Süfyân-ı Sevrî (r.aleyh), Kûfe’de doğdu. Basra’da vefât
etti. Tebe-i Tâbiîn’in büyüklerindendir. Zamânındaki büyük
âlimlerden ilim ve edeb öğrendi. Hadîs ve fıkıh ilminde
müctehîd oldu. Meşhûr âlim ve velîlerden Cüneyd-i Bağdâdî,
Hamdun Kassâr bunun mezhebinde idiler. Mezhebi zamanla
unutuldu.
Süfyân-ı Sevri’nin gözleri daima yaşlı idi. “Günahlarınıza
mı ağlıyorsunuz?” diye soranlara “Evet günahlarım da çoktur
lâkin ben îmansız gitmekten çok korkuyorum” buyururdu.
Bu mübârek zât son nefeste îmansız gitmekten çok korkardı.
Daha genç iken beli kamburlaşmıştı. İnsana gereken
odur ki:
Lâ ilâhe illâlah (Allâh (c.c.)’dan başka tanrı yoktur)
kelime-i tevhidini çok söylemelidir. Gece gündüz Allâh
(c.c.)’a yalvarmalı, îmanını korumasını istemelidir. Çünkü
bu cümle ondandır.Bununla beraber kötü işlerden de sakınmalıdır.
Çünkü insanların çoğu bu cümleyi, söyler ama son
nefeslerinde îmanları gider. Bunun sebebi ise kötü davranışlar
ve gizli işlenen haramlardır. Bu yüzden îmansız olarak
dünyadan göçüp giderler. Böyle şeylerden Allâh’a sığınırız.
Bundan daha büyük musibet olur mu?
Şeytan ölüm anında yalnızca vesvese verir, bu da insanın
îmanını almak demek değildir. İnsan bu dünyada nasıl
yaşamışsa ölüm anındaki şeytanın vesvesesine karşı da
durumu öyle olur. Hayatını İslam ve îman dairesinde geçiren
insanların îmanını şeytan alamaz, verdiği vesvese de tesir
etmez. Ancak yaşantısı İslamiyete uygun olmayan insanlar
şetanın bu vesvesesinden korkmalıdır. Kısacası sekerattaki
durumumuzu şu anki yaşantımız belirleyecektir.
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz
öyle dirilirsiniz.”
“Kim ne halde iken ölürse, Allâh onu o şey üzerine
diriltir.” (Feyzu’l-Kadîr, 6 / 226)
(Ebû’l Leys Semerkandi, Tenbihül Gafilin, 474.s.)