Muaz bin Cebel (r.a)’den, Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Cennet ehli (Cennet’e girdikten sonra) dünyada
Allâh’ı zikretmeden geçirdikleri vakitlerden başka hiçbir
şeye üzülmeyeceklerdir.” (Taberanî, Beyhâki)
İnsan Cennet’e girdikten sonra bir defa Allâh (c.c)’un adını
anmaya karşılık dağlar kadar büyük sevab ve mükafatlar
verildiğini görünce, kendi kazandıklarının azlığına ne kadar
üzüleceği meydandadır. Allâh (c.c)’un öyle bahtiyar kulları
vardır ki, Allâh (c.c)’ yu zikretmeden dünyanın bile tadını alamazlar.
Amr bin Osman el-Mekkî tasavvufu şöyle tarif etmiştir
kulun her zaman, o an için kendisine en uygun olan şeyle
meşgul olmasıdır.
Hafız İbn-i Hacer (r.aleyh) Münebbihat adlı eserinde yazıyor
ki: Yahya bi Muaz Razi (r.aleyh) Allâh (c.c.)’a yalvarırken
şöyle derdi:,
“Allâh’ım, gece ancak Sana yalvarmakla hoştur.
Gündüz ancak Sen’in emrine uymakla hoştur.
Dünya ancak Sen’in zikrinle hoştur.
Ahiret ancak Sen’in affınla hoştur.
Cennet ancak Sen’i görmekle hoştur.”
Mansur bin Mu’temir (r.aleyh)’in kırk sene boyu yatsıdan
sonra kimseyle konuşmadığı yazılmıştır. Rebi bin Heysem
(r.aleyh)’in yirmi sene boyunca söylediği her sözü bir kağıdın
üzerine yazıp, gece olunca onlardan kaçı gerekli ve kaçı gereksizdi
diye kendisini hesaba çektiği yazılmıştır.
Abdullah b. Abbas (r.a.), İki Cihan güneşi Peygamber
Efendimiz (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Beş şey gelmeden evvel şu beş şeyi ganimet bilip
değerlendir: İhtiyarlık gelip çatmadan evvel gençliğin,
hastalıktan evvel sıhhatin, fakir düşmeden evvel varlıklı
olmanın, meşguliyetten evvel boş zamanın ve ölüm gelmeden
evvel hayatın kıymetini bil, bunların hakkını ver!”
(Hâkim, Müstedrek)
(Zekeriyya Kandehlevi, Fezâil-i A’mal, s.367)