Mü’minlerin, her halde, Allâhü Te‘âlâ’dan çok korkmaları
ve Onun emir ve yasaklarını dinlememekten çok kaçınmaları,
rızâsını kazanmak için vesîle, vâsıta aramaları ve O’nun
yolunda nefsi ile mücâhede etmeleri lâzımdır.
Günahlar, Allâhü Te‘âlâ’nın emir ve yasaklarına
riâyetsizlikten olduğundan, hepsi büyüktür. Ama bâzısı
bâzısına oranla daha küçüktür. Meselâ yabancı kadına şehvetle
bakmak, zina etmekten küçüktür. Diğerleri de buna
benzetilebilir. Küçük bir günâhı terk etmek, dünya dolusu
nâfile ibâdetten daha iyidir. Çünkü nâfile ibâdet etmek farz
değildir. Ama bütün günâhları terk etmek, bütün âkil ve baliğ
olanlara farzdır. O halde farzı yapmak, nâfileyi edâ etmekten
üstündür. Günahları terk etmek farz olduğundan, müslüman
bir kimseden, bir günah sâdır olunca, hemen tevbe etmesi
ve Allâhü Te‘âlâ’ya sığınması lâzımdır. Çünkü günâhın arkasından
tevbe etmek de farzdır. Her günahdan tevbe etmek
makbuldür. Ya’nî hangi günahdan tevbe edilse, tevbe kabul
olunur. Bunun için dünyâda iken, bütün günahlardan tevbe
etmeli, âhiret tedârikinde bulunmalıdır. Allâhü Te‘âlâ’nın gadabından
korkmalıdır. Çünkü Allâhü Te‘âlâ’nın gadabı, günahlar
arasında gizlidir. Allâhü Te‘âlâ hâkim, büyük ve intikam
alıcıdır. Hiç kimseye ve hiçbir şey’e muhtaç değildir. Bir saatlik
isyana, yüz senelik itaati feda edip, sahibini sonsuz olarak
Cehenneme atabilir. Kimseden çekinmez. Nitekim Kur’-ân-ı
Kerîm’de böyle olduğu bildirilmektedir. İkiyüz bin sene ibâdet
eden İblis’i, kibirden dolayı bir secdeden kaçınması yüzünden,
sonsuz olarak tard eylemiştir. Halîfesi Âdem (a.s.)’ın
oğlu Kâbil’i, haksız yere bir adam öldürme yüzünden, sonsuz
olarak, Cennetten ümidsiz etmiş, duası makbul, ism-i a’zamı
bilen, ilim ve ibâdette ve mükâşefede çok yüksek makamlarda
olup, kendisinden ettikleri istifadeleri yazmak için huzurunda
ikibin altın hokka bulunan Bel’am-ı Baura. dünyaya bir
meyli sebebi ile îmandan sıyrılmış, onun gibiler, köpek gibidir
nassı onun hakkında vârid olmuştur.
(Muhammed Rebhami, Riyâdün Nasihin)