Kelâm ilmiyle alâkalı eserlerin en eskilerinden olan Sevâd-ı Â’zam’da, Hicrî dördüncü asrın başında yaşadığı tahmin edilen müellif Hâkim es-Semerkandî (rh.), yetmiş üç fırka meselesini ve Ehl-i Sünnet’in neden kurtulan topluluk olduğunu açıklamaktadır. Ona göre, Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in işaret buyurduğu yetmiş üç fırka şunlardır:
Ehl-i Sünnet bir, Hâricîler on beş, Mu’tezile altı, Mürcie on iki, Şîîler otuz iki, Cehmiye, Neccâriye, Darrâriye, Kilâbiye birer, Müşebbihe üç fırka olmak üzere toplam yetmiş üç fırka eder. Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz’in işaret ettiği fırkalar bunlardır. Bunların sadece bir tanesi ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet fırkasıdır. Diğerleri bid’atlarla ma’lûl olan mezheplerdir.”
Yetmiş üç fırkadan her biri, şerîate tâbi olduklarını iddiâ edip kendilerini necat bulan zümreden sayarlar. “Her fırka, kendinde bulunan ile sevinip böbürlendi.” (Mü’minûn

  1. 53) âyet-i kerîmesi onların bu halini tasdik eder. Halbuki Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in beyan buyurduğu Fırka-i Nâciye’yi, diğerlerinden ayıran delil, “Benim ve ashâbımın yolunda olanlar” beyanıdır.

Şerîat sahibi Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in burada, sadece kendilerini anlatması kâfî iken ashâbını da zikretmesi, “Benim yolum, ashâbımın gittiği yoldur. Kurtuluş yolu onların yoluna tâbi olmaya bağlıdır!” mânâsınadır. İşte Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz bunu ilan etmektedir. Zira, Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)’in yoluna tâbi olmadan, Resûlullah (s.a.v.)’e tâbi olmak iddiâsı, boş bir dâvâdır. Hatta böyle bir ittibâ, hakikatte aynıyla Resûlullah (s.a.v.)’a isyan sayılır. Hâl böyle olunca, bu yolun yolcularına, necat bulmak nasıl mümkün olur?
Hiç şüphe yoktur ki, Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz’in ve Ashâbı (r.a.e.)’in yolunda dâim olanlar, Ehl-i Sünnet ve’lCemaat fırkasıdır. İşte Fırka-i Nâciye bunlardır.
(İmâm Rabbanî, Mektûbat, c.1, 80. Mektub)