İslâm hukuku insafla incelendiğinde zaman, toplumların mutluluk ve istikrarına tek çare ve ilaç olduğu görülecektir. İslâm hukuku, kaynak itibari ile beşer üstü olduğundan, müeyyide ve kaideleri ile her zaman şamil, insan cinsinin ihtiyaçlarını karşılayacak genişlikte ve mükemmeliyette olduğu için, beşer tarafından düzenlenen kanunlardan büyük bir üstünlük ve imtiyaza sahiptir. Onun hükümleri insanoğlunun ruh tekâmülünü ve güzel ahlâkının gelişmesini hedef almakta ve bütün davranışlarında kontrol altında olduğu hissini ve inancını vermektedir. İslâm hukuku ihtiva ettiği hüküm ve müeyyidelerle beraber, ahlâki prensiplere de büyük bir yer ve değer vermektedir. Koymuş olduğu tedbirler tatbik edilmiş olsa; can, mal ve namus korunmasında, bütün beşeri sistemlerden daha üstün olacağı muhakkaktır. Çünkü beşeri sistemlerde, yalnız mağdurun hakkını nazara almakla yetinmekte, bundan da daha önemli olan toplumun güveninin ve ahlâkının ihlal edildiği düşünülmemektedir. Toplumun selâmeti açısından hukukta bu dar görüş asla doğru ve isabetli olmaz. Beşeri düzenlerde genel kaide şudur: Ceza hukukunda, suçun seldi ve mahiyeti ne olursa olsun hâkim karar vermedikçe, maznun suçlu değildir, herkes gibi vicdanı hür ve temiz bir vatandaş olarak yaşamakta ve bir suçsuzun yararlanacağı bütün haklardan istifade etmektedir. Bu durum uzun zaman sürmekte ve hatta bazen senelerce devam etmektedir. Adaletin böylesine sürüncemede kalması toplum vicdânını rahatsız etmektedir. Bununla beraber kanun koyucu bir beşerdir, ferdi ve sosyal olayların tesiri altında kalması mümkün ve hatta muhakkaktır.

(Mehmet Çağlayan, İslâm Hukuk Doktrini, s.123)