Ahir Zamanda İmanımızı Nasıl Korumalıyız?
Ahir Zamanda İmanımızı Nasıl Korumalıyız? Ahir zaman ve kıyamete yakın çıkacak fitneler nedeniyle müslümanların imanlarını korumaları için dikkat etmesi gereken hususları sizler için hazırladık.
Ey kardeşim! Vakit ahir zamandır. Dinde za‘f ortaya çıkmıştır. Sünnet terk edilmiştir. Bid‘atler yayılmıştır.
Böyle bir ahir zamanda kitap ve sünnetin gereği üzere önce akâidin düzeltilmesi lâzımdır ki: Ehl-i sünnet âlimleri, (Dört Mezhep Âlimleri) o akâidi, Kur’ân ve Sünnet’ten alıp öğretmiş ve mânâlarını ortaya çıkarmışlardır.
İkinci olarak: Helâl ve haram, farz ve vâcib gibi şer’î hükümleri bilmek lâzımdır.
Üçüncü olarak: Bu ilmin (fıkhî bilgilerin) gereğince amel etmek lâzımdır.
Dördüncü olarak: (Tasavvuftan istifade etmeye çalışmak yâni) Tezkiye-i nefs (nefsin temizlenmesi) ve tasfiye-i kalp (kalbin saflaştırılması) lâzımdır.
Birinci şart olan i‘tikadın düzeltilmesi olmadıkça şer’î hükümlerle amel etmek fayda vermez. Düzgün bir inanç ve faydalı ilim olmadıkça da yapılan ameller faydasızdır. Ve bu üçü bir araya gelmedikçe nefsin yola getirilmesi ve kalbin Allâh (c.c.)’un gayrısından boşaltılması imkânsızdır.
Kendini hâlî eylemek (Allâh (c.c.)’dan başkasından boşaltmak) cihetine gelince: Mülâkattan maksûd, ya ifâde, ya istifâdedir. Bu taifenin (meşâyıhın) önüne hâlî olmuş (boş olarak) gelmek lâzımdır ki, dolu avdet oluna..
Ve kendi iflâsını izhâr eylemek gerektir ki, onlar da şefkat edip râh-ı ifâzayı kûşâde edeler. Boş gelip boş gitmek illet-i imtilâyı (hastalığı) ifâde eder. İstiğnanın (ağır davranmanın) ise tuğyandan (günâhtan) gayrı kârı yoktur.
Hz. Hâce (k.s.) buyurmuştur ki: “Evvel niyâz-ı haste, ba‘de-zân teveccüh-i hâtır-şîkeste. Ya’ni, ibtidâ marîz (hasta) ve alîl (illetli) olan kimsenin niyâz ve rucûu (hatadan vazgeçmesi) gerektir ki, sıhhatine teveccüh-i derûn fâidemend olup da te’sîri husûle gele.. Hülâsa teveccüh’te niyâz şart oldu.”
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.), Musâhabe 1, s.92)