Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Yakında sizden biri çıkar ve şöyle der: “İşte Allâh (c.c.)’un kitabı. Onun içerisinde bulunan helâlleri helâl kabul ederiz, onda yer alan haramları da haram sayarız.” Haberiniz olsun! Kime benden bir hadis ulaşır da onu yalanlarsa, bu haliyle o Allâh’ı, Resûlü’nü ve o hadisi kendisine ulaştıranı yalanlamış olur.” (Taberânî) Mutarrif b. Abdillah b. eş-Şıhhîr (r.âleyh)’e: “Bize sadece Kur’ân’dan bahsedin” dendiği zaman şöyle demiştir: “Vallâhi biz hadis rivâyeti ile Kur’ân’a bir alternatif getirme arzusunda değiliz. Ancak bu halimizle biz, Kur’ân’ı bizden daha iyi bilen birinin (Resûlullâh (s.a.v.)’i kastetmektedir) olduğunu göstermek istiyoruz.” Evzâî (r.âleyh), Hassan b. Atıyye (r.a.)’den şöyle dediğini nakleder: “Vahiy Resûlullâh (s.a.v.)’e inerdi. Onu tefsir eden sünneti de ona Cibril getirirdi.” Ebû’d-Derdâ (r.a.): “Sizin hakkınızda endişe ettiklerimden biri de âlimin sürçmesi ve münâfığın Kur’ân ile tartışmaya girmesidir” demiştir. Bu mânâda daha başka sözler de vardır ki âlimler onları sünneti bir tarafa iterek Kur’ân’ı tevil etme ve reye başvurma konusuna yormuşlardır. Âlimlerden birçoğu, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu buyruğunu ve hadisleri bu mânâya anlamışlardır: “Yüce Allâh ilmi, insanların arasından bir çırpıda çekip çıkararak almaz. Aksine ilmi, âlimleri alarak alır. Sonunda hiçbir âlim bırakmayınca insanlar kendilerine câhil başlar edinirler, onlara sorular yöneltilir, onlar da bilgisizce fetvâ verirler. Böylece hem kendileri sapar, hem de başkalarını saptırırlar.” (Buhârî) Hakikaten bid’at sahiplerinin pek çoğu bu şekilde davranmışlar, hadisleri bir tarafa atmışlar ve Kur’ân’ı yersiz bir şekilde tevile yeltenmişler ve sonunda da hem kendileri sapmış, hem de başkalarını saptırmışlardır.

(Şatıbi, el-Muvâfakât; İslâmi İlimler Metodolojisi, c.4, s.15-16)