Türkiye’de ihmâle uğrayan konulardan biri de şüphesiz “Çalışan Anne”dir. Kadına iş veren müesseseler, onun aynı zamanda bir anne ve ev kadını olduğunu kabul etmek istemiyorlar.
Günümüzde “Bir ev, tek maaşla geçinmez” tekerlemesi âdeta peşin hüküm haline gelmiştir. Bilhassa okumuş kadınlar, kendilerini çalışmak zorunda hissetmektedirler. Çalışmak ve para kazanmak teorik plânda kadına câzip geliyor: İhtiyaçlarını daha kolay temin edebilecek, kocasının eline bakmayacak, hatta eve ekonomik katkıda bulunarak, itibar kazanacaktır. Bu, madalyonun birinci yüzüdür ve gerçekten câzip görünür. Feminizm dilinde buna “ekonomik bağımsızlık” deniyor. Gelelim madalyonun ikinci yüzüne: Çalışan kadın, evine, kocasına ve çocuğuna yeterli zaman ayıramıyor. İşten yorgun dönen kadın, çocuğunun ve kocasının haklı isteklerine cevap veremiyor. Karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan sıcak âile bağı zayıflıyor. Çoğu zaman ciddi münakaşala-la bağ kopacak dereceye geliyor. Evlilik ekonomik bir anlaşmaya, ev ise otele dönüyor…
Araştırmalar, annesi çalışan çocuklar ile, kimsesizler yurdundaki çocukların “Sosyal hayata uyumsuzluk” konusunda bir paralellik içinde olduğunu göstermektedir. Bize (Psikiyatriste), yardımcı olmamız için getirilen problemli çocukların önemli bir bölümünü “çalışan annelerin çocukları” teşkil etmektedir. Çocuklarına ayıracak yeterli zamanları olmadığından onlarla sıcak bir bağ kuramıyorlar. Çocuklar, yabancı elinde büyüyor. Annesinden yeterli sevgi, ilgi ve şefkât alamadığından “güven duygusu” yerleşmiyor. Ruhsal ve fiziksel rahatsızlıklar sebebiyle doktora başvuran kadınların çoğunluğunu “çalışan anneler” teşkil etmektedir. Yine sakinleştirici ilaçlar kullananlar içinde “çalışan kadınlar” ilk sırayı almaktadır.Bu kadınların hepsi de evine, çocuğuna ve kocasına karşı görevlerini yerine getirememenin ezikliği içerisindeler. Ekonomik sistem, bunlara bir verirken; sosyal sistem beş istiyor… Çoğunun aldığı maaş, giyim kuşamlarına ve yol parasına ancak yetiyor. Şimdi soruyoruz: Kadının çalışması kendisi ve toplum için bir iyilik midir?(Prof. Dr. Sefa Saygılı, Annemi İstiyorum, s.11-13)