Abdullah b. Mesud (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Resûlullâh (s.a.v), helal kazanç konusunda şöyle buyurmuştur: “İslam’ın farz olan temel ilimlerini öğrendikten sonra, rızkını helalinden kazanmak da farzdır. (Taberani, el-Kebir, No: 9994)
Helal kazanmak ve onu aramak bize farz kılınmıştır. Fakat, helal rızık yolu dardır; ona ulaşma yolları gizlidir, o yollarda bu rızkın peşine düşmek oldukça meşakkatlidir; helal yoldan onu elde etmek yorucudur ve ele geçen azdır. Bunlarla birlikte, ona yönelenler azdır ve peşine düşenler halk içinde garip/yalnız durumdadır. Bunlar, nefislerin hoşlanmadığı yollardır. Ayette geçtiği gibi; “Sizin hoşlanmadığınız şeyler, belki sizin için daha hayırlıdır. “(Bakara s.216)
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Kim ailesi için helalinden rızık kazanmak için çalışırsa, o kimse Yüce Allâh yolunda cihat eden kimse gibidir. Kim dünyada, iffet içinde yaşamak için helal rızık ararsa, ölünce şehitlerin derecesinde olur.” (Taberani, el-Evsat, No: 5321)
Alimlerden birisi, mücahitlerden birisine şöyle demiştir: “Hiç yiğit kimselerin amelinden yapıyor musun? Gerçek yiğitlerin ameli, helal rızık kazanmak ve ailesine helalinden yedirip içirmektir.”
Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Kim kırk gün helâl lokma yerse, Allâh (c.c.) onun kalbini nurlandır, kalbinden hikmet pınarları akıtır.” Bazı rivayetlerde: “Allâh (c.c.) onun kalbinden dünya sevgisini çıkarır.” buyrulmuştur. (İbnul Esir, Camiu’l-Usûl, XI, 557)
İbrahim b. Edhem ve Fudayl b. lyaz’ (r.aleyh)’in şöyle dedikleri rivayet edildi: “Büyük ve şerefli olanlar, hac, cihad, oruç ve namaz ile büyük olmadılar, bize göre şerefli olan kimse, karnına ne girdiğinin farkında olan, yani ekmeğini helâlinden yiyen kimsedir.”
(Ebû Tâlib El-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb, s.602-604)