Sefer hâlinde bulunan bir kimse, tâbi bulunduğu şahsın
niyetini, nereye kadar gideceğini bilmediği ve sorusuna da
cevab alamadığı takdirde, üç günlük mesafeye gidinceye
kadar namazlarını tam kılar; ondan sonra kısaltmaya başlar.
İkâmet edenin, kazaya kalan namazları sefere çıkması ile,
misafirin de kazaya kalan namazları ikâmete niyet etmesi
ile değişmez. Onun için ikâmet hâlinde olan bir kimse, sefer
hâlinde kazaya kalmış olan namazlarını ikişer rekat kılacağı
gibi, sefer hâlinde bulunan kimse de, ikâmet zamanında kazaya
kalmış namazlarını dörder rekat olarak kılar.
Mukim misafire, misafir de vakit içinde mukime uyabilir.
Şöyle ki: Bir mukimin vakit içinde olsun olmasın, misafire
uyması sahihdir. Misafir iki rekatı kıldıktan sonra selâm
verince, mukim kalkar ve kıraat yapmaksızın namazını tamamlar.
Yanılsa da, bundan dolayı sehiv secdesi yapmaz.
İmam olan misafirin, namazdan önce veya namazdan sonra
cemaata dönerek: “Siz namazınızı tamamlayın, ben misafirim,”
demesi müstahabdır: Misafire gelince: Bu da ancak
vakit içinde mukime uyabilir. Bu halde dört rekatlı bir farz
namazını mukim gibi tam olarak kılar, İmâma vakit içinde
uymakla farz namazı iki rekattan dört rekata dönmüş olur.
Fakat vaktin dışında, yani kendisi misafir iken kazaya kalmış
dört rekatlı bir namazında mukime uyması sahih olmaz.
Çünkü böyle kazaya kalmış namazı, evvelki iki rekat olarak
kararlaşmıştır. Yolculuk veya yağmur sebebi ile iki vakit namazı
bir vakitte kılmak caiz değildir. Yalnız hac mevsiminde
Arafat’da öğle ile ikindi namazlarını öğle vaktinde ve akşam
ile yatsı namazlarını Müzdelife’de yatsı vaktinde bir arada
cemaatla kılmak caizdir.
(Not: Yolculuğa çıkan kişi uçak ve gemide mutlaka kıbleye
dönerek mümkünse ayakta değilse oturarak; otobüs vb.
araçlarla yolculuk yapan ise elinden geldiği kadar kıbleye
dönerek oturarak namazını kılabilir.)
(Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, s.177-178)