Nebî (s.a.v.) birgün Ayyaş b. Rebîa (r.a.)’i hristiyanları
İslâm’a dâvet etmek için onların yurtlarına gönderir ve onlara
şu tebliği yapmasını emir buyurur:
“Ben Hz. Muhammed’e îmân ettim ve ben ona îmân
edenlerin ilkiyim!’ de! Onlar sana hiçbir hüccet getirmezler
ki, boşa gitmesin! Hiçbir yaldızlı kitap getirmezler ki,
nûru sönmüş olmasın. Onlar sana kendi dilleriyle birşey
okudukları zaman: ‘Tercüme ediniz!’ de! ‘Allâh bana yeter!’
dedikten sonra: ‘Ben Allâh’ın indirdiği her kitaba
inandım. Aranızda adâleti yerine getirmekle de emrolundum.
Allâh bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir! Bizim
işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de size aittir.
Bizimle sizin aranızda hiçbir mücadele yoktur. Allâh
hepimizi biraraya toplayacaktır. Dönüş ancak O’nadır!’
Müslüman oldukları zaman toplanıp önünde yere kapandıkları
değneği iste! Onlar ılgın ağacındandır. Birisi beyaz
ve sarı ile karışık alacadır. Birisi kamış gibi boğumludur.
Öbürü de kara abanoz ağacı gibi kapkaradır! Onları çıkarttır,
çarşılarında ateşe ver, yak!” buyurdu.
Ayyaş b. Ebi Rebia (r.a.) der ki: “Gittim. Resûlullâh
(s.a.v.)’in bana emrettiği şeyleri yaptım. Yanlarına vardığım
zaman, onlar süslenmiş, süslü elbiselerini giymiş bulunuyorlardı.
Kendilerini göreyim diye üç evin kapılarındaki büyük
perdelere kadar yaklaştım. Onlara: ‘Ben Resûlullâh (s.a.v.)’in
elçisiyim!’ dedim. Ve Resûlullâh (s.a.v.)’in yapmamı bana emrettiği
şeyleri yaptım. Beni kabul ettiler. Resûlullâh (s.a.v.)’in
beyân buyurduğu gibi oldu.”
Hicretin 9. yılında Ramazan ayında Peygamberimiz
(s.a.v.)’in Tebük’ten dönüp geldiği sırada, Hristiyan olan Himyer
kralları Hemdan kralı Numan’ın şirkten ve müşriklerden
ayrılıp Müslüman oldukları hakkında Peygamberimiz (s.a.v.)’e
gönderdikleri yazıları ile elçileri Mürâretü’r-Rahâvî Medine’ye
geldi. (İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, s. 282-283)