Uzun boylu, ak kara gözlü, doğan burun­lu, heybetli ve yiğitti. Konuşması tatlı olup bilginlerle, tecrübeli kimselerle her zaman sohbet ederdi. Dinine bağlı, doğruluktan şaşmayan bir sultandı.
Erişmiş ve keramet göstermişti. Kardeşi Sü­leyman Paşa’nın Gelibolu’da, Rumeli’nin fethiyle uğraşırken şehid olması, ardından babası Sul­tan Orhan’ın vefatı kendisinin tahta yeni çık­mış bulunması, Anadolu’da haydutların türeme­sine, yerebatası dinsizlerin ayaklanmasına yol açmıştı, her tarafta fitne ve fesâd başlamıştı.
«İşlerinizi danışarak yapınız.» Hadîs-i Şerif’­ine uyup Ayak Divanı düzenlemiş, bilginleri, ve­zirleri toplayarak düşüncelerini sormuştur. Allah-û Teâlâ’ya hamdolsun ki dünyayı dize getiren kılıcıyla ülkede, az zamanda birliği ve düzeni yeniden sağlamıştır.
İlk defa kadıasker tayini bunun zamanın­dadır. Babası gibi Bursa şehrinde iki cami ve medrese yaptırmıştır. Sipahi sınıfını da kuran Murad Gâzi’dir.
Mevlâna Celâleddin Rûmî Hazretleri’ne sev­gisinin aşırılığından, ona ait bir elbisenin parçalarına altın diktirip taç edinmiş, üzerine sa­rık sarmıştır. Müslüman Türk’lerin beşyüz yıl süren Balkanlar’daki hakimiyetinin kurucusu­dur.
Cuma namazını kılmak için Bursa Kalesi’ndeki sarayından Kaplıca’daki camiye ibâdet bi­lip yaya gittiği nakledilir.
(Bostanzâde Yahya Efendi, Tarih-i Saf)