İlim adamları üçe ayrılır:

  1. Şahsına ve ilmine güvenilen âlim, Allâh (c.c.)’u, O (c.c.)’un emir ve âyetlerini bilen, Allâh (c.c.) korkusunu ciddiye alan, din konusunda perhizkâr, dünyevi değerleri önemsemeyen, Şânı Yüce Allâh’ın rızasını her şeyin üstünde tutan kimsedir.
  2. Dil ve mantığı iyi kullanan âlim; dinî hakikatları isbat etmek ve bid’at ateşini söndürmekle yükümlü olandır. O, kelâmcıları ve yalancı müfterîleri mat etmeyi başarmıştır. Onun ortaya koyduğu deliller parlak, ifade ve beyanları doyurucu, bildikleri tartışılmaz, getirdiği kanıtlar gayet açık ve yıldızı parlaktır. Böylelikle, Allâh (c.c.)’un dosdoğru olan yolunu (İslam’ı) iyi savunmuştur.
  3. Kendine yenik düşen âlim ise Allâh (c.c.)’u, O (c.c.)’un emir ve âyetlerini bildiği halde kendinde bir varlık görerek Allâh (c.c.) korkusunu yitirmiştir. Dünya sevgisi ve ihtiras onun perhizkârlık ve zühd duygusunu köreltmiş; yükselme ve şeref sevgisi, bulunduğu mevkiyi kaybetme kaygısı ve fakirlik korkusu onu ilmin bereketinden uzaklaştırmıştır. Artık o, dünyaya kul olanın kuludur; dünyaya hizmet edenin hizmetkârıdır. İlim sahibi olduktan sonra sapıtmış, bilgi sahibi olduğu halde aldanmış, Allâh (c.c.)’un yardımını gördükten sonra bozguna uğramıştır. Allâh (c.c.)’ın nimetlerini küçümsemek, onun dostlarıyla alay etmek, cahil kimseleri başa geçirmek, hükümdar ve devlet büyükleriyle kurduğu ilişkiyle övünmek, kadıya, vezire ve adamlarına itaat etmek onun başlıca özelliğidir. İlminden yararlanmadığı için bu kişi hem kendini hem de onu izleyenleri mahvetmiştir. Sonraki nesilden onu önder tanıyanların dünyadan beklentileri de onunki gibidir. Böyleleri için Allâh (c.c.) şu misali vermektedir: “Kendisine âyetlerimizden verdiğimiz halde onları bir kenara atan kimsenin başına gelenleri onlara okuyup anlat. Şeytan yetişip onu yakaladı, o da azıtıp gitti. Eğer dileseydik onu âyetlerimiz sayesinde yüceltirdik. Fakat o, dünyaya sarıldı ve sadece kendi arzularının peşinden gitti. Onun durumu saldırgan köpeğin durumuna benzer; üzerine yürüsen de hırlar, bıraksan da hırlar. Bizim âyetlerimizi yalanlayan kimselerin hali işte böyledir.” (A’râf s. 175-176)

(İmâm Gazâlî, Kitâbü’l-imlâ fî işkâlâti’l-İhyâ, s.18-19)