Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in bizlere olan emir ve vasiyetlerinden biri, Hâkk Teâlâ’nın lütfedeceği işaretlerin mahiyetini anlamak için hazırlıklı olmamız hakkındadır. Meselâ, bir işi yapıp yapmama konusunda tereddüde düştüğümüzde istihâreye yatarız. Böyle bir durumda kendimizi iyi hazırlamışsak, Allâhü Teâlâ, hâdiselerdeki kesâfeti kaldırarak, o hususta mutlaka bize bir yol gösterir. Fakat perdesi (hicâbı) kalın olup, Hâkk Teâlâ ile arasındaki perdeleri kaldıramamış olanlar, Allâh (c.c.) tarafından verilen iz ve işaretlerden bir şey duyup anlamazlar. Biz böyle bir kişiye, “İstihâreye yat” dersek; o kişi bize “İstihâre’ye yattım, lâkin bir netice alamadım” diye cevâp verir. Şâyet o kişi ile Allâh (c.c.) arasındaki hicâb, ince ve hafif olsaydı, Hâkk Teâlâ’nın vermiş olduğu iz ve işaretlerle o işin hayırlı ise yapılması, şer ise bırakılması yönünü hissedip anlamış olurdu. Bu ahidle hareket etmek isteyenlerin bir şeyhin sülûkuna (tasavvufî terbiyesine) girmesi gerekir. Şeyh, o kişinin perdelerini parçalayarak Hâkk yolundan alıkoyan mani ve engelleri ortadan kaldırır. Artık o kişi, ilk teşebbüsünde Allâh (c.c)’un muradını anlar.

Şeyh Aliyyü’l-Havvas (k.s.) bu konu hakkında şöyle konuşurdu: “Dünya sevgisiyle gönlü çelinmiş bir kişi, kendi fikir ve iradesiyle kendi nefsi hakkında dahi herhangi bir işe mübâşeret etmemeli, danışıp sormalı, dünyanın en büyük padişahlarından olsa da, yine hayır ehlinin göstereceği şekilde davranmalıdır.”

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bile Hâkk Teâlâ’nın emirlerine imtisâlen yapacağı bir işi Ashâbı (r.a.e.) ile istişare ederek yapardı. Çünkü Hâkk Teâlâ kitabında, “(Danışılacak) işlerde onlara danış” (Al-i İmran s. 159) buyurur.(İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.151-154)

Bir Yorum Bırak