Bilindiği gibi, îmân gaybadır. Bizler bu dünyada Cenâb-ı
Hakk’ı görmeden îmân ettik. Hatta sahâbeden sonra gelen
bizim gibi ümmetler Resûlullâh (s.a.v.)’e de görmeden îmân
ettik. Gayba îmân eden biz Mü’minlerin bu îmânını günün yirmi
dört saatinde devam ettirmeye çalışması gerekmektedir.
Peki bu nasıl mümkün olabilir? Resûlullâh (s.a.v.) bir hadîs-i
şerîflerinde: “Îmânlarınızı tazeleyiniz” buyurmuşlardır.
Ashâb-ı Kirâm: “Îmânımızı nasıl tazeleriz ey Allâh’ın Resûlü?”
diye sorunca: “La ilâhe illallâh kavl-i şerîfini çokça söyleyerek,
tekrar ederek” buyurmuşlardır. Buradan çıkan sonuç
şudur ki; îmânımızın tazelenip yenilenmesi ve onun muhafazasının
en temel şartlarından bir tanesi de yukarıda bahsedildiği
gibi Nebî (s.a.v.)’e hakkıyla muhabbet edip, hakkıyla saygı ve
hürmet gösterdikten sonra Kelime-i Tevhîd’i çokça zikredip ona
devam etmektir. Allâh (c.c.) Kur’ân-ı Kerîm’de: “… Allâh’ı zikir
en büyüktür …” (Ankebût s. 45) buyurmaktadır. Îmânımızın muhafazası,
kemâle ermesi ve yenilenmesinde Kelime-i Tevhîd’e
devam etmenin yeri çok önemlidir.Bilindiği gibi mahşer sabahı
herkesin âmelleri mizanda tartılacak ve mizanda Kelime-i
Tevhîd’den daha ağır hiçbir şey bulunmayacak. Allâh (c.c.) hepimize
o kelime ile yaşayıp, o kelime ile son nefesimizi vermeyi
nasib-i müyesser eylesin.
Hem îmân tazelemesi yapılan hem de nikâh tazelemesi
yapılan Tecdîd-i Îmân ve Nikâh duâsını sıkça okumakta fayda
vardır; zîrâ Resûlullâh (s.a.v.): “Mümin sabahladığı hâlde
kâfir akşamlar; mümin akşamladığı hâlde kâfir sabahlar da
haberi olmaz” buyurarak bizleri haberimiz olmadan da daire-i
islâm’dan çıkabilme ihtimaline karşı ikâz etmişlerdir.
Tecdîd-i Îmân ve Nikâh duâsı: “Allâhümme innî ürîdü en
üceddidel îmâne ve nnikâha tecdîden bi-kavli lâ ilâhe illallâh
Muhammedün Resûlullâh.” Yani: “Ey Rabbim, îmanımı ve
nikahımı, lâ ilâhe illâllah Muhammedün Resûlullâh diyerek
yeniliyorum. Benden îmanıma aykırı düşecek ne kadar söz,
hareket ve fikir meydana gelmişse, hepsine tevbe istiğfar
ediyor, pişmanlık duyup af diliyorum. Beni afvet, nikahımı
da sabit kıl.” (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler, 2.c., 66-67.s.)