Her vasiyeti biz müslümanlara hayat veren, Nebî (s.a.v.)
Efendimiz’in bizlere vasiyetlerinden birinde bütün gücümüzle
çalışarak helâl, yani günâh olmayan bir rızkı kazanmamız,
çevremize de bunu öğütlememiz, helâl kazançtan yememiz,
giyinmemiz, çoluk çocuğumuza, aile ve yakınlarımıza, dîn kardeşlerimize
yararlı olmamız istenmektedir.
Mükellefler yeryüzünde bulundukları sürece helâl rızıklar
bulurlar. Yeter ki; kul helâl talebinde samimî olsun. Hakk Te‘âlâ,
hayvanların karnındaki fışkı ile kan arasından sütü çıkardığı
gibi, haramlarla şüpheli nesneler arasından da helâlları öyle
çıkarır.
Ey kardeşim! Niyetini iyi ve temiz tutmaya çalış, ameli
helâle yöneltmeye bak. Helâl yoldan rızıklandığın takdirde
Allâh’a hamd ve şükürde bulun. Haram bir rızkı almış isen Allâh
(c.c)’a tevbe ve istiğfarda bulun. Bütün gayret ve gücünü iyiye
doğru yöneltirsen Allâh (c.c)’un izniyle âhiret gününde seni fazlaca
üzecek bir sıkıntın kalmamış olur.
Halbuki, haram veya şüpheli rızık alma ve yeme yolunda
nefsi ile mücahede etmeyen, dizginlerini gevşek tutan, günâhı
kendisinden uzaklaştıramayan kimseler âhirette itab edilecek.
Hakk Te‘âlâ, kuluna günâhdan uzak kalmasını buyrukları ile zorunlu
kılmıştır ve bunu kulundan istemektedir.
Kişiye haramın kısmeti olduğu keşfen gösterilse bile, kulun
vazifesi yine ona yaklaşmamaktır.Peygamberimiz (s.a.v.):
“Helâlinden istemek, namaz, oruç gibi farzlardan sonra
gelen ilk farzdır.” (Taberâni)
“Bir kimse helâlinden güzelce yer, sünnetle amel eder,
insanlara emniyet aşılar, kendini şerden uzak tutarsa, cennete
girer.” buyurmuşlardır. Efendimiz (s.a.v.)’in bu konuşmasını
dinleyenler; “Ey Allâh’ın Resûlü (s.a.v.) bu gibilerden bu
gün ümmetinde çok kimse vardır” derler. Efendimiz (s.a.v.):
“Bu söylediklerim benden sonraki yüzyıllarda gelecekler
içindir” buyururlar. (Tirmizî) Nebî (s.a.v.) ashâbından birine:
“Ey Said, yediklerin iyi ve helâlinden olursa, duan Allâh
katında kabul olur” buyururlar. (Taberâni)
(İmâm Şa’râni, Uhûdu’l Kübrâ, 361-364.s.)