Öyle şeyler vardır ki, onlarla övünmek veya böbürlenmek durumlara göre değişik manzara arz eder. Bunlardan birisi de mal çokluğudur. Çok malı (parası) olan kişi umumiyetle halk nazarında itibarlı sayılır. Çünkü o, para sayesinde bütün ihtiyaçlarını rahatlıkla giderebilir. İsteklerine kolayca kavuşabilir. Bu itibarla paranın, mal ve mülkün değeri vardır. Yoksa para bizatihi kendisi bir kıymet ifâde etmez. Kişi kendi ihtiyaçlarından başka, kendisine başvuranların ihtiyacını gidermek, iyilik yapmak, iş görmek gibi hususlarda kullandığı zaman, insanların kalplerini ve güzel övgülerini kazanır. Hele bir de yalnız Allâh (c.c.)’un rızasını ve âhiret hayatını kastederek Allâh (c.c.) yolunda harcarsa o zaman herkes tarafından sevilir, herkes ondan hayır sahibi diye bahseder. Lâkin parayı çok sevip de tutarsa, cimrilik yapıp gereğinde harcamazsa, devamlı pintilik ederek biriktirmeye çalışırsa, o takdirde kimse yanında sevilmez, herkesin nefretini üzerine çeker. Çünkü, o para artık çok olmaktan çıkıp yok makamında olmuştur. Böyle bir para, sahibini gün geçtikçe gözden, gönülden ve itibardan düşürür. Selâmet caddelerinde yürümesi şöyle dursun, tersine onu cimrilik rezaletine, hasislik ve sefalet zilletine, çukura yuvarlar. Şu halde mal ile övünmek onun üstünlüğüne inananlara göre, bizatihi kendisi için değildir. Ancak onun sayesinde başka şeylere ulaşmak, başka yerlerde harcamak içindir. Eğer toplayıcısı o parayı yerinde harcamaz, hakkıyle sarf etmezse, gerçekle dolmuş sayılamaz, tam manâsıyla da zengin olamaz. Âkiller nezdinde de hiçbir zaman medhe lâyık olamaz. Bilâkis böyle bir kimse fakirdir. Hem de ebediyen fakirliğe, yoksulluğa mahkûm edilmiştir. (Kadı İyaz, Şifâ-i Şerîf, s.94)