Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Âdemoğlu, nahir (kurban bayramının ilk) gününde, Allâh Azze ve Celle’ye kan dökmekten daha sevgili gelen hiçbir amel işlememiştir. Muhakkak kesilmiş olan o hayvanlar kıyamet gününde, boynuzlarıyla, tırnaklarıyla ve kıllarıyla gelirler. Şüphesiz kesilen hayvanın kanı, yere düşmeden evvel, Allâh Azze ve Celle katında yüksek bir mevkiye düşmüş olur. Binaenaleyh bununla nefsiniz hoş olsun.” Zekât nisabına veya ihtiyacından fazla olup da kıymeti, nisap miktarına ulaşmış bir mala malik olan -bu malın ticaret malı olup olmaması arasında fark yoktur- bir müslümanın kurban kesmesi vaciptir. Kurban kesmenin vakti, nahir günü, Zilhiccenin onuncu günüdür, fecrin tuluundan (doğuşundan) itibaren başlar ve Zilhiccenin on ikinci (bayramın üçüncü) günü güneşin batımına kadar devam eder. Efdal olan, nahir günü (bayramın birinci günü) kesmek, ondan sonra on birinci günü kesmek, ondan sonra da on ikinci günü kesmektir. Zilhiccenin on ikinci günü güneş batımına kadar kurban kesmek caizdir; dolayısıyla on ikinci gün (bayramın 3. günü), güneş battığında artık kurban kesmek caiz olmaz. Nahir günü fecrin doğuşundan itibaren, on ikinci günü güneşin batımına kadar kurban kesmek caizdir, gerek gündüz kesilsin gerekse gece kesilsin fark etmez; fakat efdal olan, damarları kesme hususunda hata yapmamak için, gündüz kesmektir. Şehirde ikamet eden kimse kurbanını, açık araziye gönderecek olsa onun, fecrin doğuşundan sonra, bayram namazından evvel kesilmesi caizdir. (Eşref Ali et-Tehânevî, El Muhtasar fi’l Fıkhi’l Hanefi, s.516-518)