Ey insan bilmiş ol ki, her şeyin saadeti ve lezzeti meşgul olduğu şeydedir. Şehvet lezzeti; yeme, içme ve çiftleşmede, öfke; intikam almada, kahretmede, göz; güzel şeyleri seyretmede, kulak; güzel sesleri dinlemede bulur.
Ruh da lezzeti, ne için yaratılmış ise onda bulur. Ruhun bulacağı lezzet, her şeyin hakikâti bilmekle ve kudreti yettiği kadar Rabbini anlamaya çalışmadadır.
Çünkü Allâh, varlıkların en yücesidir. O (c.c.)’ün bilgisinden daha tatlı hiçbir şey yoktur. Zira kâinat içinde mevcut bütün mahlûkat, en acaibinden en garaibine O’nun eseridir. Ruh, Hâlik (c.c.)’ün müşahedesi için yaratılmıştır. Ruha bu seyirden daha tatlı ne gelebilir? Allâh (c.c.) sevgisinden yüz çeviren ruh, hasta demektir. İyi edilmezse ahiret saadeti elinden çıkar ve ebedî hüsranda kalır.
Ey Müslüman bil ki, dünya lezzetleri ölümle yok olur. Fakat Allâh (c.c.) sevgisi ve bilgisi ruha ait olduğu için bâkidir. Beden aradan kalkınca ruhun ziyası artar, Hakk (c.c.)’ün nûrunun görünme yolları açılır.
Bil ki, insan büyük bir âlemdir. Bütün eşyanın benzeri onda mevcuttur. Bununla beraber onda, aynı zamanda hayvani hisler de vardır. Yani insan, hayvanları da temsil eder. Meselâ kimi domuz gibi haristir. Kimi köpek gibi yırtıcı, kimi karga gibi mal toplayıcı, kimi horoz gibi şehvetperesttir. Kimi de örümcek gibi avcı, tilki gibi kurnazdır.
Kâinatta bütün varlıklar Allâh (c.c.)’ün emri ile insana hizmetkârdır ve faydalıdır. Bu kadar hesapsız nimetleri ayağının altına sermiş olan Allâh (c.c.)’ün değil de kendi nefsinin emrini dinlersen kötü yapmış olursun.
(İmam Gazali, Vasiyetname-Ülfet Terazisi)