Allâh Resûlü (s.a.v.), Kureyşli’lerin baskılarının artması üzerine bütün Ashâbı’nı Medîne’ye gönderdi. Kendisi de Hakk Teâlâ ‘nın emrini bekliyordu. Ebû Cehil başkanlığında Kureyşli kâfirler bu durumu sezip bir toplantı düzenlediler. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Medîne’ye hicret etmesinin sonra başlarına çok büyük felaketler açabileceğinde hemfikir oldular ve Ebû Cehil’in “Her kabileden kuvvetli, heybetli kişiler seçip birlikte Muhammed (s.a.v.)’in evine gidelim. Yattığı yerde kendisini kılıçla parça parça edelim. Kimse görmeden oradan dağılalım. Ertesi gün Hâşimoğulları toplanıp O’nu öldüreni isterler. Ancak bulamazlar. Çünkü Muhammed (s.a.v.)’i öldüren kimsenin kim olduğunu bilemezler. Araya ileri gelenler girer. Bir çare bulurlar. Kanının pahasını veririz, bu iş de burada bitmiş olur.” fikrini kabul ettiler.
Bu toplantı daha dağılmadan Cebrâil (a.s) Peygamber (s.a.v.)’e Allâh (c.c.)’nün emrini iletti: “Hani bir zaman da o kâfirler, seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri ya da sürüp çıkarmaları için, sana tuzak kuruyorlardı; onlar tuzak kurarlarken Allâh da karşılığını kuruyordu. Öyle ya Allâh tuzakların hayırlısını kurar.” (Enfâl s. 30) Peygamber (s.a.v.): “Ey Cebrâil! Bu âyetin nüzûlünün sebebi nedir?” diye sordu. Cebrâil (a.s.) da kâfirlerin niyetini anlattı. Allâh Resûlü (s.a.v.): “Ey Cebrâil! Allâhü Teâlâ’nın bana emri nedir? Ne yapmalıyım?” diye sordu. Cebrâil (a.s.): “Hakk Teâlâ senin de Medîne’ye hicret etmeni emretmektedir.” dedi. Allâh Resûlü (s.a.v.): “Hangi vakit gideyim?” diye sordu. Hz. Cebrâil (a.s.) bu soruya bir cevap vermedi.
Allâh Resûlü (s.a.v.), Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in evine geldi. Hz. Sıddîk (r.a.)’i durumdan haberdar etti. Ey Allâh’ın Resûlü (s.a.v.)! Ben de seninle geleyim dedi. Allâh Resûlü (s.a.v): “Evet. Sen de benimle geleceksin” buyurdu. Hz. Ebû Bekir (r.a.) sevincinden ağladı.
(Mustafa Darir-i Erzurûmî, Peygamberimizin Hayatı, c.2, s.169-170)