Mürşid-i kâmilini bulan ve Zât-ı ‘Âlîlerinin onun ifâdesi ile
“Eyyâm-ı şebâbını şerîat-ı mutahhare ve tarîkat-ı ‘âliyye hizmetinde”
geçiren Hazreti Sâmî Efendimiz ma‘nevî mertebeleri hızla
aşıyorlardı. Bu yolda kendi ifâdeleri ile ihlâs ve tam teslîmiyet
şarttı. Ölünün yıkayıcısına teslîmiyeti gibi mürîd de mürşîdine
teslîm olmalıydı ki bi-izni’llâh neticeye ulaşsın.
Kendileri anlatıyorlar: “Allâme Taftadânî hazretlerinin talebelerinden
biri bir şeyhe intisâb etmiş. Bu talebeden hocasının
huzûrunda hikmetli kelâmlar sâdır olmuş. Hocası: “-Evlâdım,
bunları ben sana öğretmedim; sen bunları nereden öğrendin?”
diye soruyor. Talebe: “-Efendim ben bir şeyhe intisâb ettim; zikir
çekiyorum, doğuş oluyor ve böylece hikmetli konuşuyorum.” diyor.
Bunun üzerine ‘Allâme Taftadânî hazretleri: “Oğlum beni de
şeyhine götür”; diyor. Kendileri de aynı şeyhe intisâb ediyorlar.
Fakat ya teslîmiyet yok veyâ nasîbi yok aynı tecelliyâtlar kendilerinde
zuhûr etmiyor, aynı istifâde olmuyor.
Sâmî Efendimiz Hazretlerinin bu anlattığı kıssadan çıkan hükme
göre nasîbi olan müsta‘îd kişiler mürşid-i kâmili bulup ona tam
olarak teslîm olurlarsa bi-izni’llâh neticeye ulaşır, ma‘nevî mertebelerde
hızla ilerleyerek kemâle ererler. Bunların hepsi kendilerinde
bi-izni’llâh mevcûd olan Hazreti Sâmî (k.s.) kısa zamânda
icâzet alırlar, irşâdla görevlendirilirler.
Kelâmî Dergâhı’ndaki hizmet günlerine âid Adapazarlı
Pehlivân Efendi şu hâtırayı anlatır: “Adapazarı’ndan on
arkadaşımla berâber Es‘ad Efendi Hazretlerinin ziyâretlerine gittik.
Sohbet esnâsında tekkeye dâhil olmuştuk. İçerisi kalabalık
olduğundan dışarıda oturuyor, Es‘ad Efendi Hazretlerinin kendilerini
göremiyor, sâdece seslerini işitiyorduk. İlk defa sohbetlerine
gelmenin heyecânı içindeydik. Sohbet sırasında ihvân arasında
genç bir zât dolaşıp hizmet ediyordu. “Bu genç orada dolaşmasa
o zamân dikkatimiz dağılmaz, daha çok istifâde ederdik.” diye
içimden geçirdim. Sohbet biter bitmez Es‘ad Efendi Hazretleri: “-
Adapazarlı Pehlivân Efendi ve on arkadaşı buraya gelsin!” dediler.
Hâlbuki bizi hiç tanımıyorlar ve geldiğimizi de görmemişlerdi.
“- Sâmî evlâdımız hakkında sû-i zan ettiniz, helâllık alın.” buyurdular.
Affımızı taleb edip böylece bu iki Zâtı ve aralarındaki derûnî
muhabbet ve bağı öğrenmiş olduk. El-hamdü li’llâh.