“Yemeğe başlayan kimse, Bismillah desin. Bismillah demeyi unutursa hatırlayınca, “Bismillahi evvelehü ve ahirehü” desin.” (İbn Mace) “Ya Alî yemeğe tuz ile başla. Yemeğe tuz ile başlamak ve bitirmek yetmiş derde devadır. Sağ elinizle yiyiniz, sağ elinizle içiniz, sağ elinizle alınız ve sağ elinizle veriniz.
Biz müslümanların bizleri doğru yoldan saptırmaya çalışanların aldatmacalarına kanmaması için İslâm inanç ve itikâdını silsile hâlinde Resûlullâh (s.a.v.)’e bağlayan kişilerin arkasından gitmesi gerekir.
Ayet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “Rabbiniz celle şânühü’ye hüşû’ ve tezellülle yalvararak, gizlice duâ edin. Muhakkak ki Allâhü Teâlâ, haddi aşanları sevmez.” (A’raf s. 55) Cenâb-ı Hâkk bu Âyet-i Celile ile şunu tehbîh buyurmuştur ki; duâ eden kimsenin, kendine lâyık olmayan şeyleri istemesi yakışmaz.
Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’den Muâviye bin Hayde (r.a.) şöyle dedi: Ben Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’e: “Yâ Resûlallah! “Kendisine iyi davranmam gereken kimdir?” diye sordum. “Annen” buyurdu.
Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere vasiyetlerinden biri, ahlâk ve tabiatımızı bozarak, şer’î bir sebep olmadan Allâh (c.c.)’un yarattığı varlıklara karşı kötü huylu olmamamız hakkındadır. Dünya ve âhirette yüksek basamaklara varmak isteyenler, bu ahidle amel etmeye çalışmalıdırlar.
İslâm’ın ilk yıllarında kölelerden ve gariban takımından bazıları guruplar halinde müslüman olmuşlardı. Bunlardan özellikle köleler, müslüman oldukları için şiddetli sıkıntılar çekmekteydiler. Kölelerin sahibi bulunan efendileri, onlara türlü türlü eziyetler ediyorlardı.
İnsanoğlu ya tek başına olur ya da başkaları ile bulunur. Tek başına yaşamayacağına ve hem cinsine muhtaç olduğuna göre, insanlarla bir arada yaşamanın âdâbını öğrenmesi lazımdır. Her insanın, arkadaşına karşı takınacağı bir tavır ve hareketi vardır.
Ey Müslümân! Acizlik gelip yaşlanmadan önce kusurlarını düzelt! Gaflet uykusundan uyan! Yoksa ölüm kamçısı ile uyandırılacaksın. Hadîs-i şerîfde: “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” buyuruldu.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e salavât getirmek Cenâb-ı Hâkk’ın emridir: “Muhakkak ki Allâh ve melekleri, o Peygamber’e salât ederler. Ey îmân edenler! Siz de ona salât edin ve ona teslîmiyetle selâm verin!” (Ahzâp s. 56) Allâhü Teâlâ bu âyet-i kerimede, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kendi nezdinde ve yüce varlıklar olan melekler katında üstün bir makâmı olduğunu bildiriyor.
Hâmd, övmek ve güzellikle vasfetmektir ki, kemâl sıfatlarla sıfatlanmış Allâhü Te‘âlâ’dan başkasına yapılmaz. Peygamberimiz (s.a.v.) bir Hadîs-i Şerîflerinde: “Elhamdülillâh, şükrün başıdır.” ve “Cenâb-ı Hâkk’ın nimetlerine hamd-ü senâ, insanı nimetin zevâlinden (azalmasından, elden çıkmasından) emîn kılar (korur).” buyurarak hâmdetmenin önemini vurgulamıştır.
Hâdis-i şerîflerde şöyle buyrulmuştur: “Meşru işlerin hangisi olursa olsun, Besmele-i Şerife ile başlanmazsa hayrına ve tamâmına nail olunamaz; o iş bereketsiz kalır.” (Ebû Davûd) “Besmeleyle yenen yemek bereketli olur.” (İbn-i Mace) “Eve girerken Besmele çekilirse, şeytan, “Bu eve girmeme imkân yok” der, dönüp gider.” (Tibyan) “Besmele ile işe başlayanın günâhları af olur.”
Fahr-i Kâinat (s.a.v.) buyurur ki: Hz. Adem (a.s.), hatasının affı için Cenâb-ı Hâkk’a “Yâ Rabbi!, Muhammed (s.a.v.) hakkı için beni bağışla!” deyince, Cenâb-ı Hâkk affetti ve sordu: “Ya Adem, Muhammed’i nereden bildin?” Hz. Adem (a.s.), cevaben: “Ya Rabbi, O zaman ki beni yaratıp ruh verdin, başımı kaldırınca arşın üzerinde: “Lâ ilâhe illallah Muhammedu’r-Resûlullâh” yazılı gördüm ve ind-i ülûhiyetinde (senin yanında) halkın en hayırlısının O olduğunu anladım.” deyince, Cenâb-ı Hâkk: “Evet Yâ Adem! Doğru söyledin, halkın bana en sevgilisi O’dur.
Resûlullâh (s.a.v.) çok sıcak bir günde susamış bir köpeğe su veren adamın hikâyesini bizlere örnek olsun diye anlatmıştır. Bu hikâyeye göre çok sıcak bir günde bir adam yolda rastladığı bir su kuyusuna indi ve kuyunun suyundan içerek susuzluğunu giderdi.
İbn-i Abbas (r.a.) şöyle demiştir: Beş şey unutkanlığı arttırır: 1. Ekşi elma yemek, 2. Durgun suya bevletmek, 3. Ense tarafından kan aldırmak, 4. Karıncaları toprak içine gömmek, 5. Kabir levhalarını çok okumak. Beş şey göz nurunu arttırır: 1. Mushafa bakmak (okumak), 2. Âlimlerin yüzüne bakmak, 3. Dostların yüzüne bakmak, 4. Yeşilliklere ve akarsuya bakmak, 5. Ana, baba yüzüne bakmak.
Cihâdın dîni terminolojideki anlamı, kâfirlerle savasta elden gelen çabayı sarfetmektir. Aynı zamanda cihâd kelimesinden türeyen mücâhede, nefis, şeytan ve fâsıklarla mücâdele anlamında kullanılır.
İnsanın geceleyin, gündüz yaptığı işlerini gözden geçirmesi gerekir. Çünkü gece dinlenip istirahât ettiği için akıl ve zekânın daha çok çalışacağı, düşüncenin daha çok yoğunlaşacağı zamandır. Eğer yaptığı işler doğru ve övgüye değerse devam eder, benzerlerini de yaparak onu izler.
Sahabe, müslüman olup, Resûlullâh (s.a.v.) ile arkadaşlık eden veya kısa da olsa, onu gören veya onu görüp imân üzere ölen kimsedir. Ehl-i Sünnet uleması, istisnasız bütün Ashâb (r.a.e.)’in adalet ve sadakâtine ittifâk etmiştir.
Erkeklerin hanımları üzerinde hakları olduğu gibi, hanımların da erkekleri üzerinde hakları vardır. Erkeklerin bu hakları gözetmeleri lâzımdır. Hanımı ile güzel huylu, güler yüzlü olmalıdır. Allâhü Teâlâ: “Onlarla iyi hayat sürün” (Nisâ s. 19) buyuruyor.
“Sana Allâh (c.c.)’dan ittikâ etmeyi, O (c.c.)’e itaati, insanlara ezâ vermemeyi tavsiye ederim. Buna bilhassa Haremeyn-i Şerîfeyn’de dikkat edesin. Herkes seni gıybet etse bile, sen kimseyi gıybet etme. Nefsin için kimseden dünya malı alma.
1926 ve sonrasında aile hukukuna ait düzenlemeler, Avrupa’nın Hıristiyanlık-modernizm sentezini önemseyen milliyetçi iktidarların etkilerini taşıyordu. Avrupa’nın milliyetçi iktidarları için, evlilik toplumsal bir değere haizdi.
Cenâb-ı Hâkk; rüzgârları, insanlara, hayvanlara ve bitkilere büyük faydalar sağlayacak biçimde idare edip çalıştırmaktadır. Rüzgar, canlıdan bir an kesilecek olsa, ölümüne sebebiyet verecek olan nefesin maddesidir.