi vesellem) hürmetine cem’iyyet ve ziyâfet ile Mevlid-i Şerîf okutsa o yıl içinde belâdan emîn olup murâdı ne ise hâsıl olur demişlerdir.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (K.S.), Bedir Gazvesi, S. 80)
ÂYET-İ KERİME
“Mü’minler içinde Allâh’a verdikleri sözlerinde duran nice erler var. İşte Onlar’dan kimi, sözünü yerine getirip o yolda cânını vermiştir; kimi de şehîd olmağı beklemektedir. Onlar, hiçbir şekilde sözlerinden döneklik etmediler. Çünkü Allâh, sadâkat gösterenleri, sadâkatleri sebebiyle mükâfatlandıracak; münâfıklara, dilerse, azâb edecek, yâhûd da, tevbe ederlerse, tevbelerini kabul edecektir. Şübhesiz Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Ahzâb: 23, 24)
Mİ’RÂC GECESİ
Cenâb-ı Allâh (C.C.)’ın emriyle Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) “Burak” adı verilen semâvî bir binek ile bu gecede Mescid-i Harâm’dan, Mescid-i Aksâ’ya gitmiştir. Yolculuğun başlangıcını, Resûl-i Ekrem Efendimiz (S.A.V.) şöyle anlatmışlardır:
“Ben Kâbe’de, Hıcr-ı İsmâil’de, uyku ile uyanıklık arasında bulunduğum bir sırada, bir de baktım. Cibrîl (A.S.) bana Burak’ı getirdi.”
Böylece başlayan yolculuk bir gece içinde tamam olmuştur. Peygamberimiz (S.A.V.) Mescid-i Aksâ’da iki rek’at namaz kılmıştır.
“Bana Peygamberler gösterildi; onlara, imâm olarak namaz kıldırdım” diyerek Mescîd-i Aksâ’daki namazı ta’rîf etmişlerdir. Sonra yine Cebrâil (A.S.) ile birlikte semâya yükselerek “Sidretü’l Müntehâ” denilen kısma geldiği zaman Cebrâil (A.S.), Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’e:
“Yâ Resûlallâh, artık ben ileri gidemem. Eğer bir parmak ileri gidersem yanarım. Daha ilerisi Allâh (C.C.)’ne ve Habîb’ine âiddir” demiştir.
Bundan sonra Peygamberimiz (S.A.V.) “Refref” adı verilen vasıta ile bu ulvî seyahâta devam ederek Arş, Kürsî, Cennet, Cehennem gibi varlıkları seyretmişlerdir.
(Tebliğ Gazetesi’nden)
Mİ’RÂC-I NEBEVÎ (S.A.V.)
Resûlullâh (S.A.V.)’in mi’râcı hicretten bir sene veyâ onsekiz ay evvel vukû’ bulmuştur. Rûh ve cesetle berâber gerçekleşmiştir.
Ebû Seleme (R.A.) der ki:
“Mî’râc, İsrâ Vak’ası üzerine müşrikler fitne buhrânına düşerek âdeta deli gibi oldular. Ebû Bekir (R.A.)’in yanına koşarak Resûlullâh (S.A.V.)’in: İsrâ’ya dâir verdiği haberi Ebû Bekir (R.A.)’e söylediler.” Ebû Bekir (R.A.) de onlara:
“-Muhammed (S.A.V.)’in doğru sözlü olduğuna kanâatım vardır. Bu kanâatımı size de bildiririm.” dedi. Müşrikler:
“Demek Muhammed (S.A.V.)’in bir gecede Mescid-i Aksâ’ya gidip sonra dönüp geldiğini sen de tasdîk ediyorsun?” dediler. Ebû Bekir (R.A.) de:
“-Evet tasdîk ediyorum. Değil böyle, bundan daha ziyâde uzaklarına da, meleklerin gökten haber getirdiklerine de inanmışımdır.” dedi.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (K.S.), Musâhabe C. 3, S: 29)
Mİ’RÂC GECESİ’NDE KILINACAK NAMAZ VE OKUNACAK DUÂ
Receb-i Şerîf’in yirmi yedinci gecesi oniki (12) rek’at namaz kılınır. Her iki rek’atta selâm verilir. Her rek’atta bir (1) Fâtiha ve onbir (11) İhlâs okunur. Namazdan sonra yüz (100) def’a Salâvât-ı Şerîfe ve şu duâ okunur:
Allâhümme innî es’elüke bimüşâhedeti esrâri’l- muhibbîne ve bi’l hılvetilletî hassante bihâ Seyyidi’l Mürselîn. Hîne üsriyet bihî leyletü’s-sâbi’u ve’l-ışrûne en terhame kalbiye’l-hazîne ve tücîbe da’veti yâ Ekrame’l-Ekramîn. Âmîn!
RECEB’İN YİRMİ YEDİNCİ GÜNÜ
YAPILACAK İBÂDETLER
Ebû Hüreyre (R.A.)’den rivâyet edilmiştir:
Resûlullâh (S.A.V.):
“Receb’in yirmi yedinci günü oruç tutan kimse için, Hâkk Teâlâ, altmış ay oruç tutmuş sevâbını yazar. Ve o gün Nebî (S.A.V.) üzerine Cebrâil (A.S.)’ın Allâh-ü Teâlâ tarafından Peygamberlik vazîfesini indirdiği ilk gündür.” buyurdular.
Hasan-ı Basrî (R.A.) anlatmıştır:
“Abdullâh b. Abbâs (R.A.) Receb’in yirmi yedinci günü sabahından i’tibâren i’tikâfa girerdi. O, öğle vaktine kadar namaz kılardı. Öğle namazını kıldıktan sonra biraz istirahât eder, sonra (dört rek’at) namaza durur:
Her rek’âtta;
Bir Fâtiha, Üç Kadir Sûresi (İnnâ enzelnâhu fî leylet’il’kadr), Elli İhlâs Sûresini (Kul hüvallâhü Ehad), Bir Felâk ve bir Nâs Sûresini okuyarak kılardı. Sonra ikindi vaktine kadar duâ ederdi. İbn-i Abbâs (R.A.), Resûlullâh (S.A.V.)’in böyle yaptığını da söylerdi.”
Ebû Hüreyre ve Selmân-ı Fârisî (R.A.)’dan bildirilmiştir: Resûlullâh (S.A.V.):
“Receb’de bir gün ve bir gece vardır ki o günde oruç tutan ve o gecede namaz kılan kimse için yüz sene oruç tutmuş ve yüz sene ibâdet etmiş gibi sevâb verilir.” buyurdular.
O gün, Receb’in çıkmasına üç gün kalan gündür. Ya’ni, Receb’in yirmi yedinci günü ve gecesidir. Ve o gün, Resûlullâh (S.A.V.)’in Peygamber olarak ta’yîn olunduğu gündür.
(Hz. Seyyid Abdülkâdir Geylânî (K.S.), Üç Aylar ve Fazîletleri)
KADİR GECESİ VE FAZÎLETLERİ
“Gerçek, biz onu Kadir Gecesi’nde indirdik, Kadir Gece’sinin (o büyük fazl u şerefini) sana bildiren nedir? Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır. o gece melekler ve rûh, Rablerinin izniyle, her bir iş için iner de iner. O (gece) tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır.” (El-Kadr Sûresi)
Peygamberimiz (S.A.V.) buyuruyor:
“Kadir gecesi’ni sıdk ve yakîn ile ihyâ eden mü’min-i kâmilin günâh-ı sağîrleri (küçük günâhları) mağfûr olur (affedilir).” (Câmiüssağîr, Kenz’ül İrfân)
Kadir gecesi, Ramazân ayında ve bu ayın da büyük bir ihtimalle son on günü içindedir. Kur’ân-ı Kerîm, âyetler hâlinde inzâl olmağa bu gecede başlamıştır. Kadir Gecesi, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlıdır. “Kadir gecesi’ni Ramazân’ın son on (gününün) tekinde arayın.” (Tirmizî) diye buyrulmuştur.
Müslümanlar olarak bu geceyi ibâdetle, tâatle ihyâ etmeli, kusûr ve günâhlarımızdan dolayı tövbe ve istiğfâr etmeliyiz. Yine terâvihten sonra iki rek’ât nâfile namaz kılmalı, Kur’ân-ı kerîm tilâvet etmeli, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz’e bol bol salât ü selâm getirmeliyiz. Ana, baba, akraba ve dîn kardeşlerimizin de hukûkuna bu gecede riâyet etmeliyiz. Kötü fiillerden son derece kaçınmalıyız.
Kadir kelimesinin lûgat ma’nâsı, güç getirmek, hüküm ve kazâ, şeref ve azâmet, tazyîk demektir. Bu ma’nâlara göre müfessirler Kadir Gecesi’ni, şu vecihlerle tefsîr etmişlerdir. 1-Takdîr-i ilâhîde hükmolunmuş işlerin ayırd edildiği mübârek gece demektir. 2-Azâmet ve şeref demektir. 3-Tazyîk ma’nâsınadır ki, tazyîk gecesi demek olur. Çünkü o gece inen meleklere yeryüzü dar gelir denilmiştir. İşte Kadir Gecesi’nde şu her üç ma’nâ mevcûddur.
Yeryüzüne nûr saçan, âlemi zulmetten nûra garkeden ve insanlığa ebedî saâdeti bahşeyleyen Kur’ân-ı Azimûşşân bu mübârek gecede nâzil olmuştur. Kadir Gecesi bütün sene içerisinde gizli olup en ziyâde Ramazân ayının yirmi yedinci gecesi olmak gâlibdir. O gece amel, ibâdet ve mücâdele sûretiyle erişilecek hayır ve sevâb, onsuz bin ayda kazanılacak hayır ve sevâbdan çok daha ziyâde hayırlıdır.
(Ömer Nasûhî Bilmen (Rh.A.), B. İslâm İlmihâli, S: 531)
KADİR GECESİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ
Allâhü Teâlâ (Kadir Sûresi, Âyet: 3’te):
“Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır.” buyuruyor. Ya’ni, “Kadir Gecesi’ndeki amelin, kendisinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan hayırlı olduğunu” beyân eylemiştir. Verilen hâbere göre, “Ashâb-ı Kirâm (R.A.), Allâh-ü Teâlâ’nın “Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır.” âyeti’nin inmesine kadar bir başka şeye sevinmemişlerdir.” Çünkü “Resûlullâh (S.A.V.) bir gün, Ashâbı’na, Benî İsrâil’den dört kimseyi: Eyyûb, Zekeriyyâ, Harkîl ve Yûşâ bin Nûn (A.S.)’ın seksen sene ibâdet edip, o seksen sene içinde, göz açıp kapayıncaya kadar bile, isyânda bulunmadıklarını haber verince Ashâb-ı Kirâm (R.A.) hayret ettiler ve “Biz bu kısa ömrümüzde bu ecr u sevâba nasıl kavuşabiliriz?” dediler. Bu anda Cebrâil (A.S.) gelip “Ey Habîballâh, Sen ve Ashâbın, bu dört kimsenin seksen sene ibâdet edip hiçbir şekilde isyânda bulunmadıklarına hayret ettiniz. Allâh-ü Teâlâ, Sana bundan hayırlısını indirdi.” deyip Sûre-i Kadr’i Resûl-i Ekrem (S.A.V.)’e okudu. Resûl-i Ekrem (S.A.V.) bu haberi (Sûre-i Kadr’i) Ashâbı’na müjdelediler ve Onlar da buna çok sevindiler.”
Bir rivâyette, “Benî İsrâil içinde adının Şem’ûn veyâ Şemsûn olduğu âbid bir kimsenin seksen sene silahını hiç bırakmayıp Allâh yolunda cihâd ettiği haber verilince Ashâb-ı Kirâm’ın hayret, gıbta etmeleri ve üzülmeleri üzerine bu müjdeli Sûre-i Celîle’nin indirildiği beyân edilir.
Sûre’nin 4. âyeti’nde “Melekler ve Rûh inerler.” ya’ni “Güneşin batışından tanyeri ağarıncaya kadar melekler inerler.” buyuruldu. “Rûh, ya’ni Cebrâil (A.S.) da iner.” Mukatil (R.A.), “Rûh, Allâh-ü Teâlâ’nın katında meleklerin en şereflisidir.” dedi. Başkaları: “Rûh, Arş-ı A’zam’ın yanında büyük bir mahlûktur ki yalnız başına bir saff olarak, diğer melekler de bir saff olarak dururlar.” Nitekim Sûre-yi Nebe, Âyet 38’de: “O gecede (Melekler ve Rûh) Rabblerinin emriyle (inerler) her hayırlı iş için.” buyuruldu ve Sûre’nin sonunda: “Kadir gecesi, tanyeri ağarıncaya kadar selâm ve selâmettir.” buyuruldu. “O Gece hastalık, falcılık olmaz. Melekler, sabaha kadar mü’minlere selâm verirler.” denilmiştir.
(Hz. Gavs’ül- A’zam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (K.S.), Gunyetü’t-Tâlibîn)
Âişe (R.Anhâ)’dan:- Yâ Resûlallah! Kadir Gecesini bilsem onda ne söyleyeceğim? dedim. Şöyle dedi:
“Allahümme inneke Afuvvün tühibbül-afve fağfü annî”. (Tirmizî, Nesâî, İbn-i Mâce)
AREFE GÜNÜ DUÂSI
Hazreti Peygamber (S.A.V.) Arefe günü en ziyade şöyle derlerdi:
“La ilâhe illallâhü vahdehü lâşerîkeleh, lehülmülkü velehülhamdü biyedihilhayr vehüve a’lâ külli şey’in kadîr.”
BAYRAMLARIN MENDÛBLARI
1- Erken kalkmak
2- Gusletmek
3- Misvâk kullanmak
4- Güzel koku sürünmek
5- Giyilmesi mübâh olan elbisenin en güzelini giymek
6- Allâh’ın ni’metlerine şükretmiş olmak için sevinçli ve neşeli görünmek ve yüzük takınmak.
7- Ramazân bayramında câmiye çıkmadan önce tatlı bir şey yemek
8- Yenilen şeyin kuru hurma olması
9- Yenilecek olanın adedinin tek olması
10- Kurban Bayramı’nda kurban kesecek olan kimsenin kurban etinden yemek için yemeği namazdan sonraya bırakması.
11- Namaza erkence davranıp sabah namazını mahâlle mescidinde kılarak bayram namazı için namazgâha ve büyük câmiye gitmek
12- Namaza giderken acele etmeyip sükûnetle yürümek
13- Namaza giderken Ramazân bayramında gizli ve Kurban bayramında açıktan tekbîr getirmek
14- Namazdan dönerken mümkünse başka yoldan gelmek
15- Mü’minlerle karşılaştığı zaman güler yüz göstermek
16- Elinden geldiğince çokça sadaka vermek.
(Nimet-i İslâm, S: 510)
HADÎS-İ ŞERİF
Enes b. Malik (R.A.) dan Resûlullah’ın:
“Allahü Teâlâ arz ve semalara konuşma izni verse onlar Ramazan orucunu tutanları elbette Cennetle müjdelerlerdi.” buyurduğunu rivayet etmiştir.
(Hz. Gavs’ül- A’zam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (K.S.),
Üç Aylar ve Faziletleri, S.101)
Muhtereme ve mübarek Validemiz birkaç kelime ile doğum
gecesini şöyle anlatm ışt ır:
-O gecenin ilk saatlerinde semâ ehli birbirlerine şöyle bağrı-
şıyordu: “Ey semâ ve yer ehli! Bu gece öncekilerin ve sonra-
kilerin seyyidi, insan ve cinnin Resulü, Haremeyn’in nebtsi, iki
kıblenin imâmı, dünya ve âhirette şefaatçi, cihanın sultanı,
Allah’ın Resulü Muhammed Mustafâ (s.a.v.) dünyaya
gelecektir.” Bu sesi duyunca yukarı doğru baktım. Kendimi nûr
içinde boğulmuş vaziyette gördüm. Yer ile gök arasına ipekten bir
döşek döşemişlerdi. Bir meleğin elinde üç sancak bulunmakta idi.
Onun yanında yeşil kanatlı çok sayıda melek vardı. Hepsinin yüzü
açıktı. Çok güzellerdi. Üç sancağın birini doğuya, birini batıya ve
diğerini de Kabe’ye diktiler. Sonra dünyaya bir gürültü düştü. Ondan
önce melekler yeryüzüne indiler. Abdülmuttalib’in evini yedi defa
tavaf ettiler. Hepsi sevinç içindeydiler. Birbirine, o âlemlerin
maksudu olan (ulaşmak istediği) kişiyi “Bu gece gelecektir” diye
müjdelemekteydiler.
Âmine Validemiz şöyle devam eder: -içeri üç hanım girdi.
Cennet hurilerinden imiş. Biri gelip önümde oturdu ve tatlı dille
konuşmaya başladı. “Ey Âmine! Sana müjdeler olsun! Pey –
gamberlerin serveri, evliyaların rehberi senden dünyaya
gelecektir. Ey Âmine! Sen ne saâdetli, ne bahtlı bir hanımsın!
Allah seni Hâbtbi’nin anası olarak yaratmıştır. Bu ne büyük bir
devlet!” dediler.
-Art ık bir oğlan çocuğu doğuracağımı anladım. Şiddetli bir
susuzluk hissi geldi. Su istedim. Hemen bir cevherden ibrik ile
su verdiler. Kardan soğuk ve şekerden tatlı idi. Onu içtim. Bir ak
kuş geldi. Kanadıyla s ırtımı sığadı. O anda Âlemlerin Râbbi’nin
sevgilisi dünyaya geldi. (el-Hamdü lillâhi rabbi ’l-âlemîn.)
Not:Mübarek gün ve geceler serisinin bir sonraki yazısı
1 Haziran’dadır.
(Mustafâ Darir (r.h.), Siyer-i Nebî (s.a.v.), 1.0, 232-244.3)
RECEB-İ ŞERÎF’İN BAŞLANGICI
Mûsâ bin imrân (r.a.)’in bildirdiği bir Hadîs-i Şerîf’te:
«Cennette bir nehir vardır. Ona Receb denir. Sütten be-
yaz, baldan tatlıdır. Receb ayında bir gün oruç tutana
Allâhü Te’âlâ kıyamet günü o nehirden su verir.»
buyu-ruldu.
Mâzenî, Haseyin bin Alî (r.a.)’den bildirir: “Receb ayında
oruç tutunuz. Zîrâ Receb Allâhü Te’âlâ’dan tevbedir.”
Selmân-ı Fârisî (r.a.)’nin bildirdiği Hadîs-i Şerîfte: “Bir kimse
Receb ayında bir gün oruç tutsa, o kimse sanki bin yıl
oruç tutmuş, bin köle âzâd etmiş gibi sevaba kavuşur.
Ve bir kimse Receb-i Şerîf’te az bir şey sadaka verse, bin
altın sadaka vermiş gibi sevâb alır. Bedenindeki her kılı
için bin sevâb yazılır. Derecesi bin kat yükselir. Bin
günâhı yok olur. Her günkü orucu ve verdiği her sa-
dakası için bin hac ve bin umre sevabı yazılır. Cennette
ona bin ev, bin köşk ve bin hücre yapılır. Her hücrede
bin bölüm ve her bölümde çok güzel huriler bulunur.”
ihlâs Sûresini günde 11 defa okumak tevhîd (la ilahe
illallah), istiğfar ve salevât-ı şerîfeyi ihmâl etmemek lâzımdır.
Abdullah b. Zübeyr (r.a.)’den rivayet edilen bir Hadîs-i
Şerîfte: “Bir kimse, Receb ayında (şehrü’l-esem olan)
bir Mü’mini bir sıkıntıdan kurtarsa, Allâhü Te’âlâ o kim-
seye Firdevs’te gözünün görebileceği yükseklikte bir
saray verir. Receb’e ikram ve hürmet ediniz. Zîrâ Allâhü
Te’âlâ da size bin çeşit kerametle ikram, ihsan eder.”
buyurmaktadır.
Bir ihtiyar, Nebî (s.a.v.)’in Receb ayının fazileti hak-
kındaki beyânlarından sonra: “Yâ Resûlallâh (s.a.v.)! Ben
ihtiyarım, Receb ayının hepsini tutamam.” dediğinde: “Sen
Receb’in evvel günü, ortası ve âhir günü oruçlu ol, cüm-
lesini oruç tutmuş gibi olursun.” buyurmuşlardır.
Receb ayında iki faziletli gece vardır. Bu gecelere kandil
denir. Receb-i Şerif in ilk Cuma gecesine Regâib gecesi, yir-
mi yedinci gecesine de Mi’râc gecesi denir.
(Hz. Gavs-ı A’zâm Seyyid AbdUlkadir-i Geylani (k.s.), Üç Aylar ve Fazîletleri)
REGÂİB GECESİ
Resûlullâh (s.a.v.) Receb ayını oruçlu geçirmenin
fazîletlerini anlatırlarken yaşlı bir adam:
“Yâ Resûlallâh (s.a.v.), ben Receb ayının hepsini oruçlu
geçiremem.” dedi.
Resûlullâh (s.a.v.) yaşlı adama: “Sen Receb ayının birin-
ci, onbeşinci ve sonuncu günleri oruç tut, hepsini tutmuş
sevabına kavuşursun. Çünkü sevâblar on misli yazılır.
Fakat sen Receb-i Şerifin ilk cum’a gecesinde gafil olma
ki, melekler o geceye Regâib gecesi demişlerdir. Zira o
gece, gecenin üçte biri geçtikten sonra göklerde ve yerde
bir melek kalmaz, hepsi Kâ’be-i muazzama ve etrafında
toplanırlar. Allâhü Te’âlâ onların bu toplanmalarının se-
bebini bildiği hâlde, meleklere hitaben: «Ey meleklerim,
dilediğinizi benden isteyiniz buyururlar. Onlar, yâ Rabbf,
istediğimiz, Receb ayında oruç tutanlara mağfiret etmen-
dir deyip, isteklerini arzederler. Allâhü Te’âlâ: Ben Receb
ayında oruç tutanları mağfiret ettim buyurur.” diye buyur-
dular.
Regâib Gecesi pek mübarek bir gece olduğundan bu ge-
ceden gaflet etmeyip bu geceyi ibâdet ve tâatle, zikir ve
fikirle, tevbe ve istiğfar ile, selât ü selâmla, duâ ve niyazla
geçirmelidir.
Günahlarını göz önüne getirerek ve son istiğfarı imiş gibi
kalbi, kalıbı ve dili birleştirerek gönülden tevbe ve istiğfara
devam etmelidir.
Yüce Yaratıcının bu gecede Peygamber (s.a.v.)’e ve
Mü’minlere büyük bağışlar ve ihsanlarda bulunduğu, mağfiret
kapılarını ardına kadar açtığı, dünyaya rahmet saçtığı kabul
edilmektedir.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Beş gece
vardır ki, onlarda yapılan duaların geri dönüşü yoktur”
buyurmuşlardır. Bu gecelerden bir tanesinin de Receb’in ilk
Cuma gecesi olduğunu beyân etmiştir.
(SsyyidAbdülkadirGsylânî(k.s.), Gunyetü’t-Tâlibîn, 212.S.)
(Râgıp Güzel, Mübârek Gün ve Geceler, 66.SJ/I)
Mİ’RÂC’IN RÛH VE BEDENLE OLUŞU
imâm-ı Râzi (r.h.) diyor ki gerçeği araşt ıran zâtlar buyur-muşlar
ki: Cenâb-ı Hakk’ın Hz. Peygamber (s.a.v.) rûh ve cesedi ile birlikte
Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya alıp götürdüğünün delîli
Kur’ân-ı Kerîm ve Hadîs-i Şerîflerdir.
Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen:
«Her türlü eksiklikten münezzeh olan Cenâb-ı Hakk, bir
gece kulunu, -Hz. Muhammed (s.a.v.)’i- alıp Mescid-i
Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya götürdü.» (isras. i) buyurul-muştur.
Muhakkak ki Âyetteki abd (kul sözü, ruhla cismin birleşiminin adıdır.
Bundan isrâ’nın rûh ve bedenle birlikte olduğu anlaşılır.
Buna diğer bir delîl de şudur. Meâlen: «Bir kulu namaz
kılarken, (onu namazdan) men eden (adam) gördün mü sen?»
(Alaks. 9-10) buyurulmuştur Bu Âyetteki abd (kul) sö-zünden
maksad, cesedle ruhun toplamı olduğunda şübhe yoktur.
Bir de, meâlen: «(Bana) şu hakikatte (vahyedilmiştir).
Allah’ın kulu O’na ibâdet için (namaza kalktığı zaman» (cm ..19)
Âyet’inde buyurulan abd, sözünden maksad, ruhla cesedin toplamı
olduğunda şübhe yoktur.
Bunun gibi «Esra bi-abdihî» şerefli sözü de bu mânâdadır ve
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in (Esra bi) yani, «Beni gece alıp
götürdüler ve seyrettirdiler» buyurduklarından da bu mânâ
anlaşılmaktadır. Olayın bu şekilde olduğu açıktır. Bunun ak-sini
bildiren bir delîl yoktur.
Bir de diyorlar ki Hz. Peygamber (s.a.v.), bu isrâ haberi-ni halka
bildirdiği zaman çok kimse inanmadılar. îmânı zayıf olan
kimselerden de niceleri eski dînlerine döndüler. Ahmak kimseler de
inanmadılar. Eğer isrâ olayı, rüyada oldu diye bildirilse idi hiç
inanmayan olur muydu. Gidişi de Burak’la olduğu bildirilmiştir.
Burak ise cisimleri götürmek içindir. Doğ-rusunu bilen Allah
(c.c.)’dur.
ibnü’l Münir, isrâ’nın gece oluşu şundandır diyor: Gece-nin hâli
gündüze göre daha gizlidir. MüTnThlerin görünme-yene îmân
yönünden îmânları artsın diye ve kâfirlerin küfrü ziyâdeleşsin diye
gece oldu.
Not: Akâid serisinin bir sonraki yazısı 4 Ekimdir.
(imam-, Kastalani (r.h.), İlâhi Rahmet Hazret-i Muhammed (s.a.v.), 2.0, 20-21 *.)
ŞA’BÂN AYININ FAZİLETLERİ
Hz. Âişe (r.anhâ) buyurmuştur ki: “Resûlullâh (s.a.v.)’in
Ramazân ayından başka hiçbir ayı baştan sona kadar oruçlu
geçirdiğini görmedim. Şa’bân ayında oruç tuttuğu kadar da başka
hiçbir ayda oruç tuttuğunu görmedim. Şa’bân ayını, pek az günleri
müstesna, oruçlu geçirir, hattâ (bâzan) Şa’bân ayında başından
sonuna kadar oruç tutard ı.”
Mü’minler Şa’bân ayında gafil bulunmayıp, işlemiş olduğu
günâhlara tevbe ve istiğfar ederek, Ramazân ayını karşılamak için
hazır olması ve Şa’bân ayında Allâhü Te’âlâ’ya yalvarması, bu ayın
sahibi Peygamber (s.a.v.) Efendimiz vâsıtas ı ile Allâhü Te’âlâ’ya
kavuşmağa çalışması lâzımdır. Bu şekilde kalbinin fesâdlığını ıslâh
ve gönül hastalıklarına deva etmelidir. Tevbeyi yarına
bırakmamalıdır. Zîra günler üçtür; Biri dündür, geçti. Diğeri amel
günü olan bu gündür. Diğeri de, yarınki gündür, o ise emelden
ibarettir. Çünkü yar ına çıkıp çıkamayacağını bilmiyorsun. Geçen
gün ibret, bugünkü gün ganîmet, yarın ise tehlikelidir. Bunun gibi
aylar da üçtür. Biri Receb’dir ki, geçti. Geri dönmesi düşünülemez.
Birisi Ramazân’dır, beklenmektedir. Ona kavuşup kavuşamaya-
cağını bilemezsin. Şa’bân bu iki ayın arasında köprü gibidir. Bunun
için, içinde bulunduğun Şa’bân ayında, tâat ve ibâdeti ganîmet ve
büyük kazanç bilmen gerekir.
(Gavs-ı A’zâm Abdülkâdir Geylânîfk.s.) Gunyetü’t-Tâlibîn, s.279-282)
Şa’bân-ı Şerîf’te okunacak duâ: Allâhümme bârik lenâ fi
şa’bân ve belliğnâ ramazân vahtim lenâ bi’l-îmân ve yessir lenâ
bi’l- gur ’ân.
(Bu duanın, sayı sınırı olmamakla beraber, Şa’bân-ı Şerîf
boyunca günde 100 defa okunması çok faziletlidir.)
Şa’ban-ı Şerîf duaları:
ilk on (10) gün: “Yâ laüfü celle şânüh”
ikinci on (10) gün: “Yâ rezzâgu celle şânüh”
Son on (10) gün: “Yâ azîzü celle şânüh”
Not: Mübarek gün ve geceler serisinin bir sonraki yazısı 14
Temmuz tarihindedir.
(İbâdet Takvimi ve Dualar, Misvak Neşriyat, 55.s.)
BERÂT GECESİ
Berât, günâhlardan kurtuluştur. Her geçen gün günâh lekeleri
ile dolaşan, damla damla suçlara bulaşan insanlığın kurtulması,
günâhtan arınması demektir.
Yaratt ığı kullarına bir fırsat vermek için, dergâhına uzanan
ellerine afv lütfetmek için Allah (c.c.)’nun hediye ettiği müstesna bir
gecedir. Berât gecesinde bir yıl içinde olacak her çeşit olayların
hükmü verilir. Bunun için Allah Resulü (s.a.v.) buyurdular ki: “Allah
bu sene içinde ölecek kimseleri Şa’bân ayı içerisinde yazar.
Ben de ecelimin oruçlu iken gelmesini istiyorum.”
Şa’bân ayının on beşinci gecesi olan Berât gecesinde o yıl canı
alınacak kimselerin listesi Azrail (a.s.)’ın eline verilir.
Bu gecenin feyiz ve bereketinden istifâde etmek için Pey-
gamberimiz (s.a.v.) şöyle haber veriyorlar:
“Şa’bân’ın on beşinci gecesi olduğu zaman o geceyi
ibâdetle ihya ediniz. Gündüzünü de oruçla geçiriniz. Çünkü
Allah, o gece güneş doğuncaya kadar dünya âlemine rah-met
nazarı ile tecellî eder. Ve buyururlar ki:
-Yok mu istiğfar eden, mağfiret edeyim? Yok mu rızık
is-teyen, rızıklandırayım? Yok mu dert ve musî bete uğrayan,
şifâ vereyim? Daha ne gibi dilekleri olanlar varsa istesinler
verelim.”
Berât gecesinde ilâhi rahmet o kadar doludur ki sayısız insanlar
günâhlarından arınma nimetine nail olurlar. Bu arada afv kapsamı
dışında kalanların da bulunacağını beyân eden Peygamberimiz
(s.a.v.) bunları şöyle s ıralamaktadırlar:
1 – Müşrikler: Allah’a îmânı olmayanlar. Şirk ehli.
2- Kin güdenler: Afvetmeyen afva ulaşamaz. Kin güdenler,
nefret duyanlar, din kardeşlerine hor bakanlar.
3- Sıla-i rahmi terkedenler: Akrabaları ile arasındaki bağı
koparanlar.
4- Gurur ve kibir sâhibleri: Sâdece kendini beğenenler.
Kimseye değer vermeyenler.
5- Ana ve babaya isyan edenler: Hayâtının sebebi olan
ana-babasını saymayanlar, onlara gereği gibi evlâdlık gö-
revlerini yerine getirmeyenler.
6- İçki düşkünleri: Devamlı içki içerek akıllarını
donuk-laştıran, kalblerini kamaştıranlar.
Not: Mübarek gün ve geceler serisinin bir sonraki yazısı 31 T
emmuz-dadır. (Ragıb Güzel, üç Aylar, SS-SS.s)
RAMAZAN’IN SON 10 GÜNÜ
Kadir gecesi Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’e mahsûs inâyet-i
ilâhiyyedendir. Cenâb-ı Hakk bu mübarek geceyi büyük hik-
metlere mebni gizlemiştir. Bu geceyi aramak müstehâbdır. Bu
gece senenin bütün gecelerinin en fazîletlisidir. Bu gecede iş-
lenen bir hayır ve ibâdet, başka gecelerde yapılan ibâdetlerin
bin tanesine eşittir. Nebî(s.a.v.); “Kadirgecesini Ramazân’ın
son onunun tek sayılarında arayın.” buyurmuşlardır.
Resûlullâh (s.a.v.) Ramazân’ın son on günü girdi mi kafta-
nını bağlar, (yani bütün kuvvetini sarf ederek, derlenip, topla-
nır) gecesini ihya eder, aile ve fertlerine de öyle yapmalarını
tenbîh ederlerdi.
Kullar amellerine güvenmesinler diye Allah (c.c.) Kadir ge-
cesini tam olarak insanlara bildirmedi. Zîra amellerini bilmiş
olsalar, biz bir gecesi bin geceden hayırlı olan Kadir gecesinde
hayırlı ameller işledik. Bu yüzden, Allâhü Te’âlâ muhakkak bizi
mağfiret eyledi, katında bize dereceler ve cennet verildi
diyerek, kendilerinde meydana gelen güven duygusu üzerine,
bir daha hayırlı ameller yapmazlar. Allâhü Te’âlâ’nın korkusun-
dan emîn olup ümîdle taşkınlık yapıp helak olurlar. Bâzıları,
“Allâhü Te’âlâ beş şeyi beş şeyde gizlemiştir: Rızâsını tâatte,
gadabını ma’sıyyette, ya’nî günâhda, vüstâ namazını beş
vakit namazda, evliyasını insanlar arasında, Kadir gecesini
Ramazân ayında gizlemiştir” dediler.
Bu fazîletli geceleri değerlendirmenin bir yolu da cemâate
devam etmektir. Nitekim Nebî (s.a.v.):
“Yatsı namazında cemâatte bulunan kimseye, gecenin
yarısına kadar namaz kılmış gibisevâb vardır. Yatsı ve sa-
bah namazlarında cemâatte bulunan kimseye ise, bütün
gece namaz kılmış gibisevâb vardır.”
“İnsanlar yatsı namazı ile sabah namâzındaki fazilet ve
sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa mutlaka camiye,
cemâate gelirlerdi.” buyurmuşlardır.
Not: MUbarek gUn ve geceler serisinin birsonraki yazısı 27 Ağustos’tadir.
(Abdulkâdir-i Geylâni(k.s.). Gunye’t-iiftâlibî n, s. 305)
FITIR SADAKASI (FİTRE)
Fitre sadakası, Ramazân ayının sonuna yetişen ve temel
ihtiyaçlarından başka en az nisâb mikdarı bir mala sâhib bu-
lunan her Müslüman için verilmesi vâcib olan bir sadakadır.
Fıtır sadakası, buğdaydan yarım sâ’; hurma, kuru üzüm ve ar-
padan bir sâ’ verilir. (1 sa’: 1040 dirhem ki o da yaklaşık 3120
grama karşılık gelir.) Fıtır sadakası, sevâb için verilen yaratılış
ikramı demektir. Bu bir yardımlaşmadır, orucun kabulüne ve
can çekişme ile kabir azabından kurtuluşa bir yoldur. Yok-
sulların ihtiyaçlarını gidermeye, bayram gününün sevincine
katılmalarına bir yardımdır. Bu yönü ile fitre sadakası, insanlık
için bir hayır ve bir görevdir. Fitre sadakası, bayramdan önce
verilirse fakirler bayramlık ihtiyaçlarını gidermiş olurlar.
Bayramdan sonraya bırakılması ile bu sadaka düşmez, kaza
edilmesi gerekir.
Bir kimse, kendi zevcesinin ve akıl sağlığı yerinde büyük
evlâdının fitre sadakasını vermekle yükümlü olmaz. Çünkü
bunlardan her biri kendi başına tasarruf hakkına sâhib mü-
kellef kimselerdir. Onun için bunlardan her biri nisâb mikdarı
mala sâhib ise zekâtını kendi malından vereceği gibi, fitre sa-
dakasını da kendi malından vermekle yükümlüdür.
Ayn ı zamanda sadakalarda bir ibâdet mânası vardır.
Koca, zevcesine âid bir ibâdet görevini yüklenmek için ev-
lenmemiştir. Ramazânda bir özür sebebiyle oruç tutamayan
kimseye de fitre sadakasını vermek vâcibdir. (Hasta, yolcu ve
takatsiz kalmış ihtiyar gibi…) Fitre sadakası, zekât gibi niyet
edilerek fakirlerin mülküne geçirilir. Yemek ikramı şeklinde
verilemez. Bu niyet, malı ayırırken yapılabileceği gibi, fakîre
verirken de yapılabilir. Ancak fakîre bunu verirken fitre oldu-
ğunu söylemek gerekmez. Ayrıca fitre sadakası, yükümlünün
bulunduğu yerdeki fakirlere verilmelidir. Başka yerlere gönde-
rilmesi mekruhtur. (Ancak kişi, bulunduğu yerde verecek fakîr
bulamıyorsa başka yere göndermesi mekruh değildir.)
Not: ilmihal serisinin bir sonraki yazısı 5 Eylül tarihindedir.
(Ömer Nasûhî Bilmen (r.h.), Büyük islâm ilmihâli, 379-381 .s.)
BAYRAMLARA HAZIRLIK
Nebî-yi Ekrem (s.a.v.) Arefe günü en ziyade şöyle der-
lerdi: “Lâ-ilâhe illa’llâhu vahdehû lâ şerike leh, lehü’l
mülkü velehü’l-hamdü bi-yedihi’l hayr ve hüve ‘ala külli
şey in gadir.”
Fıtır (Ramazân) ve Kurbân bayramının Sünnetlerinden
biri, gecelerini ihya etmektir. Gecenin bir saatini ihya et-
mekle o gece ihya edilir de denildi, iki bayram gecelerini
ihya etmek kalbin dirilmesidir. Hadîs-i Şerîf’de: “İki bayram
gecelerini ihya eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü
zaman ölmez” buyruldu. Burada kalbin ölmemesi, kâfir
olmaz demektir.
Her iki bayramda da sabahleyin gusül abdesti almalı, en
güzel elbiselerini giymeli, güzel koku sürünmeli, bıyıkları
düzeltmeli, tırnakları kesmeli, koltuk ve kasık tıraşı yap-
malıdır. Fıtır bayramında camiye gitmeden önce biraz tatlı
yenir. Sayısı tek olmak üzere birkaç hurma yâhud şeker
yenebilir. Enes (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.)’ın fıtır bayramında
birkaç hurma yemeden camiye gitmediklerini haber vermiş-
tir. Böylece Ramazân-ı Şerîf günlerinden bayram günü ay-
rılmış olmaktadır. Hurmaların sayısının tekolması: “Allâhü
Te’âlâ tekdir, teki sever” Hadîs-i Şerîfi’ne göredir.
Kurban bayramı sabahı bayram namazından önce bir
şey yemeğe acele etmezlerdi. Çünkü Kurban bayramında,
Ramazân bayramı gibi, önceki güne muhalefet etme duru-
mu yoktur. Kurban bayramında camiden dönünceye kadar
yememeli, kestiği kurban etinden yemelidir. Fakirlerin yiye-
cek şeyleri yoktur. Zenginler kestikleri kurban etinden ver-
dikleri zaman yerler. Fakîrlere uymak için yemek ertelenir.
Burada Ramazân bayramı ile bir ayrılık vardır.
iki bayramda camiye gücü yetiyorsa, yürüyerek gitmek
daha daha iyidir. Bu müstehâbdır. Kurban bayramında ev-
lerde, mescidlerde, sokaklarda ve camilerde yüksek sesle
tekbîr getirilir. Hutbeyi dinlemek için minbere yaklaşılır.
Not: Mübarek gün ve geceler serisinin bir sonraki yazısı 29
ğustos’tadır.
(Seyyîd Alîzâde (r.h.),”şir-atü’l-lslâm, 148-149.s)
RAMAZÂN BAYRAMI AREFESİ Enes bin Mâlik
(r.a.)’in bildirdiği Hadîs-i Şerîfte: «Ramazân bayramı
gecesinde, Allâhü Te’âlâ, Şehr-i
Ramazânorucunututmuşolanlaraecirvemükâfaatlarını
verip bayram sabahı meleklere emreder. Onlar da
yer-yüzüne inip sokak ağızlarında, yol başlarında
dururlar. insan ve cinden başka bütün yaratıkların
işitecekleri bir sesle seslenirler. Ve ey Muhammed
(s.a.v.) ümmeti! Azı kabul edip, büyük karşılıklar ihsan
eden ve büyük günâhları bağışlayan Rabbinize çıkınız
derler. Onlar da cami ve mescidlere çıkarlar.
Namazlarını kılıp dualarını ettiklerinde, Allâhü Te’âlâ,
onların her işini görür, görülmedik bir işleri kalmaz.
Bütün günâhlarını mağfiret eder. Bu hâlde onlar
mağfiret olunmuş olarak döner-
■”■SSSSBfiSR MUTLULUK GÜNLERİDİR
Bayramlarda silâh oyunlarına ve yarışlara ruhsat, izin
vardır. Zîrâ Dînimizde genişlik vardır, islâm Dîni’nde
bayramda, sevincini göstermelidir. Hattâ bu Dînin belir-
tilerinden sayılmıştır, rivayet olundu ki Ebû Bekir (r.a.) teşrîk
günlerinde Âişe (r.anhâ)’nın evine vardı. Ensârın
kahramanlıklarını öven ve Bigâs gününde vâki olan harbin
vasıflarını anlatan destanlar söylüyorlard ı. Resûlullâh
(s.a.v.) bir elbise ile örtünmüşlerdi. Ebû Bekir (r.a.) onları
sert söz ile menetti. Resûlullâh (s.a.v.) mübarek yüzünü
açıp: “Yâ Ebâ Bekr! Onları bırak. Bu bayram günleri
sevinç, sürür günleridir” buyurdular. Diğer bir rivayette:
“Yâ Ebâ Bekr! Her kavmin bir bayramı vardır. Bu da
bizim bayramımızdır” buyurmuşlardır. Buradan anlaşılıyor
ki bayram günlerinde sevinçli olmak, bu sevinci dışa
vurmak, islâm Dîni’nin özelliklerindendir. Bayram günleri,
yâni teşrik günleri (Ramazân bayramının 1.günü ve Kurban
bayramının 4 günü) oruç tutulmaz, Çünkü Allâhü Te’âlâ’nın
Ziyafet gÜnleridir.Not: Mübarek gün ve geceler serisinin bir sonraki
vaZls, 3 Eylül’dedir
ALTI GÜN ORUÇLARINI TUTUYOR MUYUZ?
“Ramazân bayramından sonra altı gün oruç tutan
bir kimse, bir sene boyunca tutmuş gibi olur. Kişi bir
iyilikte bulunursa, kendisine bunun on katı verilir.” buy-
mlmuştur. (ibn-i Mâceve Nesâî)
Taberânî’nin rivayetinde şu ziyâde vardır: Allah Resulü (s.a.v.)
böyle buyrunca Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.)’in Efen-dimiz (s.a.v.)’e:
“Ey Allah’ın Resulü! Tutulacak bir günlük oruç on güne karşılık
mıdır?” diye sorduklarında Efendimiz (s.a.v.) “Evet!” buyurdular.
Alt ı günlük oruç bayramdan sonra arka arkaya tutulabile-ceği
gibi bütün Şevval ayına dağıt ılarak da tutulabilir.
Zîrâ Âişe (r.anhâ) Validemiz: “Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz
Pazartesi ve Perşembe günlerinde oruçlu olma-ya çalışırlardı.”
buyurdular. “Her ayda üç gün oruç tutmak, bütün hayâtını
oruçlu geçirmek gibidir.” (Buhârîve Müslim)
“Kim bir sâlih amelde bulunursa, ona yaptığının on katı ecir
verilir.” (En’ams.160)
Bu Ayet-i Kerîme’den yola çıkarak, Ramazân’ın her bir günü on
güne karşılık geldiğini ve toplamının 300 olduğunu, ardından
tutulan alt ı günlük Şevval orucuyla birlikte tam bir sene ettiğini
âlimler hesablamışlardır. Zîrâ Kamerîtakvimde yıl, 354 gündür.
Tutulan 6 gün orucun Pazartesi-Perşembe, veya Kamerî ayın
13,14,15. günlerine denk getirilmesi daha faziletlidir.
Alî Havvâs (k.s.) buyurmuşlardır ki: “Şevval ayında tutulan bu
alt ı günlük oruca da, Ramazân-ı Şerifteki gibi saygı gösterilmelidir.
Çünkü Şevval ayında tutulan oruçlar, Ramazân ayındaki oruçların
eksiklerini ta’mîr durumun-dadır.” işte Şevval ayı oruçlarında
Rabbimizin vaad ettiği mükâfaat oruçla olan irtibatımızı devam
ettirmemiz, orucu sâdece Ramazân ayına mahsûs kılmamamız için
birteşvîk mahiyetindedir.
Not:Mübarek gün ve geceler serisinin bir sonraki yazısı 26
Ekim’dedir.
(imâm-, Şa’rânî(k.s.), el-Uhûdü’l- Kübrâ, 225.J )
İLİM DERYASI EL-KİNDÎ
el-Kindî 801-873 yılları arasında Küfe şehrinde yaşadı. ismi
Batılı kaynaklarda Alkindus olarak geçer. Kindî çalış-malarına
Basra’da başladı. El-Me’mun döneminde Kindî, devrin kültür
merkezi ve Abbasi başkenti olan Bağdâd’a geldi. Buradaki verimli
çalışmaları sayesinde kısa sürede saray astronomluğuna yükseldi.
837 yılında gök cisimle-ri konusunda bütün muasırlarını geçmişti.
Kindî 72 yıllık hayât ı boyunca birçok konuda araşt ırmalar yapmış ve
se-viyeli eserler vermiştir. Kindî’nin fizik, matematik, tıp, jeoloji gibi
birçok alanda çalışmaları vard ır.
el-Kindî henüz erken bir dönemde, Öklid’i esâs alarak optik
üzerine bir eser kaleme alm ışt ı ve bu eserin Latince incelemesi olan
La Aspectus, Öklid Optiğinin Batıda ta-nınmasını sağlamışt ı.
el-Kindî gerek aritmetikte gerekse geometride kayda değer orijinal
çalışmalar yapmışt ır. En önemli çalışması ise ışığın yansıması ve
kâinatın yuvarlak-lığı hakkındaki tesbîtleridir. Kindî “Uzay
Geometrisi” ile de ilgilenmiş ve kâinatın küre şeklinde olduğunu,
sonsuz büyüklükte olamayacağını isbâtlamış, dünyanın ve okyanus
yüzeylerinin de mecburen yuvarlak olacağını belirtmiştir. el-Kindî
coğrafyayla ilgili olarak matematiksel eserlerde ortaya koydu ve bu
konuda Batlamyus modelini izledi. Kindî zooloji konusunda da
birkaç risale kaleme aldı. Ayrıca “Kimya el-Itr ve Tesidar adlı
eserinde de aromatik ilaçlar ve kozmetikler hakkında bilgi vermiştir.
Bu eser Kral Garbers tarafından Al-mancaya tercüme edilmiştir.
Büyük bir ilmî şahsiyete sâhib olduğu eserlerinin seviyesinden
belli olan el-Kindî’nin ilmin hemen her sahasında 70 aded büyüklü
küçüklü eseri kayıdlara geçmiştir. Bat ı Orta Çağı’na en çok tesir
edenlerden biri olduğu için Cordano ona, insanlığın 12 büyük
adamından biri unvanını verir. En çok tesir ettiği Batılılar Gerarde
de Cremano, Roger Bacon, VVİteldo ve yahûdî Isak el-lsraili’dir.
Not: islâm ve bilim serisinin bir sonraki yazısı 21 Ekim’dedir.
(Müslümân İlim Öncüleri, 76-81 .s.)
ZİLHİCCE AYININ FAZİLETİ
Zilhicce ayının ilk on günü Allah (c.c.) indinde çok kıymetli
olduğu gibi, bu günlerde yapılacak herhangi bir sâlih amel de
Allah (c.c.) indinde çok makbuldür.
Bu on günde diğer zamanlardan daha çok zikretmek ve
arefe gününde, kalan günlerden de fazla zikretmek
müstehâbdır.
ibn-i Abbâs (r.a.)’den rivayet edilir ki: Resûlullâh (s.a.v.):
“Hiçbir gün yoktur ki onlardaki amel-i sâlih Zilhiccenin on
gününde olan ameli sâlihten Allah’a daha sevgili olsun.”
dinleyenler; Yâ Resûlullâh (s.a.v.)! Allah yolundaki cihâd da
daha sevgili değil midir? diye sordular. Peygamber (s.a.v.):
“Allah yolundaki cihâd da daha sevgili değildir”, buyurdu-
lar. Ve ancak canı ve malı ile cihâda çıkıp da dönmeyen,
orada şehîd kalan kimse müstesna” diye ilâve ettiler.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet olunan bir diğer Hadîs’te:
“Zilhiccenin on gününde yapılan ibâdet kadar diğer
günlerin hiçbirindeki ibâdet Allah’a sevgili değildir. Bu
günlerden herbirinin orucu bir senenin orucuna, gecele-
rinden her birinin ihyâsı da Kadir gecesinin ihyâsına mu-
adildir (denktir).” buyurulmuştur.
Zilhiccenin on gününe ikram, tâ’zim ve hürmet edenin öm-
rüne Allâh’ü Te’âlâ bereket verir. Malını artırır. Çoluk çocuğunu
korur. Günâhını afveder. Sevabını kat kat eder. Ölüm has-
talığını kolay, kabrini nurlu, terazisini ağır eder. Alçaklıklardan
kurtarıp yüksek derecelere kavuşturur.
Bu günlerde fakîre sadaka veren Peygamberlere (a.s.) yar-
dım etmiş gibi olur. Bu günlerde bir hasta Müslümânı ziyaret
eden, Allah (c.c.)’nün Evliya kullarını ziyaret etmiş gibi olur. Bir
cenazede bulunsa, Allah (c.c.)’nun ayını uğurlamış gibi olur.
Bir Mü’mine elbise giydirse, Allâhü Te’âlâ ona cennet hüllesi
ihsan eder. Bir yetîmin gönlünü alsa, Allâhü Te’âlâ kıyamet
günü onu Arşın gölgesinde bulundurur, ilim meclisinde bulun-
sa, Peygamberler (a.s.) meclisinde bulunmuş gibi olur.
(Es-Seyyid Abdü’l-kâdir-i Geylânî (k.s.), Gunyetu’t-Tâlibin, 320-321 .s.)
ZİLHİCCE AYININ İLK DOKUZ GÜNÜ İBÂDETLERİ
Nebf (s.a.v.) şöyle müjde vermişlerdir: “Zilhicce’nin ilk on
gününün gecelerinden birini ihya etmesi, o kimsenin bir se
neyi hacc ve umre ibadetiyle ihya etmesi gibidir. Bu (dokuz)
günlerden bir gün oruç tutması, senenin öbür vakitlerinde
ibâdetle meşgul olması gibidir; o kadar sevâb alır.” Hazret-i Alf
(k.v.) Efendimiz’den de Cenâb-ı Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in
şu uzun müjdeli Hadfs-i Şerîf’leri rivayet edilmiştir: “Zilhicce’nin
ilk on günü gelince siz tâat ve ibâdete gayret ediniz; ztrâ
Allâhü Te’âlâ o günleri, öbür günlerden üstün; gecesine hür
meti de gündüzüne hürmet gibi kılmıştır. Biriniz Zilhicce’nin
ilk on gecesinden birinde, gecenin üçte ikisi geçtikten son
ra dört rek’at namaz kılıp her rek’atta Fâtiha’dan sonra üçer
kere Âyetü’l-kürst, üçer kere İhlâs-ı Şerif ve birer kere de
Felâk ve Nâs sûrelerini okusa ve namazı bitirince ellerini kal
dırıp “Sübhâne zfl-lzzeti ve’l-ceberût. Sübhâne zri-kâ ‘ideti ve’l-
melekût. Sübhâne’l-hayyü’llezt lâ-yemût. Lâ-ilâhe illâ hüve yuhyt
ve yumît ve hüve hayyun lâ-yemût. Süb-hâna’llâhi Rabbri-‘ibâdi
ve’l-bilâdi ve’l-hamdü li’llâhi kestran tayyiben mübâraken ‘a/â küllt
hâl. Allâhü ekberkebtrâ. Rabbena celle celâluhu ve kudrete bi-külli
mekân .”dese ve sonra da dilediği gibi duâ eylese Beytullâh’ı
haccetmiş, Resûlullâh (s.a.v.)’i ziyaret etmiş ve Allah (c.c.)
yolunda cihâd etmiş gibi ecir ve sevâb kazanır. Allâhü Te’âlâ
o kimseye, o kimsenin dilediği şeyi verir. Sizden biriniz,
Zilhicce’nin ilk on gecesinin her gecesinde bu namazı kılsa
bu duayı okusa ve dilediği gibi duâ etse Allâhü Te’âlâ, ona
Firdevs-i a’lâyı helâl kılar; günâhlarını ondan siler. O kimse
Arefe günü oruç tutsa gecesinde de bu namazı kılsa ve ha
ber verildiği üzere duâ etse Allâhü Te’âlâya yalvarsa; Allâhü
Te’âlâ: “Ey benim meleklerim, şâhid olunuz ki ben o kulumu
bağışladım. Beytu’llâhı haccedenlere, onu ortak eyledim.” der.
Bu hâlde melekler, Allâhü Te’âlâ’nın o Mü’min kulunun kıldığı
namazı ve ettiği duası sebebiyle ihsan buyurdukları ecir ve
sevâblardan ötürü sevinirler ve neş’elenirler.” Not: Mübarek
gün ve geceler serisinin bir sonraki yazısı 1 Kasım’dadır.
(Es-SeyyTd AbdU’l-kâdir-i Geylânt (k.s.), Gunyetu’t-Tâlibin, 320.s)
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz tarafından birçok Hadîs-Şerîfte,
hâli vakti yerinde olanların kurbân kesmesi gerektiği bildirilmiştir:
“Kurbân kesecek güçte olup da kesmeyen, namazgahımıza
yaklaşmasın.” diye buyurmuşlardır. (Riyâdu’n-Nâsihîn)
Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Hiçbir kul, kurbân
günü, Allah indinde, kurbân kanı akıtmaktan daha sevimli bir iş
yapamaz. Zîrâ, kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzla-rıyla,
kıllarıyla tırnaklarıyla gelecektir. Kesilen kurbânın kanı yere
düşmeden önce Allah nezdinde yüce bir mevkiye ulaşır. O
hâlde, gönül hoşluğu ile kurbânlarınızı kesin.”
Kurbân kesmenin sevabını soran Sahâbî’ye de Peygamber
(sav.) Efendimiz: “Kurbânın her bir kılı için bir sevâb vardır.”
buyurmuşlar, Sahabe tekrar: “Ey Allah’ın Resulü (s.a.v), kesilen
kurbân yünlü ise (koyun, kuzu gibi), sevabı nasıl olacak?” diye
sorduğunda. Aleyhi’s Salâtü ve’s Selâm Efendimiz: “Yünün her bir
kılı için de bir sevâb vardır!” buyurmuşlardır.
Allah rızâsı için kesilen kurbân âhirette geçilmesi çok zor olan
sırat köprüsünde sahibi için bir binek vazîfesi görecektir.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
“Hayvanın iyi ve güzelini kurbanlık olarak seçin, çünkü o sırat
köprüsünde size bineklik yapacaktır.” (Riyâdu’n-Nâsihîn)
Kurbân bayramında ibâdet niyeti ile kurbân kesmek, hür, mukîm
(yolcu olmayan), Müslim ve zengîn kimseye vâcibdir. Zenginden
maksad, temel ihtiyâçlarından başka, artmış olsun olmasın, en az
iki yüz dirhem gümüş (81 gr. altın) değerinde bir mala sahib olan,
fitre vermekle yükümlü olan kimselerdir.
Allah (c.c.)’ya kurbiyet ve ibâdet için kesilen kurbânın semiz,
sağlıklı ve azalar ının tam olması gerekir. Kur’ân-ı Kerîm’de
Mü’minlerin kazandıkları şeylerin temiz ve güzel olanlarını Allah
(c.c.) yolunda infâk etmeleri emredilerek “Siz göz yummadan,
içinize yatmaksızın almayacağınız kötü, bayağı şeyleri ver-
meye kalkmayın. İyi bilin ki Allah ganîdir, hamîddir (kimseye
ihtiyâcı yoktur, bütün övgülere lâyıktır).” (Bakara s. 267)
buy-rulmuştur.
Not: Mübarek gün ve geceler serîsinin bir sonraki yazısı 4
Kasımdadır.
(Ömer Nasûhî Bilmen (r.h.), Büyük islâm ilmihâli)
AREFEGÜNÜ
Arefe gecesi Kurbân bayramının birinci günü ile Arefe günü
arasındaki gecedir. Zilhicce ayının dokuzuncu gününü onuncu
gününe bağlayan gecedir.
Hz. ibrâhîm (a.s.) bir gece rüya gördü. Bu rüyan ın evham mı
yoksa ilham m ı olduğunda şübhede kaldı. Zihni hep bu rüyan ın
tesirinde olarak gününü geçirdi. Nihayet ikinci gece de tekrar aynı
rüyayı görünce bunun Rahmânf bir rüya olduğu, Allah (c.c.)’den
gösterildiğini anladı, işte bu anlama işini, tanıma= bilme ma’nâsında
Kurbân bayramının evvelfne “Arefe” diyoruz ki Hz. ibrâhîm (a.s.)’ın
rüyadaki emri anlamas ı demektir.
Bu günün en büyük özelliği Arafat’ta hacıların vakfe yaptıkları
gün oluşudur. Bugünden yapılan duaların makbul olduğu hakkında
Hadfs-i Şerîf’ler vard ır. Hacca gitmeyenlerin bugünü oruçlu
geçirmeleri müstehâbtır. Hacılara, zayıf düşüp asıl görevlerini
aksatmalarına sebeb olacağından, oruç tutmaları mekruh kabul
edilmiştir.
TEŞRİK TEKBÎ RLERİ
Arefe günü, sabah namazının farzından sonra başlayıp Kurbân
bayramının dördüncü günü ikindi namazına kadar, bu ikindi namazı
da dahil 23 vakit farzların peşinden teşrik tekbîrlerini almak bütün
Müslümanlara vâcibtir.
Kılınan her farz namazın peşinde, konuşmadan: Allâhü ekber
Allâhü ekber lâ ilahe illa’llâhü va’llâhü ekber, Allâhü ekber ve
li’llâhi’l-hamd” demek yeterlidir.
Arefe gecesi yap ılacak en güzel ibâdet zikirdir.
Yüz kere ihlâs-ı Şerîf okunur.
Yüz kere de: “Lâ ilahe illa’llâhü vahdehü lâ şerike leh.
Le-hü’l mülkü ve le-hü’l hamdü ve hüve ‘ala külli şey’in gadir”
denir
Yüz kere de: “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve
enzil-hü’l mak’ade’l mukarrebe ‘ındeke yevme’l kıyâmeh”denir.
Ebû Katâde (r.a.) der ki: Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’den Arefe
gününde tutulan orucun fazîletinden soruldu. Buyurdular ki:
“Geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günâhlarına keffaret
olur.”
Not: Mübarek gün ve geceler serîsinin bir sonraki yazısı
6 Kasim’dadir.
(Râgıb Güzel, Üç Aylar, 110-113.S.)
BAYRAMLARDA KENDİMİZİ HESABA ÇEKMELİYİZ
insanların bayram namazı kılınan yere toplanmalarından
ibret almalı, kabirlerinden kalkıp her biri bir hâlde fevc fevc
mahşer yerine gidip toplanmayı göz önüne getirmelidir.
Mu’az bin Cebel (r.a.) diyor ki: Resûlullâh (s.a.v.)’den Nebe’
Sûresi, on sekizinci Âyet-i Kerîme’sini: “Sûrun üfü-rüldüğü
gün akın akın gelirsiniz” suâl ettim: “Yâ Mu’az! Büyük bir
işden sordun” buyurdular. Gözleri yaşardı. Sonra
buyurdular ki: “Kıyamet günü ümmetimden on sınıf,
diğer Mü’mî nlerden ayrı olarak haşr edileceklerdir.
Birincisi, domuz şeklinde haşr edileceklerdir, Bunlar
haram yiyenlerdir. İkincisi, maymun şeklinde haşr
olunacaklardır. Bunlar nemmamlardır. Bir kısmı
yüzüstü neşredileceklerdir. Bunlar faiz ehlidir. Bir kısmı
kör olarak dolaşırlar. Bunlar hükme aldırmayanlardır.
Bazıları deliler gibi sağır ve dilsiz haşr olunacaklardır.
Bunlar amellerini beğenenlerdir. Bir bölüğü dillerini
sakız gibi çiğneyeceklerdir, ağızlarından irin akacaktır.
Bunlar sözleri işlerini tutmayan âlimler ve
hikayecilerdir. Bâzılarının elleri ve ayakları bağlı ola-
caktır. Bunlar komşularına eziyet verenlerdir. Bâzıları
ateşten dallara asılı olurlar. Bunlar şehvetlerine uyup
mallarından Allâhü Te’âlâ’nın hakkı olan zekâtı verme-
yenlerdir. Dokuzuncu sınıf katrandan elbiseler içinde
yüzeceklerdir. Bunlar kibir ve ucub edenler, böbürle-
nenlerdir. Onuncu sınıf leşten daha fena kokanlardır.
Bunlar da zina yapanlardır” (Hüiâsâtü’i-hakây,k)
Saf saf olup bayram namazı kılarken, Allâhü Te’âlâ’nın
huzurunda, mahşer yerinde saf bağlamağı düşünüp ibret
almalıdır. Bunun gibi eve dönünceye kadar, amelinin
Allâhü Te’âlâ katında, kabul edilip edilmediğini düşünme-
lidir.
Not: Mübarek gün ve geceler serîsinin birsonraki yazısı 23-
24 Kasım’dadır.
(SeyytdAltzâde(r.h.),ş;r’afü7/s/âm, 150.S.)
HİCRET
Süheyb b. Sinan (r.a.) şöyle anlat ıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.):
“Sizin hicret edeceğiniz yer bana gösterildi. Orası iki taşlık
arasında çorak bir arazidir. Bu durumda ya Hacer’dir ya da
Yesrîb (Medî ne)’dir.” buyurdular. Sonra da beraberinde Hz.
Ebûbekir (r.a.) olduğu hâlde Medine’ye hicret ettiler. Ben de onlarla
birlikte gitmek istemiştim. Fakat Kureyş gençleri buna mâni oldular.
Ben o gece hiç oturmaksızın ayakta dolaşt ım durdum. Gençler:
“Karnı ağrıyordur.” diyorlar ve beni ishal olmuş zannediyorlardı.
Hâlbuki benim hiçbir şeyim yoktu. Onların uyumalarını bekledim ve
sonra yola çıktım. Fakat biraz sonra arkamdan yetiştiler. Beni
yolumdan al ıkoymak istiyorlardı. Onlara:
“Benim çok param vardır; onları size verirsem yolumdan çekilir
hicret etmeme izin verir misiniz/’ dedim. Onlar da razı oldular.
Böylece hep birlikte Mekke’ye geri döndük. Onlara evimin eşiğinin
altını kazmalarını söyledim. Kazd ılar, oradan çıkan paraları verdim
ve sonra:
“Falan kadına gidiniz? Onda iki tane elbisem vardır; onları da
alınız!” dedim. Sonra yola düştüm: daha Medine’ye girmeden
Küba’da Hz. Peygamber (s.a.v.)’le Ebûbekir (r.a.)’e yetiştim. Hz.
Peygamber (s.a.v.) beni görünce
“Yâ Ebâ Yahya! Kârlı bir alışveriş yaptın!” buyurdular.
(M. Yûsuf Kandehlevî (r.h.), Hayatü’s Sahabe, 1 .c, 347.S.)
HİCRÎ SENENİN SON GECESİ OKUNACAK DUÂ
Bi-smi ’llâhi ’r-rahmâni ’r-rahîm “Ve salla’llâhü ‘ala
seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbiht ve sellim.
Allâhümme mâ ‘amiltü fi hâzihi’s-seneti mimmâ neheytem
anhü felem etüb minhü velem terdâhü ve nesttühû velem
tensehu ve halimte aleyye fîhi ba’de cür’eti ‘ala ma’sıyetike
fe-innl estâğfiruke fa’ğfirlJ mâ ‘amiltü fîhâ mimmâ terdâhü ve
ve’adtent aleyhi’s-sevâbe fe-es’elüke. Allâhümme yâ kefîmü yâ
ze’l-celâli ve’l-ikrâm. En-tetegabbelehû minnt velâ tagta racât
minke yâ kerîm. Ve salla’llâhü ‘alâ seyyidinâ Muhammedin ve
âlihi ve sahbihl ve
“”Not: Mübarek Gün ve Geceler serîsinin bir sonraki yaz,s,
U Ar.Hk tarihindedir.
(ibâde, TaMni ve Dualar, 91 s.)
AŞURE GÜNÜ YAPILACAK OLANLAR
günü oruç tutulmaz. (9.-10.), (10.-11.) veya (9.-10.-11.) günleri tu-
tulur. (Efdâl olanı (9.-10.-11.) günleri tutmaktır.)
duâ, sabahleyin üç defa okunacak.
Her rek’atte Fâtiha-yı Şerîfeden sonra elli bir (51) aded ihlâs-ı Şerîf
okunur.
rek’atte Fâtiha-yı Şerîfeden sonra on bir (11) ihlâs-ı Şerîf okunur.
ni’me’l-mevlâ ve ni’me’n-nasîr, gufrâneke rabbenâ ve ileyke’l-
masîr” denilecek.
küntü mine’z-zâlimîn” denilecek.
ettirilmiş gibi olur.
olmasıdır.
Zümer Sûresi okunacak.
HADİS-İ ŞERİF
Müslim’in rivayet ettiği bir Hadîs-i Şerifte: “Aşure orucu
geçmiş bir senenin günâhlarını afvettirir.” buyurulmuştur. ibn-i
Mâce’nin rivayet ettiği bir Hadfs-i Şerifte de: “Aşure günü orucu
ile gelecek senenin hatâ ve kusurlarını örtmesini Allâh’dan
dilerim.” buyurulmuştur.
“Aşure günü aile fertlerini iyi doyuran ve onları her bakım-
dan memnun edenlere Hakk Te’âlâ gelecek senenin refah ve
rızkını o nisbette genişletir.” (Beyhâkî)
Not: Mübarek Gün ve Geceler serîsinin bir sonraki yazısı 5
Aralık tarihindedir.
AŞURE GÜNÜNÜN FAZİLETİ
ibn Abbâs (r.a.)’dan bildirdiği Hadîs-i Şerîf’te: «Aşure
günü oruç tutana, on bin melek sevabı verilir. Muharre-
min aşure gününü oruç tutana on bin şehîd, on bin hacc
ve umre sevabı verilir. Muharremin onuncu günü olan
Aşure gününde bir yetîmin başını okşayana Allâhü Te’âlâ
o yetimin başındaki kıllar kadar cennette derece verir.
Aşure gecesi bir Mü’mine iftar verene, Allâhü Te’âlâ ka-
tında bütün Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’e iftar vermiş
ve karınlarını doyurmuş gibi sevâb yazılır» buyuruldu.
Ashâb-ı Kiram (r.a.e.): “Yâ Resûlallâh, Allâhü Te’âlâ, aşure
gününü diğer günlerden üstün tutmuş mudur?” dediklerinde:
«Evet Allâhü Te’âlâ aşure gününü diğer günlerden üstün
tutmuştur. Allâhü Te’âlâ gökleri aşure günü [Muharremin
onuncu günü] yarattı. Dağları, denizleri, kalemi, levhi ve
Âdem (a.s.)’ı, aşure günü yarattı. Âdem (a.s.)’ı aşure günü
cennete soktu. İbrâhîm (a.s.)’ı ateşten aşure günü kurtar-
dı. Aşure gününde, oğlunun yerine kesmek için ona bü-
yük bir koç ihsan etti. Allâhü Te’âlâ Fir’avn’ı aşure günü
boğdu. Eyyûb (a.s.)’dan belâyı Aşure günü kaldırdı. Âdem
(a.s.)’ın tevbesini aşure günü kabul etti. Dâvud (a.s.)’ın
zellesini aşure günü bağışladı. Isa (a.s.) Aşure günü dün-
yaya geldi. Kıyamet de aşure günü inecektir» buyuruldu.
Resûlullâh (s.a.v.) yahûdîlerin bugünde oruç tuttuklarını
görmüş, niçin bugün oruç tutuyorsunuz diye sorduklarında,
Allah bugünde Mûsâ ve kavmini Fir’avn ve avenesinin şerrin-
den kurtardı. Mûsâ (a.s.) da Allah’a şükür için oruç tutmuştu,
demişlerdi. Resûlullâh (s.a.v.): “Mûsâ bize sizden daha
yakındır” buyurdular ve “O gün oruç tutmak geçen yılın
suçlarını giderir.” buyurdular. Yahûdîlere benzememek için
de aşure gününün birgün öncesinin veya birgün sonrasının da
oruçlu geçirilmesi gerekir.
(Hz Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (k.s.) hem öncesinde
hemde sonrasında oruç tutmanın en iyisi olacağını söylemiş
lerdir.) Not: MUbârek GUn ve Gecelerserfsinin birsonraki yazl
sı 27-28 Arahk tarihindedir.
ESMÂÜ’L-HÜSNÂ’DAN EI-MÜ’MİN (C.C.)
Allah’ ın isimlerinden, biri de el-Mü’min ism-i Celîli’dir ki ma’nâsı,
kendine sığınanlara aman vermesi, onları hususî himayesine
almasıdır.
Allâhü Te’âlâ’nın nimetlerinden biri de emniyettir, insan, malı,
canı, ırzı ve namusu için her saat korku ve endişe içinde kalsaydı,
bu ne büyük azâb olurdu. Yüreklerimizde böyle bir korku taşımıyor,
bilâkis rahatlık ve iç ferahl ığı içinde yaşıyorsak bunun el-Mü’mîn
ism-i Şerîfinin tecelliyât ından olduğuna, şübhe yoktur. Binaenaleyh
emniyet ve asayişin temini için çalışan her şahıs ve bu uğurda
kullanılacak her çeşit silâh ve âlet, hep bu ism-i Şerîfin mazhârıdır.
Yani aynas ıdır, sebebleri ve vâsıtalar ıdır.
el-Mü’mîn ism-i Şerîfini 136 defa zikreden her tehlikeden emîn
olup cin ve şeytân şerrinden kurtulur.
SAFER AYINDA HER GÜN OKUNACAK DUÂ
Bi’smi ’llâhi ’r-rahmâni ’r-rahîm
E’ûzü billahi min şerri hâzâ ‘z-zamâni ve este’tzu bi-ht min
şürûri sâiri’z-zamâni ve e’ûzu bi-celâli vechike ve cemâli
kudsike en tüctrent mine’l-belâi fi hâzihi’s-seneti ve kına min
şerri mâ-kadayte fîhâ ve ekrimnâ fî ‘s-saferi yâ
ekreme’l-ekremtne. Ezhir vahtim hâzihi’ş-şuhûre ‘aleyye
bi’s-selâmeti ve’s-sa’âdeti ve li-ehli beyti ve li- ‘akribât ve
li-cemVi ümmeti Muhammedin ‘aleyhi’s-salâtü ve’s-selâmu
bi-rahmetike yâ erhame’r-râhimtne. Allâhümme ferricnâ
bi-duhûli’s-saferi vahtimlenâ bi’l-hayri ve’z-zaferi.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Bu zamanın ve
diğer zamanların şerrinden Allah’a sı-ğınıyorum. Senin celâlin ve
cemâline sığınıyorum. Bu yılın belâlarından ve o yıl içerisinde
hükmettiğin sıkıntılardan Sana sığınıyorum. Ey ikramı bol olan
Allah’ım! Bize Safer ayında ik-ram et. Ey merhametlilerin en
merhametlisi, merhametin hür-metine bu ayları bize, ailemize,
akrabamıza ve tüm ümmeti Muhammed’e bereket ve aydınlık kıl.
Allah’ım! Safer’in gelişini bize rahatlık kıl. Hayır ve zaferle bitmesini
nasib eyle.
(Misvak Neşriyat, ibâdet Takvimi ve Dualar, 30-31.s.)
SAFERAYI NAMAZI VE DUALARI
Safer ayının ilk ve son çarşamba gecesi, gece yarısından sonra
yeryüzüne inecek belâlardan Allah (c.c.)’nun izniyle korunmak için
imsakten önce dört rek’at nafile namazı kılıp Fâtiha’dan sonra
zamm-ı sûre olarak, birinci rek’atte 17 “Kevser”; ikinci rek’atte 5
“ihlâs”; üçüncü rek’atte 1 “Felâk”; dördüncü rek’atte 1 “Nâs”
sûrelerini okuyup selâmdan sonra duâ edilecektir.
Safer’in son çarşambasının gecesi veya gündüzü iki rek’at
namaz kılıp birinci ve ikinci rek’atte Fâtiha’dan sonra 11’er “ihlâs”
okunacak. Namazdan sonra 7 defa istiğfar edilecek ve el kald ırıp 11
defa Salât-ı Münciye ve sonlarında “inneke ‘alâ külli şeydin kadir”
okunacaktır. Bu dualarda, “Allâhü Te’âlâ’nın, kendimizi, aile
fertlerimizi ve bütün Mü’minleri gökten inen belâlardan, yerden gelen
belâlardan ve bütün belâlardan muhafaza buyurması” için niyaz
edilecektir. Yine Safer ayının son çarşamba gecesi veya gündüzü
iki rek’at namaz kılınıp, birinci rek’atta Fâtiha’dan sonra 7 “Kadir” ,
ikinci rek’atta Fâtiha’dan sonra 5 “Kevser” okunacakt ır.
SALÂT-I MÜNCİYE: ‘Allâhümme salliala seyyidinâ
Muhamme-din ve ala âli seyyidinâ Muhammed. Salâten tüncînâ bihâ
min cemVil ahvâl-i vel- ‘âfât ve takdî lenâ bihâ cemVal hâcât ve
tütahhiriinâ bihâ min cemîTs-seyyiât ve terfe’ûnâ bihâ a’le’d-derecât
ve tübelliğunâ bihâ aksal-gâyât min cemîTl-hayrâti frl-hayâti ve
ba’del-memât.” SAFER AYININ İLK VE SON ÇARŞAMBA GÜNÜNDE
OKUNACAK DUÂ
Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm
“Allâhümme salli alâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve resûlike
ve alâ âlihî ve bârik ve settim. Alâhümme innî e’ûzü bike min şerri
hâze’l yevmi ve min külli şirretin ve belâin ve beliyyetin-riletî fihi ve
yekûnu fi llmike yâ Dehru, yâ Deyhânı, yâ Keynânü, yâ Keynûnü,
yâ Evvelü, yâ Ebedü, yâ Mübdiü, yâ Muldü, yâ Zel-celâli ve ikram.
Yâ Ze’l-arşi’l mecîdi ente tefalü mâ nürîdü. Attâhümma’hrüsnî
bi-aynike’ttetî lâ-tenâmü fi nefsi ve mâli ve evlâdı ve dinî ve
dünyâye’lletTbtelânî bi-suhbetihim bi-hurmetil ebrâri vel- ahyâri bi-
rahmetikeyâAzîzü, yâ Ğaffâru, yâ Kerîmü, yâ Settâru, bi-rahmetike
yâ Erhame’r Râhimîn. Allâhümme şedîdül kuvâ yâ Şedidü, yâ
Azîzü, yâ Kerîmü, yâ Kebîru, yâ Müteâlü! Zelleltü bi-ızzetike, cemVı
halkike yâ Muhsinü, yâ Mücmilü, yâ Mütefaddılü, yâ Müriımü, yâ
Mükrimü lâilâhe illâ ente. Allâhümme yâ Latîfü letafte bi-halki’s
semâvâti vel-ardı ültuf bina fî kadâike ve âfınâ min belâike ve la
havle ve lâ- kuvvete illâ bike bi-rahmetike yâ Erhame’r Râhimîne.
Hasbünallâhü ve ni’mel vekil lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ bi’ttâhi’l
Aliyyi’l Azîm. Ve sallallâhu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî
kj/e sahbihî ve sellim.”
(İbâdet Takvimi ve Dualar, 31 .s.)
SAFER AYININ İLK VE SON ÇARŞAMBA
GÜNÜNDE OKUNACAK DUÂ
(SELÂM ÂYETLERİ)
E’ûzü bi’llâhi mine’ş- şeytâni’r- rac’ım.
Bi-smi’llâhi’r- rahmâni’r- rahim.
Selâmün ‘aleyküm ketebe rabbüküm ‘ala
nefsihi’r-rah-meh.
Selâmün aleyküm bi mâ-sabertüm feni’me ‘ukbe’d-dâr
Selâmün aleykümü’dhulû’l- cennete bi mâ-küntüm ta’me-
lun.
Ve selâmün ‘aleyhi yevme vülide ve yevme yemûtü ve
yevme yüb’asühayyen.
Ve’s-selâmü ‘aleyye yevme vülidtü ve yevme emûtü ve
yevme üb’asühayyen.
Selâmün ‘aleyke se-estagfiru leke rabb’ı innehû kâne b’ı
hafiyyen.
Ve’s-selâmü ‘alâ meni’t-tebe’a’l-hüdâ.
Ve selâmün ‘alâ ibâdihi’l-lezine’stafâ
Selâmün ‘aleyküm lâ-nebteği’l-câhilin.
Selâmün kavlen min rabbi’r- rahim.
ün
Selâm ‘alâ Nûhin ITl- ‘âlemin, innâ kezâlike
neczi’l-muh-sinin, innehû min ‘ıbâdine’l-Mü’minin.
Selâmün ‘alâ İbrahim, innâ kezâlike neczi’l-muhsinin,
innehû min ‘ıbâdine’l-Mü’minin.
Selâmün ‘alâ Mûsâ ve Hârûn, innâ kezâlike neczi’l-muh-
sinin, innehümâ min ‘ıbâdine’l-Mü’minin.
Selâmün ‘alâ ilyâsin, innâ kezâlike
neczi’l-muhsinin, innehû min ‘ıbâdine’l-Mü’minin.
ün
Ve selâm ‘ale’l-mürselin.
Selâmün ‘aleyküm tıbtüm fe’dhulûhâ hâildin.
Selâmün hiye hattâ matla’ı’l-fecr.
SAFER AYI DUASI
Allâhümme bârik fi şehri’s-saferi va’htim le-nâ
bi’s-sa’â-deti ve’z-zaferi.
(ibâdet Takvimi ve Dualar, s.33-36 )
PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)’İN
BERÂT GECESİ İBÂDETİ
Hz. Âişe Vâlidemiz (r.anha), yüce Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu geceki hallerini şöyle naklediyor:
“Peygamber (s.a.v.) namaza kalktı. Secdeye kapanıp uzun müddet kaldı. Süre o kadar uzadı ki rûhunu teslim etti zannettim. Elimle parmağına dokundum, kımıldadı, ben de sevindim. Secdede şöyle duâ ediyordu: “Allahım azâbından affına, gazâbından rızâna sığınırım. Senden yine sana ilticâ ederim. Şânın yücedir. Seni, lâyık olduğun şekilde medh ü senâ edemem. Sen, kendini senâ ettiğin gibisin.” Sabah olunca bunları Resûlullah (s.a.v.)’a söyledim O da: — “Yâ Âişe bunları öğrendin mi?” buyurdu. — “Evet Yâ Resûlallah.” dedim. Resûlullah (s.a.v.) da: — “Bunları hem öğren, hem de başkalarına öğret. Çünkü bunları bana Cebrâil öğretti ve secdede öyle duâ etmemi istedi.” buyurdu.
(Et-Tergîb ve’t-Terhîb)
İşte bu suretle Resûlulah (s.a.v.) sabaha kadar ibâdet ve taattan ayrılmadı. Ben Resûlullah (s.a.v.)’ın ayaklarını oğuştururken:
“Anam babam sana fedâ olsun; Allah-ü Teâlâ evvel ve âhir günahlarını mağfiret etmedi mi? Seni geçmişte ve gelecekte günah işlemekten muhâfaza etmedi mi? Öyle değil mi? Öyle olmadı mı?” derdim. Resûlullah (s.a.v.):
“Yâ Âişe ben Rabbimin (c.c.) bunca nimetine şükreden bir kul olmayayım mı? Hem sen bu gecede ne olduğunu biliyormusun” dedi… (Üçaylar ve Fazîletleri)