Hasan-ı Basrî (r.h.) hazretleri buyurdu: “Kıyâmet gününde sevap bakımından insanların en fazîletlisi ömrü uzun olan mü’mindir.” Ubeyd bin Hâlid (r.a.) hazretlerinden rivâyet olundu: Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri iki kişinin arasında kardeş kurdu. Onlardan birisi Allah yolunda öldürüldü (şehid oldu.) Sonra diğeri de bir hafta veya buna benzer bir zaman (içerisinde) vefat etti. Onun üzerinde (cenaze namazı) kılındı. Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri, sordu: “Sizler ne söylediniz? (Bu kardeşinize nasıl duâettiniz?)” Sahâbeler buyurdular: “Allâhu Teâlâ hazretlerinden onu bağışlaması, ona merhamet etmesi ve kardeşine kavuşturması için duâ ettik.” Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) hazretleri, buyurdu: “Onun, (vefat eden kardeşinin) namazından sonra kıldığı namazı ve o kardeşinin salih amelinden sonra yaptığı salih ameli nerede?” Veya şöyle buyurdu: “Onun, (vefat eden kardeşinin) orucundan sonra tuttuğu orucu nerede? (Yani sonra ölen bu esnada kıldığı namaz ve tuttuğu oruç sebebiyle diğerini geçmiştir) Gerçekten ikisinin arasında yerle gök arası kadar fark vardır…’’ Geçmiş ümmetlere uzun müddetlerde kendilerine hâsıl olan feyiz, bu ümmet için kısa müddette hâsıl olur. Doğrusu mü’min kişi, ilâhî yardım, ihsân ve nimetleri ve nefs-i emarenin elinden kurtuluşu temenni etmesi gerekir. Çünkü nefs-i emmâre ıslah olmadıkça; uzun ömür, Allâhu Teâlâ hazretlerinin kahrına karşı hiçbir fayda vermez Nefs-i emmârenin ıslâhı, şeriat hükümleriyle amel etmekle mümkündür. Ve şeriat hükümleri kıyamet gününde insanlara delil olur. Şeriat hükümlerinin zahiri insanları cennetin yoluna götürür. Şeriat hükümlerinin bâtını (tasavvuf) insanları, kurbet yoluna ve vuslata ulaştırır.
(İsmail Hakkı Bursevi, Rûhul Beyan Tefsiri, c.11 s. 564-65)