Öfkeyi kabartan sebepler, büyüklük taslamak, ucub (kibir, gurur), mizah yapmak, müstehcen konuşmak, başkasıyla alay etmek, başkasını ayıplamak, mücadele etmek, düşmanlık gütmek, hainlik, fazla mal ve mertebeye şiddetle harislik göstererek düşkün olmaktır. Bunların tümü, düşük ve dinen kötü sıfatlardır. Bu sebepler insanoğlunda kaldıkça öfkeden kurtulması mümkün değildir. Bu bakımdan herşeyden önce bu sebepleri, zıtları ile bertaraf etmelidir. O halde, tevazu göstermek suretiyle gururu öldürmeliyiz, nefsimizi  tanımak suretiyle ucubu öldürmeliyiz. Mağrur olmayı, senin de kölenin cinsinden olduğunu bilmekle silmeliyiz. Çünkü insanlar bir babadan gelmişlerdir. Ancak fazîlette değişik mertebelere ayrılmışlardır. Bu bakımdan Ademoğulları bir cinstir. Ancak fazîletlerle iftihar edilir. İftihar etmek, ucub gütmek ve kibre kapılmak rezaletlerin en büyüklerindendir. Bunlar, rezaletlerin aslı ve başıdırlar. Sen bunlardan boşalmadıkça başkasından hiçbir üstünlüğün olmayacaktır. Öfkeyi kabartan sebepler, büyüklük taslamak, ucub (kibir, gurur), mizah yapmak, müstehcen konuşmak, başkasıyla alay etmek, başkasını ayıplamak, mücadele etmek, düşmanlık gütmek, hainlik, fazla mal ve mertebeye şiddetle harislik göstererek düşkün olmaktır. Bunların tümü, düşük ve dinen kötü sıfatlardır. Bu sebepler insanoğlunda kaldıkça öfkeden kurtulması mümkün değildir. Bu bakımdan herşeyden önce bu sebepleri, zıtları ile bertaraf etmelidir. O halde, tevazu göstermek suretiyle gururu öldürmeliyiz, nefsimizi  tanımak suretiyle ucubu öldürmeliyiz. Mağrur olmayı, senin de kölenin cinsinden olduğunu bilmekle silmeliyiz. Çünkü insanlar bir babadan gelmişlerdir. Ancak fazîlette değişik mertebelere ayrılmışlardır. Bu bakımdan Ademoğulları bir cinstir. Ancak fazîletlerle iftihar edilir. İftihar etmek, ucub gütmek ve kibre kapılmak rezaletlerin en büyüklerindendir. Bunlar, rezaletlerin aslı ve başıdırlar. Sen bunlardan boşalmadıkça başkasından hiçbir üstünlüğün olmayacaktır. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ‘‘Şiddetli ve kahraman, başkasının sırtını güreşte yere getiren kimse değildir. Pehlivan ancak o kimsedir ki, öfkelendiği anda nefsine hâkim olur’’ Bu cahil kimseleri, hâlim ve affedici kimselerin hikâyelerini okumak ve onların öfkelerini nasıl yuttuklarını anlatmak suretiyle tedavi etmek daha uygundur. Çünkü böyle yapmak, peygamberler, velîler, hükemâ ve âlimlerden nakledilmiştir. Faziletli padişahların büyüklerinden de nakledilmiştir. Anlaşıldı ki her illetin ilâcı, onun maddesini ve sebeplerini ortadan kaldırmaktır. Bu bakımdan öfkenin sebeplerini tanımak gerekir. Hz. Yahya, Hz. Îsâ (a.s.)’a şöyle der:- Hangi şey daha şiddetlidir? -Allah’ın öfkesi ve gazâbı…-İnsanı Allah (c.c.)’ün öfkesine yaklaştıran nedir? -Senin öfkelenmendir.-Öfkeyi açığa çıkaran ve bitiren nedir? -Kibir, böbürlenmek, kendini büyük görmek ve körü körüne taassub!
(İhyâ-i Ulumi’d-din, İmâm Gazâli, c.3, s.385-393)