İbâdetleri yapıp, ilmihâl bilgilerini öğrenmeye çalışan kimseye, Allâh (c.c.)’u, ahireti inkâr gibi düşünceler gelmesi, onun imânsız olduğunu değil, imânlı olduğunu gösterir. Meyveli ağacın taşlandığı, hırsızın mücevher olan eve girmeye çalıştığı gibi, şeytân da imânlı olanlara saldırır. İbadetleri yapıp imânıma bir zarar gelir diye korkanın ve günahlarım çoktur, ibâdetlerim beni kurtarmaz, diye düşünenin imânı kuvvetli demektir. (Bezzaziyye)
İbn Abbas (r.a) anlatıyor: Resûlullâh (s.a.v.)’e bir adam geldi ve “Ey Allâh’ın Resûlu! Bizden birisi nefsinde bir şeyler hissediyor ve onun içine bir şeyler doğuyor. Bunları içinde tutması konuşmasından daha mı iyidir? diye sordu. Resûlullâh (s.a.v) şöyle buyurdu: “Allâhü Ekber! Şeytânın hilesini vesveseye çeviren Allâh (c.c.)’a hamdolsun.” (Ebû Davud)
Hadîsten çıkan netice: Vesveseyi kovmak. Hadîste geçen vesvesenin ilâcı onu önemsememekten geçmektedir. Tahkik ehli buna göre eğitim verirler. Bunun özeti şudur: Vesveseden dolayı üzülmeyin. Aksine rahat olun ki Allâh (c.c.) vesveseden daha büyük belâlardan sîzleri korusun. Rahat olmanın faydası şudur. Mü’min rahat olursa şeytân çok huzûrsuz olur ve şeytân, vesvese vermeyi bırakır. Büyük belâlardan korunmada bazen vesvesenin etkisi olabilir. Çünkü nefis buna zorunlu olarak yönelirse, diğer büyük zahirî ve bâtınî günâhlarla meşgul olmaya fırsat bulamaz. Böylelikle onlardan korunmuş olur. Bunun için şöyle denildi; vesvese belasının defi, insanın başına gelebilecek büyük belâların defi demektir. Kişinin vesveseye kendi isteğiyle yönelmemesi gerekir. Vesvese her ne kadar asilik değilse de, bu sebeple nefiste eziyet meydana gelir.
Kul, Allâh (c.c.)’a istiâze (euzü besmele) ile yöneldiği zaman bu yönelme, vesveseyi kovacaktır. Çünkü nefis bir anda iki tarafa yönelemez. Zikrullâh ile meşgul olununca vesveseyi savmaya ihtiyaç kalmayacak, kalb zikirle uğraştığından başka şeye yönelmeyecektîr.
(Eşref Ali et-Tehânevî, Hadîslerle Tasavvuf, 220.s.)