Buhârî’de Abdullâh ibn-i Ömer (r.a.) der ki:
“Resûlullâh (s.a.v.), omuzumu tutarak: “Dünyâda
garîbmişsin gibi yâhûd yolcuymuşsun gibi ol!” diye buyurdular.
Sonra: “Ey İbn-i Ömer! Akşama kavuştuğunda
sabaha çıkacağına, sabaha kavuştuğunda da akşama çıkacağına
ümidlenme. Sağlıklı olduğunda, hasta olduğun
zaman için; dünyâ hayatında da âhiretin için hazırlık yap”
buyurdular.
Nebî (s.a.v.), Ebû Zerr (r.a.)’e hitâben şöyle buyurmuştur:
“Sende bulunan ayıplardan dolayı başkalarına atıp tutma.
Senin işlediklerini işleyenlere buğzetme. Çünkü sende
bulunan ayıpları görmeyip de aynı ayıplardan dolayı
başkalarını kötülemen, işlediğin bir suçtan dolayı başkalarına
kızman ayıp olarak sana kâfidir” buyurdular. Sonra
da mübarek elleriyle göğsüme vurarak şunları söylediler:
“Ey Ebâ Zerr! Tedbir gibi akıl, yasaklardan sakınmak
gibi takvâ ve güzel ahlak gibi şeref yoktur.” (Münzirî)
Taberânî’de Muâz (r.a.)’den şöyle rivâyet olundu:
“Resûlullâh (s.a.v.)’e: “Yâ Resûlullâh! Bana nasîhat et!” dedim:
“Allâh’a, sanki O’nu görüyormuş gibi, ibâdet et.
Kendini ölülerden say, yani kendini ölmüş bil, dünyâya
kalbini kaptırma. Her taşın yanında, her ağacın yanında,
her yerde Allâh’ı zikret. Bir günah işlediğinde hemen peşinden
bir iyilik yap ki ona keffâret olsun. Gizli hataları,
gizli tevbe ile; açıktan işlediğin hataları, açıktan tevbe ile
afvettir.” diye buyurdular.
Buhârî ve Nesâî’de, Enes (r.a.) der ki: “Resûlullâh (s.a.v.)
bir çizgi çektiler: “Bu insandır.” buyurdular. O çizginin yanına
bir çizgi daha çektiler: “Bu da, insanın ecelidir” buyurdular.
İkinci çizgiden uzağa bir çizgi daha çekerek: “Bu da, insanın
arzularıdır.” buyurduktan sonra: “İşte, insan ecelinden
daha uzak arzularına giderken daha yakın olan eceli gelir
ve insan arzularına kavuşmadan ölür” diye buyurdular.”
(Münzirî, Et-Tergîb ve’t-Terhîb)