Cenâb-ı Hâkk’ın seçtiği kullar Allâh (c.c.)’un rızâsını kazanmaya gayret eder, âhiret yurduna hazırlanmaya çalışırlar. Kâinâtın Rabbi’nin gazâbını çekecek davranışlardan uzak durur, cehennem azâbından korkarlar. Allâh (c.c.)’un buyruklarını yerine getirme arzusuyla akşam-sabah, gece-gündüz, hâller ve durumlar değiştikçe O (c.c.)’u zikreder ve fazîletli ameller yaparlar. Böylece kalpleri ilâhî nurların parıltısıyla aydınlanır. Amellerin fazîletlerine dâir bir rivâyet duyan kimse, hayatında bir defa bile olsa, o rivâyete göre amel etmeli ve böylece o fazîletli işi yapanlardan sayılmalıdır. Söz konusu fazîletli ameli hiç yapmamak uygun bir davranış değildir. Bu sebeple onu elinden geldiğince îfâ etmelidir. Çünkü Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in hem Sahîh-i Buhârî hem de Sahîh-i Müslim’de bulunan şöyle bir hadîs-i şerîfi vardır: Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Size bir şeyi emrettiğim zaman, onu elinizden geldiği kadar yapın.” Hadis, fıkıh ve diğer ilimlerin âlimleri şöyle demişlerdir: “Amellerin fazîletleri ile tergîb ve terhîb (iyi bir işi yapmaya özendirme, kötü bir işi yapmaktan sakındırma) konularında, uydurma olmadığı sürece zayıf hadisle amel etmek câiz ve makbûldür. Ama helâl-haram, alım-satım, nikâhboşanma gibi konularda âlimler zayıf hadisle değil, sadece sahîh veya hasen hadisle amel etmişlerdir. (Biz müslümanlara düşen de bu âlimlerin yazdığı fıkıh ve ilmihal kitaplarına göre amel etmektir; hadis-i şeriflerden hüküm çıkarmak değil) (İmâm Nevevî, el-Ezkâr, c.1, s.25-26)