Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kalbinde, zerre kadar kibir bulunan cennete giremeyecektir.” Aradan biri sordu: ”Elbisemin temizliği bana bir üstünlük duygusu verir. Ayakkabımın bağları beni sevindirir. Kamçımın sapı da bana bir hoşlanma duygusu verir. Benim bu hâllerim kibir sayılır mı?” Buna karşılık, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allâh (c.c.) güzeldir; güzelleri sever. Sonra Allâh (c.c.); kulunda nimetinin eserini görmeyi de sever. Kötümseri, kötümserlik çıkaranı sevmez. Kibirli, hakkı hiçe sayan, halka yan gözle bakarak küçük görendir.”
Hz. Hasan (r.a.)’den naklen, Resûlullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu anlatıldı: “Bir kimse, ayakkabısını diker, elbisesini kendisi yamar, yüzünü Allâh (c.c) için secdeye kapatırsa o kimse, kibirden berî olur.”
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bir kimse, kaba (yün) elbise giyer, yamalı ayakkabı giymekten utanmaz, bineğine kendisi biner, koyununu kendisi sağar, zavallı kimselerle oturup kalkmaktan utanmazsa Allâh (c.c.) ondan kibri alır.”
Kibir, kâfirlerin ve firavunların huyudur. Ama tevazu, peygamberlerin ve sâlih kulların huyudur. Çünkü Allâhü Teâlâ kâfirleri anlattı ve şöyle buyurdu: “Çünkü onlara “Allâh (c.c.)’dan başka ilâh yoktur” denildiği zaman, büyüklük taslarlardı.” (Saffât s. 35) Karun, Firavun ve Haman’ı şöyle anlattı: “…Mûsâ onlara apaçık deliller getirmişti de onlar, yeryüzünde büyüklük taslamışlardı…”(Ankebut s. 39)
“O kimseler ki, bana ibadet etmekten yana kibre kapılırlar; hakîr bir şekilde cehenneme gireceklerdir.” (Mümin 60) Bir başka âyette ise şöyle buyurdu: “Allâh (c.c.) kibirli olanları sevmez.” (Nahl s. 23)
Çünkü Allâh (c.c.), tevazu sahibi kullarını sever. Allâh (c.c.) onları överek şöyle buyurdu: “Rahman’ın kulları, yeryüzünde tevazu ile gezerler…” (Furkan s. 63)
(Ebü’l Leys Semerkandi, Tenbihül Gafilin Bostanü’l Arifin, s.205-211)