“Vaktâki Âdem (a.s.), hatâsını anlayıp, “Ya Rabbi, eğer beni affetmemiş isen, Muhammed (s.a.v.) hakkı için (affımı) diliyorum” demişti. Allâhü Te‘âlâ: “Yâ Âdem, ben O (s.a.v.)’i henüz yaratmadığım hâlde, sen Muhammed (s.a.v.)’i nasıl tanıdın?” buyurdu. O: “Yâ Rabbi, sen beni (kudret) elin ile yarattığın ve bana rûhundan nefhettiğin zaman, başımı kaldırıp baktığımda, Arşın ayaklarında “Lâ ilâhe illallâh, Muhammedün Resûlullâh” yazılmış gördüm. Zâtının ismine ancak yaratılmışların en sevimlisini izâfe edeceğini bildim, anladım. Cenâb-ı Hakk ona: “Ya Âdem, doğru söyledin. Hakîkat O (s.a.v.), bana göre, yaratılmışların en sevimlisidir. O (s.a.v.)in hürmetine benden dilediğin zaman, ben de seni affettim. Şâyet Muhammed (s.a.v.) olmasaydı, seni yaratmazdım” buyurdu.
Resûlullâh (s.a.v.)’in yüzüsuyu hürmetine Allâh’dan bir istekte bulunan kimsenin mahrûm kalmaması, O (s.a.v.)’in şerefindendir. Bunu inkâr edenin hor ve rezîl olmasında bu mahrûmiyyet bile yeter.
Anadan doğma görmeyen bir kimse, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimize geldi ve “Benim için (elimden tutup) yedecek kimse yok. Bu bana meşakkat veriyor” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz ona güzelce abdest almasını ve iki rekat namaz klımasını ve şu duâ ile yalvarmasını emretti: “Ey Allâh’ım! Rahmet Nebîsi olan Peygamberin Muhammed (s.a.v.) ile zâtından istiyor ve sana yöneliyorum. Ey Muhammed (s.a.v.)! İhtiyâcımın verilmesinde senin ile Rabbime teveccüh ediyorum. Ey Allâhım! O  (s.a.v.)’i benim hakkımda şefaatçi kılıver.”
Beyhakî (r.âleyh) bu hadîsin sahîh olduğunu ifâde etmiş ve şu ziyâdeliği rivâyet etmiş bulunmaktadır: “A‘ma, gözü görür halde ayağa kalktı.”
(Yûsuf en-Nebhânî, Şevâhidü’l Hakk, 135.s.)